Yaşam Savaşı. Чарльз Диккенс
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Yaşam Savaşı - Чарльз Диккенс страница 4
“Aslına bakarsınız beyefendi, ilk bendim.” dedi Clemency Newcome. “O, gün doğmadan önce buralarda yürüyordu. Ben evdeydim.”
“Doğru! Clemency ilkti.” dedi Alfred. “O yüzden ben de Clemency ile size karşı geliyorum.”
“Ha, ha, ha! Kendi ve Craggs adına.” dedi Snitchey. “Ne karşı gelme ama!”
“Göründüğü kadar da değil belki de.” dedi Alfred, önce Doktor sonra da Snitchey ve Craggs’le tokalaşıp en sonunda gözlerini herkesin üstünde gezdirerek. “Şey nerede, Tanrı aşkına!” Jonathan Snitchey ve Thomas Craggs arasındaki ortaklığın yakınlığa dönüşmesine sebep olan bir korku yarattıktan sonra, kız kardeşlerin durdukları yere gidip işine öyle geldiği için önce Marion sonra da Grace’i selamladı.
Belki de konuyu değiştirmek için Doktor Jeddler birden kahvaltı masasına yöneldi ve hep birlikte masaya oturdular. Grace, Alfred ve kız kardeşini ekibin diğer üyesinden ayrı oturtmak için oturma düzenine öncülük etti. Snitchey ve Craggs, güvenlik adına aralarına koydukları mavi çantayla masanın zıt köşelerinde oturdular. Clemency garson olarak evcimen bir edayla masanın etrafında dört döndü ve üzgün ifadeli Britain daha küçük bir masada et ile pastırmayı kesmekten sorumlu başkan olarak görevinin başına geçti.
“Et?” dedi Britain, elinde servis çatalı ve bıçağıyla Mr. Snitchey’ye yaklaşıp soruyu âdeta ateş eder gibi yönelterek.
“Kesinlikle.” diye cevap verdi Avukat.
“Siz ister misiniz?” dedi Craggs’e.
“Yumuşak ve çok pişmiş tarafından.” diye cevapladı, söz konusu beyefendi.
Bu istekleri yerine getirdikten ve Doktor’a da cömert bir porsiyon verdikten sonra (diğerlerinin bir şey yemek istemediklerini biliyor gibiydi) ekibe uygun kaçacak mümkün olan en yakın mesafede durup haşin gözlerle herkesin yeme ve içme hâlini izlemeye koyuldu. Ancak çok geçmeden yüzündeki ifade yumuşadı. Bunun sebebi çok da düzgün dişlere sahip olmayan ve neredeyse boğulacak gibi olan Mr. Craggs’in büyük bir heyecanla: “Gitti sanıyordum!” diye bağırmasıydı.
“Ee, Alfred.” dedi Doktor. “Hazır kahvaltıdayken biraz iş konuşalım.”
“Hazır kahvaltıdayken.” dedi, oradan yakın zamanda ayrılmak gibi bir niyetleri olmadığı görünen Snitchey ve Craggs.
Alfred kahvaltı etmiyordu ve hâlihazırda işle yeteri kadar meşgul olmasına rağmen saygıyla cevapladı: “Eğer isterseniz efendim.”
“Ciddileşmek gerekirse.” dedi Doktor. “Yani böylesine…”
“Bir saçmalık içinde mi efendim?” diye öneride bulundu Alfred.
“Böylesine bir saçmalık içinde.” dedi Doktor. “Pek çok açıdan dördümüz için hoş şeyleri ve uzun süreli güzel bir dostluğu hatırlatan bu çifte doğum günü vesilesiyle tam da ayrılık vaktinin arifesinde burada buluşmuşken, bu konuyu açmak yerinde olacaktır.”
“Ah! Evet, evet, Doktor Jeddler.” dedi genç adam. “Çok yerinde. Hem de öyle yerinde ki… Bunu içtenlikle söylediğimi biliyorsunuz ve ben de sizin aynı şekilde hissettiğinize eminim. Bu konuşma sonrasında bu evi sizin hizmetinizde biri olarak terk edeceğim. Arkamızda yılların dostluğu var ve böyle bir şey yenilenemez ancak yeniliklere açıktır.” Yanında oturan Marion’a baktı. “İlişkimiz o kadar değerli ki şimdi konuşmaktan çekiniyorum. Haydi ama!” diye ekledi bir anda hem kendini hem de Doktor’u heyecanlandırarak. “Bu koca saçmalık denizinde bana kalırsa ufak bir ciddiyet tanesi olduğunu söylemek mümkün. Bugünlük anlaşalım, gerçekten ciddiyeti hak eden bir konu var.”
