Devlet. Платон
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Devlet - Платон страница 4
Evin reisi Kephalos, uygun bir şekilde fedakârlık teklif etmekle meşguldür. Neredeyse ölmek üzere olan ve kendi de dâhil bütün insanlıkla barışık yaşlı bir adam gibidir. Artık bir ayağı çukurdadır ve geçmiş hayatıyla ilgili düşünüyordur. Sokrates’in onu ziyarete gelmesine hevesli, önceki neslin şiirlerine meraklı, hayatını iyi geçirdiği için mutlu ve gençliğin verdiği arzuların iktidarından kurtulduğu için hoşnuttur. Lakırdı sevgisi, zenginlere karşı kayıtsızlığı ve ilgisi, hatta gevezeliği çok ilginç özellikleridir. Bütün zihni para kazanmayla meşgul olduğu için söyleyecek hiçbir şeyi olmayanlardan biridir. Ama zenginlerin, insanları para sayesinde sahtekârlık ve yalancılığa cezbetme avantajı olduğunu da kabul eder. Sohbete olan sevgisi, ona verilen ilahi görevden daha az olmayan ve de bütün insanlıkla, gençlerle ve yaşlılarla ilgili soruları soran Sokrates’in ona gösterdiği ilgi de gözden kaçırılmamalıdır. Hayatı bunun capcanlı bir örneği iken adaletle sorusunu gündeme getirmek Kephalos’tan başka kime yakışabilirdi ki zaten? Yalnız Kephalos’un değil, genel olarak Yunanların kafasında yaşlılıkla özdeşleştirdiği ölçülülük, varoluşun kabul edilebilir bir özelliğidir ve Çiçero’nun De Senectute’taki abartısıyla çelişir. Ömrün sonbaharı Platon tarafından olabilecek en manalı ama mümkün olduğunca da duyarlı şekilde açıklanmıştır. Çiçero’nun belirttiği gibi (Ep. ad Attic. iv. 16) yaşlı Kephalos, ne anlayabildiği ne de dramatik edebi bozmadan katılabildiği sonraki tartışmaların dışında kalmış olurdu. (Laches’teki Lysimachus, 89)
“Oğlu ve varisi” Polemarkhos, gençliğin getirdiği dobralık ve aceleciliğe sahiptir; giriş sahnesinde Sokrates’i, kadın ve çocuk konularında alıkoyması ve bırakmaması ile tanınır. Tıpkı Kephalos gibi sınırlı bir bakış açısı vardır ve hayatta prensiplerinden ziyade kuralları olan, herkesçe bilinen bir ahlaki dönemi temsil eder, babasının Pindar’dan yaptığı gibi Dimonides’den (Aristotales, Bulutlar, 1355 ff.) alıntı yapar. Ama bundan sonra da söyleyecek bir şeyi kalmaz, verdiği cevaplar da Sokrates’in diyalektiği ile ortaya çıkardıklarından başkası değildi. Glaukon ve Adeimantos gibi Sofistlerin etkisiyle henüz karşılaşmamıştı. Dolayısıyla onları reddetme ihtiyacı da hissetmiyordu. Sokrates öncesi ya da diyalektik öncesi de denebilecek döneme aittir diyebiliriz. Zaten tartışmayı beceremez durumdadır ve Sokrates de onu ne dediğini bilmez duruma getirip sersemletir. Adaletin bir hırsızlık ve erdemlerin sanatın benzeşimi olduğuna inandırılmıştır. Kardeşi Lysias’tan (Eratosth’un zıttı. s. 121), Otuz Tiran’a kurban gittiğini öğreniyoruz ama burada ne kaderiyle ilgili bir ima ne de Kephalos ile ailesinin Sirakuzalı olduğu ve Thurii’den Atina’ya göçtüğüne dair bir durum var. Phaidros’ta daha önce duyduğumuz “Kadıköylü dev” Thrasymachus, Platon’a göre Sofistlerin en kötü özelliklerinin canlı örneğidir. Kibirlidir ve rüzgâr gibi gürler. Para vermedikçe konu açmaktan kaçan, konuşmayı seven ve böylece de kaçınılmaz Sokrates’ten de kaçabilen biridir. Fakat tartışmada ancak bir çocuk gibi kalır ve onun çenesini kapatacak -Platon gibi konuşmak gerekirse- bir sonraki “hamle”yi öngöremez. Genel fikirleri ifade edebilme evresine ulaşmıştır ve bu hususta Kephalos ve Polemarkhos’tan öndedir. Fakat bir tartışma içinde bunları savunmada yetersizdir ve yaşadığı kafa karışıklığını alayla ve küstahlıkla saklamaya çalışır ama başarılı olamaz. Bunun gibi öğretilerin ona Platon ya da diğer Sofistler tarafından atfedildiği kesin olmasa da felsefenin ilk zamanlarında ahlak konusundaki ciddi yanlışlıklar kolayca büyüyebilir. Bu bilgi kesinlikle insanlara Thucydides tarafından verilmiştir ama günümüzde biz, tarihsel gerçeklerle değil Platon’un Thucydides tanımıyla alakadarız. Münazaranın eşitsizliği, bu sahnenin komikliğine komiklik ekliyor. Şatafatlı ve içi boş Sofist; içindeki bütün gösteriş kaynaklarına