Dar Sokakta Ayak Sesleri. Emin Göncüoğlu

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Dar Sokakta Ayak Sesleri - Emin Göncüoğlu страница 6

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Dar Sokakta Ayak Sesleri - Emin Göncüoğlu

Скачать книгу

sokaklarda aylak aylak gezerek seyircisi az sinema salonlarında pinekleyerek üç gün de yazlıkta denize girerek geçirdim. Bu sene hayırlısı, bakalım kısmet neresi olacak.

      Çalıştığım firma, Uzak Doğu’dan deniz motorları ithal ediyor. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesini bitirdikten sonra birçok genç gibi hiç çalışma umudum olmadan dört sene işsiz gezdim. Yani bilirim amaçsız, parasız, boş boş gezmenin ne demek olduğunu.

      Tabii benden çok annemle babam üzülüyordu durumuma. Babam liseden sınıf arkadaşı merkez valisi Rıfat Amca’ya gidip yalvarıp yakardı ama sonuç çıkmadı. Bir sürü sarı sayfa ilanı, eş dost çabası neticesiz kaldı. Sonra bizim şirketin muhasebe müdürü Mennan Bey Silivri’de yazlığımızın olduğu siteden iki sene önce ev alınca Ruhi Amca’yla babam balıktan dönerken deniz kenarında tanışmışlar. Hoşbeşten sonra bizim ihtiyarlar tuttukları istavritlerden vermişler Mennan Bey’e. İşte bu tanışıklıktan doğdu benim işim.

      Mennan Bey elli beş yaşlarındaydı ve titiz bir insandı. Ne yazık ki beş ay önce yazlığının tadilatını yaptırırken fayans ustası ile tartıştıktan sonra kalp krizinden öldü. Ardında da matematik öğretmeniliğinden emekli dul bir eş, yeni ilköğretim öğretmeni olmuş bir kız çocuğu bırakarak gitti! Nur içinde yatsın. O öldükten sonra, beni koruyan kimse kalmadı şirkette. Onun için eskisinden daha dikkatliyim artık.

      İşte, çalıştığım şirkete ait yüksek bina da göründü nihayet. Kapıdaki güvenlik görevlisi de benim gibi bekâr. “Evlenilecek sağlam kız bulmak zor.” diyor. Ne desem memnun olmayacağı için “Haklısın” demek en iyisi.

      “Günaydın Sırrı Bey!”

      “Günaydın!”

      “Nasılsın?”

      “İyiyim, ya sen?”

      “İdare ediyorum işte…”

      “Meral Hanım geldi mi?”

      “Hep erken gelir ama bugün nedense daha görünmedi!”

      Ben bir şey demesem de bu cevabına sevindiğimi anlamış olmalı. Asansörü beklemeden yürüyerek üçüncü kata çıkıyorum. Bizim katta on bir kişi çalışıyor. Şefimiz Meral Hanım’ın masası henüz boş. Diğerleri ben hariç dolu ve yeni günün ilk hazırlıklarını yapmaya başlamışlar bile. Baksanıza çalan telefonlara… Heyecanlandım birden. Bugün çalışmak için içimde hiç heves yok.

      Sağ yanımda oturan, Sirkeci Tren Garı’ndan emekli personel müdürünün, yaptığı doğumlar nedeniyle sağı solu iyice sarkmış, huysuz, sarışın karısı ile istemeden de olsa selamlaşıyoruz. Sevemedik, ısınamadık birbirimize bir türlü. Solumda oturan çocuk işe benden sonra, geçen sene girdi. Cana yakın mı desem, yılışık mı desem bilmiyorum… Genç yaşına rağmen önünde koca bir göbeği var ve çok terliyor. Bakın masaların arasında elinde sipariş formları ile gezinirken bana gülümsemeyi ihmal etmiyor. Masama geçip otururken başımla selamlıyorum onu.

      Ben cebimden çıkardığım küçük anahtarımla masamın çekmecesini açarken Meral Hanım telaşla içeri girdi. En iyisi onunla göz göze gelmeden işe başlamak.

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM SONU

      Meral Hanım’ın yüzü kızarmış, sinirli görünüyor. Çalışan klimaların etkisi ile içerisi buz gibi. Biraz belim de ağrıyor. Annem gibi kendimi çok mu dinliyorum ne?

