Kayıp Dünya. Артур Конан Дойл

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Kayıp Dünya - Артур Конан Дойл страница 3

Жанр:
Серия:
Издательство:
Kayıp Dünya - Артур Конан Дойл

Скачать книгу

elimden geleni yaparım ve çok da iyi bir haber çıkartabilirim.”

      “Kafanızdan ne tip bir görev geçiyordu, Bay Malone?”

      “Tehlike ve macera içeren her şey olabilir, efendim. Gerçekten canımı dişime takacağımdan emin olabilirsiniz. Ne kadar zor olursa benim için o kadar daha iyi.”

      “Hayatınızı kaybetmek için can atıyor gibisiniz.”

      “Hayatıma değer kazandırmak için, efendim.”

      “Aman Tanrı’m, Bay Malone, çok şövalyece bir şey bu! Korkarım ki bu tür şeyler artık geçmişte kaldı. Bu ‘Özel Görev’ türünden şeyler artık harcanan çabaya bile değmiyor, kaldı ki böyle bir görevi, tabii ki ancak halkın güvenini kazanmış, daha deneyimli bir gazeteci üstlenebilir. Haritadaki boş alanlar artık her geçen gün dolduruluyor ve romantizme de yer kalmadı. Ama dur hele bir!..” diye ekledi. “Haritadaki boşluklardan bahsederken aklıma bir fikir geldi. Bir sahtekârı -modern bir Munchausen’i-ortaya çıkarmaya ve onu rezil etmeye ne dersin, ha? Onun nasıl bir yalancı olduğunu göstereceksin. İşte bu iyi olur. Nasıl, senin için uygun mu?”

      “Ne olursa, nerede olursa olsun, benim için hiç fark etmez.”

      McArdle bir süre düşünceye daldı.

      “Acaba bu adamla arkadaş olabilir misin? En azından konuşabilecek kadar. Sende insanlarla kolayca haşır neşir olmayı sağlayan bir şeyler var. Sempati herhâlde veya şeytan tüyü belki de gençlik enerjisi gibi bir şey, ne bileyim. Ben bile bunu fark edebiliyorum.”

      “Çok iyisiniz, efendim.”

      “Tabii, neden olmasın, neden Enmore Park’tan Profesör Challenger’la şansını bir denemeyesin ki?”

      İtiraf etmeliyim ki biraz ürkmüştüm.

      “Challenger, ha?” diye bağırdım. “Profesör Challenger, şu meşhur zoolojist!.. Telegraph’dan Blundell’in kafatasını kıran adam değil mi o?”

      Editör suratını ekşiterek gülümsedi:

      “Ne oldu? Macera peşinde olduğunu söylememiş miydin?”

      “Her şey göreve dâhildir efendim.”

      “Aynen. Her zaman böyle saldırgan olduğunu zannetmem. Bana kalırsa Blundell ona yanlış zamanda çattı veya yanlış bir biçimde. Sen belki daha şanslı olabilirsin veya onu yola getirmek için daha becerikli davranabilirsin. Tam sana göre bir iş bu, eminim Gazette’nin de yardımı olacaktır.”

      “Hakkında gerçekten hiçbir şey bilmiyorum.” dedim. “Sadece Bay Blundell’e vurduğu için yargılanmasından dolayı adını hatırlıyorum.”

      “Size yol gösterecek birkaç bilgim var, Bay Malone. Bir süredir Profesörü izlemekteyim.” Çekmeceden bir kâğıt çıkardı.

      “İşte dosyasının bir özeti. Kısaca sana okuyorum:

      “George, Edward Challenger. Doğumu: Largs N. B. 1863. Eğitim Durumu: Largs Akademisi, Edinburgh Üniversitesi, British Museum Asistanlığı 1892, Karşılaştırmalı Antropoloji Bölümü Yardımcı Asistanlığı 1893.

      Aynı sene içinde hırçın yazışmalar sonucu istifa etti. Zooloji Araştırmaları dalında Crayston Madalyası’nı kazandı. Bir bakalım, bir sürü kuruluşun yabancı üyesi. Belçikalılar Cemiyeti, Amerikan Bilim Enstitüsü, La Plata vs. vs. Paleontoloji Cemiyeti eski başkanı, Britanya Ajansı Kısım H… Ve liste böyle devam ediyor. Yayımlanan eserleri: ‘Bir Dizi Kalmuck Kafatası Üzerine Bazı Düşünceler’, ‘Omurgalı Evrimin Ana Hatları’ ve Viyana’daki Zooloji Kongresinde şiddetli tartışmalara neden olan ‘Weissmannism’de Belli Başlı Yanılgılar’ adlı çalışmasının da dâhil olduğu daha bir sürü doküman. Hobileri: Yürüyüş, dağcılık. Adresi: Enmore Park, Batı Kensington.”

