Hasan Mellah yahut Sır İçinde Esrar. Ахмет Мидхат

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Hasan Mellah yahut Sır İçinde Esrar - Ахмет Мидхат страница 47

Жанр:
Серия:
Издательство:
Hasan Mellah yahut Sır İçinde Esrar - Ахмет Мидхат

Скачать книгу

(yavaşça) Dün size bir mektup takdim etmiştim. Acaba ulaşmadı mı?”

      Madam: “Geldi efendim. Cevabı olarak da ben kendim geldim.”

      Hasan: “Ya sizin buraya geldiğinizi onlar biliyorlarmış!”

      Madam: “Biliyorlarsa ne olur? Fransa bu kadar hürriyet davasında iken bir kadın istediği yere gezmeye gidemez miymiş?”

      Hasan: “Öyleyse…”

      Madam: “Evet, öyledir. Hatta aleyhine verilmiş hükümden dolayı buraya gelemeyen kocamın yanına kendim gitmekte de serbestim.”

      Hasan: “Öyleyse refakatinizle müşerref olacağım demek.”

      Madam: “Kocamı buluncaya kadar en küçük hizmetlerinizde bulunmayı bile kendime şeref addedeceğim.”

      Hasan: “Estağfurullah efendim. Ben zaten bu dünyada kimsesiz bir adamım. Kimsesiz kalmışım. Felek sizi kimsesiz bıraktığı gibi, beni de bırakmış. Ben de sizin gibi kaybolan bir kaybı aramaktayım. Dertlerimiz bir dert olduğundan birbirimizin derdine ortak olarak dermanımızı dahi birlikte arayabiliriz.”

      Hasan Mellah böyle bir girişle söze başlayıp kendisinin ne maksatla deniz üzerinde gezip durduğunu kısaca anlattıysa da yalnız cananını kimin kapmış olduğunu belirtmeyerek Pavlos’u “bir rakip’ diye yâd ederdi. Madam İlia ise Hasan’ın macerasına hem üzüldü hem de felaket yolunda böyle kuvvetli bir arkadaşa rast geldiği için memnun oldu. Hasan ise kadının derdinin, kendisinin derdi kadar güç bir şey olmadığını ve onun daha evvel ve daha kolay emeline kavuşacağını temin ediyordu.

      Kısacası, Madam İlia kaçak suretinde değil, belki aleni olarak Hasan Mellah’a refakat etmeyi kararlaştırdı. Şu kadar var ki bu gidiş aleni olmakla beraber, kimseye ondan malumat vermek de hiçbir fayda getirmeyeceği için durumu ilan etmenin de lazım olmadığını zikrettiler. Hareket günü olarak ertesi sabahı kararlaştırıp Madam İlia’nın eşya filan almasının dahi gerekmeyeceği söylenmiş ve hâlbuki biçarenin tasarrufuna itimat edeceği hiçbir şeyi bulunmamış olduğundan ertesi sabah erkence iskele başında birleşmek üzere o gün birbirlerinden ayrıldılar.

      Madam İlia döndükten sonra Hasan dahi karaya çıkıp Monsieur Fouillier’ya gönderdiği bir pusuladaki eşyayı ona satın aldırdığı sırada, kendisi de liman reisi bulunan miralay ile görüşmüş ve gemisi için (bin talerin daha hediyesi mukabilinde) bir Fransız pasaportu çıkarıp gemiye döndü. Geminin kumanyasının zaten limana girildiği günün ertesi günü düzülmesi kaideden olduğu için Hasan’ın “Hazır mıyız?” sualine kaptanlar “Hazırız!” cevabını verdiler.

      O gece Monsieur Fouillier gemiye gelip gece yarısından sonraya kadar bazı hesaplar ve müzakereler ile Hasan’ı meşgul etti. Fouillier gittikten sonra, Hasan oturduğu kanepe üzerinde biraz uyku kestirmek için uzanıp kalmıştı. Ancak uyandırmak için kendisini birisi dürtüp de gözünü açtığı zaman, dürten adamın ikinci kaptan olduğunu ve Madam İlia’nın dahi kamara kapısında bulunduğunu görerek kalktı.

      Artık sabah olmuş ve güneş bile çıkmıştı. Hasan’ın ilk lakırtısı “Levalankara!” oldu ki demir alınması kumandası demektir. Madam İlia büyük bir nezaketle “Sizi rahatsız ettiler, uyumalıydınız.” deyince ve Hasan dahi “Gemici kısmı daha ziyade uyumaz.” yollu mukabele edince yukarıda tayfaların yola çıkış hakkında tertip edilmiş bulunan gemici şarkısını çağırarak gıldır gıldır demir almaya başlamaları gürültüsü dahi işitildi.

      Hasan zaten soyunmadan yatmış bulunduğundan kalktı, tuvalet mahallinde elini yüzünü yıkayıp üstünü başını düzelttikten sonra madam ile beraber güverteye çıktı.

