Güliver`in Gezileri. Джонатан Свифт

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Güliver`in Gezileri - Джонатан Свифт страница 4

Жанр:
Серия:
Издательство:
Güliver`in Gezileri - Джонатан Свифт

Скачать книгу

hakiki altınsa herhâlde çok para eder.

      Majesteleri’nin emri üzerine bütün ceplerini aradıktan sonra belinde büyük bir hayvanın derisinden yapılmış bir kemer gördük. Kemerin bir yanından beş adam boyunda bir kılıç sarkıyordu. Öbür yanında ise iki bölmeli bir çanta ya da torba vardı. Torbaların her biri iki adamımızı alacak büyüklükteydi. Bölmelerden bir tanesinde bizim başımızın büyüklüğünde yuvarlak cisimler gördük, ikinci bölmede ise siyah tohumlar vardı, bunların elli tanesini bir avcumuza doldurmamız mümkündü.

      İşte Dağ Adamı’nın üzerinde yaptığımız keşifte bulduklarımız bunlardan ibaret. Keşif esnasında Dağ Adamı’nın bize karşı çok nazik davrandığını da söylemeden geçmemeliyiz. Majeste’nin tahta geçişinin seksen dokuzuncu ayının dördüncü günü mektup mühürlenmiştir.

Clefren Frelock, Marx Frelock

      Bu rapor İmparator’a okunduktan sonra gayet nazik bir tavırla bazı eşyalarımı ona vermem gerektiğini söyledi. Evvela kılıcımı kınından çıkarmamı istedi. Ben bu işle meşgulken, o da adamlarından üç bin kişinin benim etrafımı sarmalarını emretti. Hepsi okları yayda hazır vaziyette bekliyorlardı. Fakat ben gözlerimi İmparator ’dan ayırmadığım için onlara bakmaya pek fırsat bulamadım.

      Kılıcım deniz suyundan biraz paslanmıştı ama gene de bazı kısımları parlaklığını muhafaza ediyordu. Kılıcı elimde ileri geri oynatınca parlak yerler güneş altında gözleri kamaştırdı ve minik adamlar çığlık çığlığa kaçışmaya başladılar. Cesur bir adam zannettiğim İmparator bile bir müddet hadisenin tesirinden kurtulamadı. Herhâlde ben yanılmışım… Derhâl kılıcı kınına koymam emredilmişti. Söyleneni yaptım ve kını da otların üzerine bıraktım.

      İstediği ikinci şey de delikli demir direk dediği cep tabancalarımdı. Onları da cebimden çıkarıp arzusu üzerine nasıl kullanılacağını anlatmaya çalıştım. Evvela İmparator’a korkmamasını tembih ettim ve tabancamı kuru sıkı doldurup havaya sıktım… Bu hadise kılıçtan daha büyük bir heyecan yaratmıştı. Yüzlerce kişi ölü gibi baygın bir hâlde yerlere yuvarlandı.

      Kılıcım gibi iki tabancamı da yere bıraktım. Barut tozuyla mermilerimi de tabancaların yanına koydum. İmparatora barut tozunu ateşten uzak tutmasını rica etmiştim; çünkü barut bir ateş alırsa sarayı havaya uçabilirdi. İmparator bu hususta tebaasının fikrini almak istedi; fakat konuşulanları iyice anlayamadım. Nihayet gümüş ve bakır paralarımı da keseden çıkarıp ortaya koydum. Bıçağım, usturam, tarağım, enfiye kutum, mendilim ve hatıra defterimi de öteki eşyalarımın yanına bıraktım. Kılıcım, tabancalarım ve kesem bir arabaya konup saraya doğru yola çıkarılmış, öbür eşyalarım da tekrar bana iade edilmişti.

      Evvelce de söylediğim gibi elbisemin gizli bir cebi vardı, burada gözlerim zayıf olduğu için bazen kullandığım gözlüğüm, bir cep pertavsızı ve birkaç küçük eşyam duruyordu. Bunların İmparator ’u ilgilendirmeyeceğini bildiğimden hiç ortaya çıkarmadım. Yoksa belki de kaybolurlardı.

      GÜLİVER LİLİPUTLULARIN SARAYINDA

      İyi kalpliliğim ve uysal tavırlarımla İmparator’a da askerlerle halka da kendimi o kadar sevdirmiştim ki, kısa zamanda hürriyetimi tekrar kazanabileceğimi düşünmeye başladım. Onların gözüne girmek için her türlü çareye başvuruyordum. Artık halk benden eskisi gibi korkmuyordu. Bazen yere yatıp beş altı kişinin elimin üzerinde dans etmesine ses çıkarmıyordum. Çocuklar saçlarımın arasında hırsız polis oynamaya bayılıyorlardı. Artık onların dilini de epey öğrenmiştim. Bir gün imparator, bana memleketinin birkaç oyununu göstermek istedi. Doğrusu buranın halkı şimdiye kadar gördüğüm oyunların en güzellerini büyük bir maharetle oynamışlardı. Beni en fazla eğlendiren şey, beyaz bir ipliğin üzerinde oyunlar yapan ip cambazları oldu.

