Adsız-Alışmak-Mandalina Kabuğu. Samed Behrengi
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Adsız-Alışmak-Mandalina Kabuğu - Samed Behrengi страница 2
Biraz önceki sahne yeniden tekrar etti, sokaktaki bütün esnaf birbiri ardına adamın başına yığılıverdi ve katıla katıla güldüler adamın hâline. Pazarın damı neredeyse çatlayıp yıkılacaktı adamların kahkahasından. Harala gürele arasında, raflardaki birkaç güveç dökülüp yere saçıldı. Neyse ki sonunda bir güveççi cevap verebildi:
“Git karına söyle, bir avuçtan az, yarım avuçtan çok koyacakmışsın, de!”
Adamcağız yeniden düştü yola. Giderken bir yandan da adamın kendisine söylediği sözü yüksek sesle tekrar ediyordu ki eve gelene kadar unutmasın:
“Bir avuçtan az, yarım avuçtan çok… bir avuçtan az, yarım avuçtan çok…”
Yolu üzerinde bir harman yerine rast geldi, toplanmış harman savuruyorlardı rüzgâra karşı. Harmancılar, adamın virt gibi tekrarlayarak geldiği sözleri duyunca, kendilerine söyleyip dalga geçtiğini sandılar ve adamın çevresini sarıp başladılar ağzının üstüne vurmaya. Dayak faslı sona erince, adamın aklına kötü bir düşünce geldi: Olmaya bu işler hep karısının başının altından çıkmış olsun! Karısına bir iki kötü söz söyledikten sonra, gitmek için doğrulup kalktı yerden. Harman döven adamlar,
“Bir daha böyle lakırdı etme sakın, bir avuçtan az, yarım avuçtan çok olsun da ne demek, söyleme böyle!” deyip uyardılar adamı.
Adamcağız,
“Peki o zaman ne diyeyim?” diye sordu;
“Biri bin olsun, Allah bereket versin de!” diye cevap verdiler adama.
Adam tekrar düştü yola. Bu sefer yüksek sesle,
“Biri bin olsun, Allah bereket versin… biri bin olsun, Allah bereket versin…” diye diye yürüyordu.
Gide gide, omuzlarına tabutu yüklenmiş bir grup insana rast geldi. Adamların bir yakınları ölmüştü anlaşılan. Adamın ağzında tekrar edip durduğu sözü duyunca, kan beyinlerine sıçradı, çevresini sarıp başladılar vurmaya. Dayak faslı sona erince, adam yeniden başladı düşünmeye: Olmaya bu işler hep karısının başının altından çıkmış olsun! Kendi kendine, “Şu eve bir varayım ben sana ne yapacağımı bilirim” dedi, karısına bir iki kötü söz edip yeniden kalktı gitmek için.
Cenaze sahipleri,
“Bir daha böyle lakırdılar etme, biri bin olsun da ne demek?” dediler adama.
Adamcağız ne diyeceğini sordu;
“De ki, bu ilk hem de son olsun, bir gördünüz Allah bir daha göstermesin.” dediler.
Adam yeniden yola düştü. Şimdi de yüksek sesle,
“Bu ilk hem de son olsun, bir gördünüz Allah bir daha göstermesin… bu ilk hem de son olsun, bir gördünüz Allah bir daha göstermesin…” diye tekrarlaya tekrarlaya yürüyordu.
Yolda yine bir grup insana rast geldi, damat evine kızlarını gelin götürmekteydiler.
Adamın virt gibi söylediği sözleri duyunca, bir tanesi gelinin bindiği atın önünü kesti, diğerleri de durup adamcağızın üstüne saldırdılar. Adamın aklına yine bu işlerin karısının başının altından çıkmış olabileceği düşüncesi geldi. Kendi kendine, “Eve bir varayım da ne yapacağımı biliyorum, keş aşıyla bayat ekmeği ye de gör bakalım” dedi ve karısına birkaç kötü söz salladı. Kalkıp gitmek üzere doğrulurken, düğün sahipleri bir daha böyle lakırdılar etmemesini söylediler, adam ne söylemesi gerektiğini sorunca da şu cevabı verdiler:
“Islık çal, şapkanı havaya savur, mutlu ol, gül, kahkaha at, o kadar mutlu ve neşeli görün ki herkes senin hâline şaşırıp gıpta etsin. Geçip giden günlerini düşünüp biraz kaşlarını çatabilirsin. Ama gülmelisin, mutlu olmalısın, oynayıp zıplamalısın, anlıyor musun bu dediklerimizi? Görmüyor musun burada herkes mutluluktan dans ediyor! Bu söylenenleri kulaklarını açıp iyi dinle, şimdiki durumuna biraz üzülebilirsin, ama mutlaka gülüp sevinmelisin, anladın mı?”
Adamcağız, dayak sonrası dudaklarındaki kanı sildi. Yediği yumruk ve tekmelerden dolayı kırılıp, ağzının içine dökülen dişlerini avucuna aldı ve öteye attı:
“Anladım, çok da iyi anladım.”
Sonra yeniden düştü yola. Kafasından alnına ve burnunun ucuna kadar kan sızıp damlıyordu, ama yine de dudaklarına bir tebessüm kondurdu. Kendi kendine sevinip neşelendi. Mutluluktan bağırıyordu âdeta. Kaşlarını hiç çatmıyordu. Islık çalıp şarkı söylüyor, şapkasını havalara atıyordu. Islık çaldığı zaman akan kanı ağzına doluyordu. Güldüğünde ise gözleri yaşlarla doluyordu. Sevinçten havalara uçtuğunda, perişan giysileri de yukarı sıyrılıyordu. Şapkasını havaya attığında, tepesindeki delikten gökyüzünü görebiliyordu. Bu sırada yolunun üzerinde bir güvercinciyle karşılaştı. Güvercinci genç, güvercinlerini damın ucuna bir sıra hâlinde dizmiş, başka güvercinleri de çekmek için ortaya darı taneleri serpiyordu.
Конец ознакомительного фрагмента.
Текст предоставлен ООО «Литрес».
Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.
Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.