Sherlock Holmes Kızıl Soruşturma Bütün Maceraları 1. Артур Конан Дойл
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Sherlock Holmes Kızıl Soruşturma Bütün Maceraları 1 - Артур Конан Дойл страница 7
Tarihi çok iyi hatırlıyorum, 4 Marttı ve ben her zamankinden erken kalkmıştım. Sherlock Holmes’un kahvaltısını bitirmediğini gördüm. Geç kalkmama alışık olan ev sahibi ne kahvaltımı hazırlamış ne de kahvemi yapmıştı. Gereksiz bir huysuzlukla zile bastım ve kısaca hazır olduğumu ima ettim. Masadaki dergiyi alıp oyalanırken arkadaşım sessizce kahvaltısına devam etti. Makalelerden birinin başlığı kurşun kalemle işaretlenmişti. Ben de doğal olarak göz gezdirdim.
İddialı bir başlık duruyordu karşımda; “Hayatın Kitabı” ve bir insanın, karşısına çıkabilecek her şeyi doğru ve sistematik bir şekilde inceleyerek ne kadar çok şeyi öğrenebileceğini anlatıyordu. Kurnazlık ve saçmalık karışımı bir şeymiş gibi geldi bana. Mantığı anlaşılır ve yoğun ama tümdengelimi uzak ve abartılıydı. Yazara göre, bir insanın düşüncelerini anlamak için ufak bir hareketi ya da bir bakışı yakalamak yeterliydi. Ona göre aldanma, gözlem ve analiz eğitimi almış kişiler için olanaksızdı. Çıkardığı sonuçlar Öklit’in önermelerinde olduğu gibi hatasızdı ve bunlar deneyimsizler için o kadar şaşırtıcı olurdu ki onun izlediği yolu anlayana kadar belki de onu bir büyücü olarak görebilirlerdi.
“Bir damla suyun…” diyordu yazar. “Görmeden ve duymadan Atlantik ya da Niagara Şelalesi’nden olabileceği olasılığını çıkarabilmelidir bir mantıkçı. Bu nedenle hayat büyük bir zincirdir ve bir halkasını bize gösterdiklerinde onun içeriğini bilebiliriz. Bütün sanatlarda olduğu gibi tümdengelim ve analiz biliminde de uzun ve sabırlı bir çalışmayla uzman olunabilir ve hayat da bir ölümlünün onun hatasız bir ustası olmasına izin verecek kadar uzun değildir. Bir insana çok büyük zorluklar çıkaracak ahlaki ve zihinsel yönleri ele almadan önce daha basit problemleri ele almak gerekiyor. Biri, bir başka ölümlüyle karşılaştığında bir bakışta onun geçmişini ve hangi işle uğraştığını anlayabilmelidir. Bu alıştırma biraz çocukça gözükse de insanın gözlem yeteneğini geliştirir ve kişiye nereye ve ne için bakması gerektiğini öğretir. Bir insanın tırnaklarından, ceketinin kollarından, botlarından, pantolonunun diz yerlerinden, işaret ve başparmağındaki nasırlardan, yüz ifadesinden, gömlek kollarından… İşte bütün bu saydıklarımdan bir insanın hayatına ulaşılabilir. Bütün bunlara dikkat eden bir gözlemci, o insan hakkında aydınlatıcı bilgilere ulaşamazsa işte o zaman çok yazıktır…”
“İyice zırvalamış!” diye bağırdım, dergiyi masanın üzerine fırlatarak. “Hayatımda böyle saçmalık okumadım!”
“Ne oldu?” diye sordu Sherlock Holmes.
“Ne olacak, şu makaleye bak!” dedim kahvaltı masasına oturup yumurta kaşığı ile yazıyı işaret ederek. “Üzerini çizdiğine göre yazıyı sen de okumuşsun. İtiraf etmeliyim ki çok zekice yazılmış ama yine de sinirlerimi bozdu. Belli ki çalışma odasındaki rahat koltuğuna oturup bu karşıt düşünceleri geliştirerek yazıya döküyor. Bunlar pratik değil. Metroda üçüncü sınıf vagonların birinde tıklım tıklım gittiğini görmek ve ona herkesin ne iş yaptığını sormak isterdim. Bilemeyeceğine dair bine bire bahse girerim.”
“Paranın hepsini kaybederdin.” dedi Holmes sakince. “Makaleye gelince onu ben yazdım.”
“Sen mi!”