      Ancak sarayda iyi bir vazife almak isteyenler ip cambazı olabiliyorlardı. Küçük yaşta talime başlayan cambaz namzetlerinin muhakkak iyi ailelere mensup olmaları şart değildi. Büyük memuriyetlerden biri ölüm yahut başka bir sebepten dolayı aç kaldığı zaman bu namzetlerden beş altı tanesi İmparator ’a marifetlerini gösterirlerdi, en çok beğenileni memuriyete tayin olunurdu. Hatta bazen hükûmetin başındaki bakanlar, İmparator’a hâlâ eskisi gibi becerikli olduklarını ispat için programlar tertip ederlerdi.

      Bu imtihanımsı eğlenceler çok kere bir kazayla neticeleniyordu. Birkaç namzedin kaburga kemiklerini kırdıklarını gözümle gördüm. Bilhassa bakanlar marifetlerini göstermeye çıktıkları zaman tehlike daha büyük oluyordu; çünkü onlar ötekilerden daha üstün olduklarını ispat etmek zorundaydılar. Bana anlatılanlara bakılırsa, ülkelerine gelişimden bir iki yıl önce Flimnap az kalsın boynunu kırıyormuş fakat bereket versin ki tesadüfen İmparator’un misafirlerinden birinin üzerine düşmüş.

      Her gün benim yanıma getirilen sarayın ve ordunun atları artık benden ürkmüyorlardı. Biniciler atlarını ellerimin üstünden atlatmaya bayılıyorlardı. İmparator’un avcılarından bir tanesi de atını ayağımın üzerinden atlatarak herkesin takdirini kazandı. Bu gerçekten harikulade bir atlayıştı. Bir gün İmparatoru o zamana kadar hiç duymadığı, görmediği bir şekilde eğlendirmeyi düşündüm. Bunun için de bana orta kalınlıkta sopalar gönderilmesini İmparator’dan rica ettim. Ertesi sabah altı oduncu, beraberlerinde her biri sekiz at tarafından çekilen altı araba olduğu hâlde yanıma yaklaştılar. Arabaların içi istediğim boyda sopalarla doluydu. Sopalardan dokuzunu alıp kare şeklinde birbirine bağladım. Sonra dört sopa daha aldım, bunları da birbirlerine paralel olarak bağladım. İlk birleştirdiğim dokuz sopanın üzerine mendilimi iyice gererek bağladım. Paralel sopalar mendilin dört tarafını korumaya yarıyordu. Bütün hazırlıklar tamamlanınca İmparator’dan en iyi atlarını bu suni çayırda koşturmasını rica ettim. İmparator bu ricamı derhâl kabul etmiş, yirmi dört atı binicileriyle beraber bana göndermişti. Atlar derhâl iki takıma ayrıldılar ve beni hayretler içinde bırakan bir disiplinle savaşmaya başladılar. Paralel sopalar mendilden yere düşmelerini önlüyordu. İmparator, tertip ettiğim eğlenceden o kadar hoşlanmıştı ki bunun sık sık tekrarlanmasını emretti. Bu arada İmparatoriçe’yi de iskemlesiyle beraber havaya kaldırdım.

      Çok şükür bu eğlenceler sırasında önemli bir kaza olmadı. Sadece azgın bir at ayağıyla mendili yırttı, binicisiyle birlikte yere düşecekken hemen davranıp ikisini de yakaladım. At sol omzundan yaralanmıştı ama binici sapasağlam kalktı. Mendilimi elimden geldiği kadar yamamaya çalıştım. Ama artık böyle tehlikeli oyunlarda mendilimin sağlamlığına güvenemezdim.

      Hürriyetime kavuşmadan birkaç gün evvel gene İmparator ’u eğlendirmeye uğraştığım bir sırada, adamlarından biri İmparator’a gelip beni ilk buldukları yerde garip, siyah bir cisim gördüklerini haber verdi. Adamın dediklerine bakılırsa bu garip cisim bir insan boyundaydı. Geniş kenarları İmparator’un yatak odasının büyüklüğündeydi. Evvela bunun canlı bir mahluk olmasından korkmuşlar ama kısa bir zaman sonra bu korkuları dağılmış. Çünkü cisim otların üzerinde en ufak bir hareket bile yapmadan yatıyormuş. İçlerinden bazıları siyah cismin etrafında gezinmek cesaretini göstermişti. Kanaatlerine göre bu Dağ Adamı’na ait bir eşyaydı. Eğer İmparator isterse hemen tertibat alıp onu buraya getirmeye çalışacaklardı. Onların siyah cisimden neyi kastettiklerini hemen anlamıştım. Gemimiz battığı zaman karaya çıkarken o kadar perişan bir hâldeydim ki, yüzerken boynuma bağlı duran şapkamı karaya geldikten sonra kaybetmiştim.

Скачать книгу