      Dördüncü Bölüm

      Hasan Mellah güverteye çıktığı zaman ilk olarak rüzgâra dikkat etti ki gayet hafif bir güney rüzgârı esiyordu. Birinci kaptanın yanına sokularak “Marsilya’ya!” dedi. Sonra yine Madam İlia’nın yanına gelip konuşmaya başladı. Hasan, şayet kadıncağız memleketinden çıktığından dolayı üzgündür diye gurbet denilen ve herkesin kulağına ağır gelen şeyin o kadar korkacak bir şey olmadığından bahisle madama teselli vermeye başladı. Ancak madam asla üzülmediği ve binaenaleyh teselliye ihtiyaç göstermediği gibi, Hasan tarafından gördüğü yardıma ne yolda teşekkür edeceğini bilemediğinden söz etmeye başladı.

      Madam İlia: “Efendim, siz beni yalnız eşime kavuşturmakla bekam33 etmeyi üzerinize almıştınız. Beni bir yerden kurtardınız ki orada, gerek manen ve gerek maddeten çektiğim eza ve cefalar içinde helak olup gidecektim. Âdeta canımı dahi kurtarmış oldunuz. Size her hâlde bir can borçlu kalacağım.”

      Kadının böyle “Can borçlu kalacağım!” demesi Hasan’a, yine derhâl haydut gemisindeki Korsikalıyı hatırlattı. Zira o biçare dahi denize atılmaktan kurtulduğu zaman “Arkadaş, sana bir can borçluyum.” demişti. Ancak Hasan bu meseleden Madam İlia’ya bir harf bile söylememiş olduğu gibi başa kakmak gibi olmasın diye ondan sonra da söylemeyeceği açıktır.

      Hava yaz olduğu ve ortalık gereği gibi sıcak bulunduğu cihetle, mevsimin gerçi bir hazzı yok idiyse de deniz üzeri yine serince ve hazlıca olacağı malumdur. Madam İlia ise güya kafes esaretinden kurtulmuş bir kuş olduğundan zaten yüreğinde türlü türlü sevinçler hissettiği gibi denizin elbette karadan ziyade olan letafeti de hislerine his katarak o kadar geniş nefesler alıyordu ki her aldığı nefesin âdeta hasta gibi bulunan kadıncağıza yavaş yavaş yeniden hayat verdiği açıkça görülüyordu.

      Ajaccio Koyu’ndan çıktıktan sonra ne tarafa gitmekte bulunduklarını Madam İlia, Hasan’dan sormuştu. “Marsilya’ya.” cevabına alınca kadıncağız derhâl kendisini toplayamayarak “Orada ne ümidimiz olabilir ki? İlia, başından korkmaktan Marsilya’ya gelebilir mi?” demiş idiyse de Hasan’dan “Orada da benim ümidim vardır.” cevabını alınca aklı başına gelip “Cenabıhak her ümit sahiplerinin ümidini gerçekleştirsin efendim. Ben birdenbire işin bu cihetini düşünememiştim.” diye özür diledi ve Hasan da kadıncağıza yeniden teminatlar vermekten geri durmadı.

      Madam İlia’nın, insana yalnız acıklı hâli tesir etmiyordu. Kadıncağızın gayet yumuşak görünüşlü ve masumane çehresiyle, yalvaran bakışları da birçok tesirlerden hali kalmazdı. Hele ta kocasının kaçmasından beri çektiği mihnetlerin kötü tesirleri olarak gül gibi benzi, yürekler paralayacak kadar nazarlarda çaresizlik ve dermansızlık tesirleri hasıl ederdi. İşte bu sebepten dolayı idi ki Hasan Mellah, kadına saatte kaç defa yeniden ümitler verirse kendisini o kadar başarılı sayardı.

      Gemi, pek hafif rüzgâr ile ancak saatte üç mil kadar mesafe katedebildiğinden henüz Ajaccio Koyu’ndan çıktıkları ve etraf ve eknaf34 hâlâ pek yakından görünmekte bulunduğu hâlde, Madam İlia zaten takatsiz bulunmakla ayak üzerinde duramayacak kadar yoruldu ve bir aralık güverte üzerindeki kanepelerin birisine oturdu ise de orada birkaç dakika soluk aldıktan sonra Hasan ile beraber birinci kamaraya indi.

      Geminin kamarası bir büyücek salon ve salonun sonunda, yani ta kıç üzerinde karşılıklı iki oda, bir hela ile salonun dış tarafında ve merdivenin alt sahanlığı yanında karşılıklı iki oda, bir büfe ve bir de sandık odası gibi bir şeyden

Скачать книгу


<p>33</p>

Bekam: Amacına, isteğine kavuşmuş, erişmiş olan kimse. (e.n.) 175

<p>34</p>

Eknaf: Yerler, yöreler, taraflar. (e.n.) 176