“Evet. Ben hem gözlemleyebiliyorum hem de sonuç çıkarabiliyorum. Sana hayalî gibi görünen teorilerim aslında çok pratik; hatta her gün yemek zorunda olduğum bu ekmek, peynir kadar pratik.”
“Peki, nasıl?” diye sordum isteksizce.
“Bir işim var ve sanıyorum dünyada bir tek ben yapıyorum bu işi. Eğer ne olduğunu anlayabileceksen söyleyebilirim ki ben bir danışman dedektifim. Burada, Londra’da, devlete bağlı çalışan çok sayıda dedektif ve özel dedektif var. Bu insanlar, bir sorunları olduğu zaman bana gelirler ve ben onlara yardımcı olmaya çalışırım. Bütün delilleri önüme sererler. Ben de suçlularla ilgili tarihî bilgimin de desteğiyle genellikle onlara yardımcı olurum. İşlenen suçların birbirleriyle büyük benzerlikler gösterdiklerinden söz edebiliriz. Eğer birinci ve bininci suç arasındaki bağlantıyı kuramazsanız bu çok tuhaftır. Lestrade çok ünlü bir dedektiftir. Bir sahtekârlık davasında bir sorunla karşılaştı. İşte bu nedenle buraya geldi.”
“Peki, diğer insanlar kimdi?”
“Onların çoğunu özel haber alma teşkilatı gönderir. Hepsinin başı biraz beladadır ve yardım isterler. Ben hikâyelerini dinlerim, onlar da benim tavsiyelerimi dinlerler, sonra da ücretimi alırım.”
“Sen ne demek istiyorsun?” diye sordum. “Yani odandan çıkmadan başkalarının çözemediği sorunları mı çözüyorsun? Üstelik diğerleri olay yerinde inceleme yaptıkları hâlde!”
“Aynen öyle! Benim sezgilerim çok güçlüdür. Ara sıra daha karmaşık bir dava ile karşılaştığım da oluyor. İşte o zaman benim de oraya buraya koşturup kendi gözlerimle görmem gerekiyor. Davaları çözmek için özel yöntemlerim var ve bu da her şeyi kolaylaştırıyor. Seni çok sinirlendiren makaledeki tümdengelim kuralları, benim için pratikte paha biçilemez derecede önemli. Gözlem için de bu geçerli. İlk karşılaştığımızda senin Afganistan’dan geldiğini söylediğimde çok şaşırmıştın.”
“Büyük bir olasılıkla sana söylemişlerdi.”
“Kesinlikle hayır, senin Afganistan’dan geldiğini anlamıştım. Alışkanlığım sayesinde düşünceler zinciri kafamdan o kadar hızla ve kolaylıkla geçti ki orta basamakları atlayarak tepeye, yani sonuca vardım. Sana izlediğim basamakları anlatayım. Önce mantığımı kullandım: ‘Bu adam tıpla uğraşıyor gibi gözükmesine karşın orduda bulunmuş gibi duruyor. O zaman orduda tıp doktoru olmalı.’ diye düşündüm. ‘Tropik bölgelerden yeni dönmüş olmalı çünkü yüzü esmer ama bunun onun doğal rengi olmadığı el bileklerinden anlaşılıyor. Yüz ifadesinden zorluklar ve hastalıklarla boğuştuğunu görüyorum. Sol kolu yaralanmış çünkü pek fazla bükmüyor ve doğal durmuyor. İngiliz ordusunun bir tıp doktoru hangi tropik bölgede bu kadar büyük zorluklarla karşılaşıp kolunu yaralayabilir acaba? Tabii ki Afganistan’da!’ Bütün bunları bir iki saniye içinde düşündüm. Bunun üzerine sana Afganistan’dan geldiğini söylediğimde çok şaşırmıştın, hatırlıyor musun?”
“Sen böyle ifade edince ne kadar basit görünüyor.” dedim gülümseyerek. “Edgar Allan Poe’nun Dupin’sını hatırlatıyorsun. Böyle varlıkların hikâyelerin dışında var olduklarına inanmıyordum.”
Sherlock Holmes ayağa kalkarak piposunu yaktı. “Beni Dupin ile karşılaştırarak bana iltifat ettiğini mi sanıyorsun?” dedi. “Bana göre Dupin çok adi bir adam. On beş dakikalık bir sessizlikten sonra uygun bir anı bekleyip arkadaşlarının konuşmalarının arasına girmesi oldukça göz boyayıcı ve yüzeyseldir. Muhakkak analitik yeteneği vardı ama Poe’nun düşündüğü gibi kesinlikle