ve zayıflıklara dokunmayı bilen bu diyalektik ustasının ellerinde tamamen çaresiz durumdadır. Sokrates’in alayları karşısında bayağı sinirlenmiş ama gösterişli ve ahmakça öfkesi kendisini saldırganının hamlelerine daha açık hâle getirmekten ileri gitmemektedir. Laflarını onlara yedirmeye kararlıdır ya da kendi deyişiyle “ruhlarına yedirmeye” ve Sokrates’ten bir korku işareti beklemektedir. Öfkesinin durumu neredeyse tartışmanın gidişatı kadar dikkate değerdir. Hiçbir şey onun yenildikten sonraki uysallığı kadar güldürücü değildir. İlk başta tartışmayı isteksizce devam ettiriyor gibi görünür ama sonrasında rızası olduğu görülür ve hatta sonraki aşamalar için ilgisi olduğunu birkaç yerde itiraf eder. Glaukon tarafından saldırıya uğradığında (vi. 489 C, D) Sokrates onu, “hiç düşmanı olmamış, hep dostu olmuş biri” gibi esprili bir şekilde korur. Çiçero, Quintilianus ve Aristo’nun Retorik’inden; Platon’un bu kadar gülünç duruma düşürdüğü bu sofistin, sonraki çağlarda yazılarının hâlâ korunduğunu öğreniyoruz. Onunla aynı zamanlarda yaşamış olan Herodicus’un (Aris. Reto. ii. 23, 29) onun adına yaptığı oyun, “savaşta hiç cesur olmamasına rağmen” onun hakkındaki bu tanımın gerçeklikten uzak olduğunu gösteriyor.
Thrasymachus susturulduğunda, iki ana sanık Glaukon ve Adeimantos sahneye girer. Burada, Yunan trajedisindeki gibi (Phaidon’nun girişi), üç oyuncu tanıtılır. İlk bakışta Aristo’nun iki oğlunda, Phaidon’daki Simmias ve Cebes’te olduğu gibi ailesel bir benzerlik görülebilir. Ama daha yakından bakıldığında bu benzerlik yok olur ve ne kadar farklı karakterler oldukları görülür. Glaukon “istediği şeyin peşinde koşmaktan asla vazgeçmeyen” fevri bir gençtir (Ksenofon. Memorabilia. iii. 6); aynı zamanda aşkın sırlarını iyi bilen haz düşkünü bir adam ve bir ‘‘jubenis qui gaudet canibus”, hayvanların soylarını iyileştiren biri ve de gençlik zamanının bütün tecrübelerini edinmiş bir sanat ve müziksever. Thrasymachus’un tatsız sözlerinin kolayca arasına girebilen tez canlı ve tesirli biridir, insan doğasının çirkin tarafını aydınlığa çıkarabilir, adalet ve doğruya olan inancını kaybetmez. Filozofla dünya arasındaki gülünç ilişkiyi benimseyen Glaukon’dur. Ona göre, basit bir devlet anca “domuzlara” ait olabilir. Her zaman kenarda bir esprisi hazırdır. Eline fırsat geçtiğinde Sokrates’in mizahını desteklemeye hazırlıklıdır. Müzik alanında ya da sergilenen tiyatro oyunlarında veya demokrasi vatandaşlarının şahane davranışlarındaki gülünçlükleri takdir eder. Kardeşi Adeimentus’un ona saldırmasına izin vermeyen Sokrates kimi zaman onun zayıflıklarına taş atmaktadır. Adeimentus gibi o da bir askerdir ve Megara Savaşı’nda seçilmiştir. (yıl: 456?) Adeimentus’un kişiliği daha derin ve ağırbaşlıdır, ayrıca daha bilgece itirazlar genelde ondadır. Glaukon hislerini daha çok açığa vurandır ve genelde oyunu o başlatır. Adeimantos tartışmayı ileri götürür. Glaukon daha hayat doludur ve gençlere karşı daha sevecendir; Adeimantos yetişkinlere daha olgun bir gözle bakar. İkinci kitapta Glaukon adalet ve haksızlığın sonuçlarına göre ayırt edilmesi gerektiğini savunduğunda Adeimantos insanoğlunu sadece sonuçların ilgilendirdiğini belirtir. Dördüncü kitabın başında da buna benzer şekilde, Sokrates vatandaşları mutlu etmede başarısız olduğunu ve mutluluğun birinci değil ikinci önemli şey ve asıl amaç değil devletin iyi yönetiminin dolaylı bir sonucu olduğunda ısrar eder. Din ve mitoloji hakkındaki tartışmada Adeimantos savunma yapmaktadır ama Glaukon ufak bir şakayla araya girer ve konuşmanın konusunu o kitabın sonuna kadar müzik ve jimnastiğe çevirir. Sokratik tartışmanın sağduyusu hakkında eleştiri yapmaya gönüllü olan, Sokrates’in kadınlar ve çocuklar meselesine geçmesine karşı çıkan yine Adeimantos’tur. Delille konuşulan bölümlerde Adeimantos’u daha çok görürken Diyalog’un daha hafif ve imgesel bölümlerinde Glaukon karşımıza çıkar. Örneğin; altıncı kitabın büyük bir kısmı boyunca felsefenin ve “iyi” fikrinin yozlaşması