“Bugünlük ha!” diye bağırdı Doktor. “Duydunuz mu! Ha, ha, ha! Bu aptal yılın onca günü varken, bugün ha. Bugün bu topraklarda büyük bir savaş verildi. Şu an oturduğumuz yerde iki kızımı bu sabah dans ederlerken gördüm. Bu ağaçlardan yiyelim diye meyve toplandı. O ağaçların köklerinde toprak değil insan kalıntıları var. O kadar çok hayat kaybedilmişti ki benim hatırladığım kadarıyla, nesiller sonra bile bir kilise avlusu dolusu kemik ve kemik kalıntısı, kafatası parçaları ayaklarımızın dibindeki topraktan toplanıyordu. Yine de savaştaki yüz kişi bile ne uğruna ya da neden savaştıklarını bilmiyordu, zafere sevinen yüz şakşakçı bile neye sevindiğinin farkında değildi. Hatta onu bırak, yüz kişinin yarısı kadarı bile neyin kazanılıp neyin kaybedildiğini bilmiyordu. Bugün bile savaşın nedeni ve faydalarıyla ilgili aynı fikirde olacak yarım düzine adam çıkmaz. Kısacası katledilenlerin yasını tutanlar dışında kimsenin bir şey bildiği yoktu. Ciddi iş ha!” dedi Doktor gülerek. “Ne sistem ama!”
“Ama tüm bunlar…” dedi Alfred. “Bana ciddi gibi geliyor.”
“Ciddi ha!” diye bağırdı Doktor. “Eğer böyle şeylerin ciddi olmasına izin verirsen ya delirirsin ya ölürsün ya da dağın tekine tırmanıp keşiş olursun.”
“Ama bunlar çok uzun süre önce olmuş.” dedi Alfred.
“Uzun zaman önce mi!” diye cevapladı Doktor. “Dünya en başından beri ne yapıyor sanıyorsun? Başından beri ne yapıyor sanıyorsun? Açıkçası ben bilmiyorum!”
“Biraz kanunlara bağlı olduğu kesin.” diye yorumda bulundu Mr. Snitchey, çayını karıştırarak.
“Ama kanunlardan caymak da hep çok kolay olmuştur.” dedi ortağı.
“Eğer bu dediğime kırılmazsanız Doktor.” diye lafını sürdürdü Mr. Snitchey. “Zira tartışmalarımız sırasında defalarca kez benim fikrime maruz kaldınız ve ben hep kanunların yerleşmesi ile bir hukuk sisteminin ortaya çıkması sonucu artık olayın ciddi bir yöne kaydığını, somut ve bir amaca hizmet eden bir…”
Clemency Newcome masaya çarptı, fincan ve tabakların takırdamasına sebep oldu.
“Aman yahu! Orada ne oluyor?” diye bağırdı Doktor.
“Hepsi bu anasının gözü mavi çantanın başının altından çıkıyor.” dedi Clemency. “Hep birilerinin takılmasına sebep oluyor!”
“Bir amaca ve niyete hizmet etmesini sağlıyor diyordum.” diye lafını sürdürdü Snitchey. “Bu da saygı uyandırıyor. Hâlâ hayat bir saçmalık mı Doktor Jeddler? Kanunlara rağmen?”
Doktor güldü ve Alfred’e baktı.
“Yine de elbette savaş aptallıktır.” dedi Snitchey. “O konuda hemfikiriz. Örneğin burada mutlu bir ülke var.” dedi, çatalıyla etrafı işaret ederek. “Bir zamanlar askerlerle dolup taşıyordu ve hepsi de işgalciydi. Kılıçlarıyla etrafı yakıp yıkıyorlardı. He, he, he! Bir insanın kendi rızasıyla böyle bir yıkıma maruz kalması! Aptallık, ziyan, gerçekten saçmalık. İnsan düşününce hemcinslerine gülüyor. Ama bu mutlu ülkeyi olduğu gibi kabul etmeli.