      “İşte, bunu yanına al. Bu akşamlık hepsi bu kadar.” Kâğıt parçasını cebime yerleştirdim.

      “Bir dakika, efendim.” dedim.

      Önümde duranın kırmızı bir surat değil de pembe bir çıplak kafa olduğunu algılayarak:

      “Bu beyefendiyle niçin görüşmem gerektiğini henüz tam manasıyla anlayabilmiş değilim. Ne yaptı ki?”

      Tekrar yüzünü kaldırdı.

      “İki yıl önce tek başına, bir Güney Amerika gezisine çıktı. Geçen sene geri döndü. Güney Amerika’da bulunduğu kesin ancak tam olarak nereye gittiğini açıklamayı reddediyor. Çekingen bir şekilde maceralarını anlatmaya başladı fakat birileri kusurlar bulmaya başlayınca istiridye gibi kapanarak kabuğuna çekildi. Ya çok olağanüstü bir şeyler oldu ya da adam baştan aşağı yalancı, ki bu daha büyük bir olasılık. Sahte olduğu söylenen birtakım resimler ortaya çıkardı. O kadar alıngan olmaya başladı ki soru soran herkese saldırmaya koyuldu ve gazetecileri merdivenlerden aşağı fırlattı. Benim görüşüme göre o, bilime yatkınlığı olan cinai bir megaloman. İşte adamın, Bay Malone. Şimdi iş başına, bakalım sen nasıl bir izlenim edineceksin. Ha, tabii, tamamıyla emniyettesin. Çalışanların Güvenliği Kanunu’nu biliyorsun.”

      Sırıtan, kırmızımsı surat, bir kez daha portakal rengi saçlarla çerçevelenmiş, pembe, oval şekle dönüşüverdi; görüşme bitmişti.

      Yürüyerek, Savage Kulübü’nün önünden geçtim fakat o yöne dönmek yerine Adelphi Terrace’ın korkuluklarına dayanıp uzunca bir müddet nehrin bulanık, kirli sularına bakarak düşüncelere daldım. Açık havada daima daha aklı başında ve daha açık düşünebilmişimdir. Profesör Challenger’ın marifetlerinin yazılı olduğu listeyi çıkararak elektrik lambasının altında bir gözden geçirdim. Sonra aklıma, sadece ilham diyebileceğim bir şey geldi. Bana anlatılanlardan çıkarabildiğim kadarıyla, bir basın mensubu olarak bu huysuz profesörle temasa geçmemin hiç olanağı yoktu. Ancak iskelet biyografisi konusunda iki kere bahsedilen fikir çatışmaları, onun bilim hususunda tam bir fanatik olduğunu gösteriyordu. Acaba burada ona ulaşabileceğim açık bir kapı olamaz mıydı? Bunu deneyecektim.

      Kulübe girdim. Saat on biri henüz geçmişti ve büyük salon oldukça dolu olmasına rağmen, henüz tam anlamıyla civcivli saatler değildi. Ateşin yanındaki koltukta oturan, uzun boylu, zayıf, köşeli hatlara sahip bir adam dikkatimi çekmişti. Sandalyemi yanına yaklaştırırken yüzünü bana döndü. Şu işe bakın, bunca adamın arasında bula bula Çevre Bölümü’nde çalışan Tarp Henry’nin ta kendisini bulmuştum. Zayıf, kuru, kayış gibi bir adamdı ama yakınındakiler tarafından çok insancıl ve nazik biri olarak tanınırdı. Hemen konuya giriverdim:

      “Profesör Challenger hakkında ne biliyorsun?”

      “Challenger mı?”

      Kaşlarını bilimsel bir onaylamazlıkla birleştirmişti:

      “Challenger, şu Güney Amerika’dan bir sürü palavrayla dönen adam…”

      “Hangi palavra?”

      “Garip bir hayvan keşfettiğine dair safi bir saçmalıktı. Her neyse, şimdi

Скачать книгу