      Çalışırken kullandığım araç gereçleri masanın üstüne çıkarmadan önce, alt çekmeceden aldığım bezle masamın ve telefonun üstünü sanki çok tozlanmış gibi iyice siliyorum. Aslında çok rahatlatıcı, hatta insanın gerilmiş olan kaslarını gevşeten, eğlenceli bir iş olduğu için hoşlanıyorum bunu yapmaktan.

      Bu yaz uzaklara, hem de çok uzaklara gitmeli… Göbekli masa komşum, yüzünde o kaybolmayan gülümsemeyle, bana hâlinden hoşnut bir bakış fırlattıktan sonra geçip masasına kuruldu. Böyle insanlardaki iyimserliğe gıpta ediyorum inanın. Ben de ona gülümsüyorum.

      İnsanın uzaklara gitme duygusu, içinde yaşadığı hayatın sıkıcılığını, tekdüzeliğini azaltıyor. Hayallerimiz olmasaydı yaşadığımız gerçek çok çekilmez olurdu bence. Gerçeği katlanılır hâle getiren, ona hayallerimizde fazladan yüklediğimiz anlamlardı. Bazen hiç yaşamadığım, belki de hiçbir zaman yaşayamayacağım düşüncelere dalar, aklımda oluşturduğum görüntülerin içinde oynamanın büyüsüne kapılırım. Bazen beyaz kumsallı, beyaz köpüklü bir sahilde gezerken aniden gürül gürül akan bir çağlayanın yanına ışınlanır, bazen de benden başka hiç kimsenin bilemeyeceği hep kendime sakladığım mahrem hikâyelerin peşinde sürüklenirken vücudumda oluşan hazzın yarattığı etkinin tadını çıkarır eğlenceli saniyeler geçirirdim. Fakat şimdi hayal kuracak zaman değil…

      Bilgisayarım artık açık ve birazdan başlayacak savaşa hazır gibi dingin duruyor; ama ben henüz hazır değilim. Koltuğumda dik oturmaya çalışıyorum, belimdeki hafif ağrı geçsin diye.

      Sağ tarafımda oturan eski personel müdürünün sarışın karısı, kısa saçlarını, çalışırken yüzüne dökülmesin diye her iki kulağının arkasına sıkıştırmış. Saçlarını kulağının arkasına alma hareketini gün içinde belki yüzlerce kez yapacak. Bazen saçı yüzüne dökülmese de sanki dökülmüş gibi eliyle kulağının arkasında toplarmış gibi yapıyor. Buna nasıl sinir oluyorum bilemezsiniz. Bir kere tik olmuş kadında.

      Biliyor musunuz, annemle babam siyasal bilgileri okumamı ve kaymakam, olabilirsem ileride de vali olmamı çok istediler ve bunu hayal ettiler. Bunun için üniversiteye kadar gitmediğim kurs kalmadı. Ama ben ancak iktisadı kazanarak onların hayallerine koca bir tekme vurmuş oldum.

      Bütün memurlar kendilerinden makamca büyük olanlara hep kıskanarak bakmazlar mı? Bu, onlar tarafından hor görülüp küçümsenmelerinden kaynaklanıyor büyük ölçüde. Ayrıca etraftan saygı görmenin çekiciliğini de gözden uzak tutmamak lazım. Onların bu isteğine cevap vermediğim için kendimi uzun süre suçlu hissedip içime kapandığımı hiç unutmuyorum. Ama artık hem ben hem onlar kabullenip alıştık sanırım durumuma. Ne yapabilirim ki ancak bu kadarını becerebildim! Daha kötü durumda olanlar da var. Benim yine iyi kötü bir işim var. Bu az şey mi?

      Meral Hanım’ın derdi ağır demek ki bugün sesi soluğu pek çıkmadı. Telefonda konuşurken bir iki kez sesini yükseltti o kadar… Öğlene doğru iyice yorulup pörsüdüm. Kuru bir simitten başka bir şey yememiştim. Midem ses çıkarmaya başladı bile.

      Solumda oturan göbekli masa komşumun birlikte gidip pilav üstü döner yeme teklifini bir mazeret uydurarak hemen reddettim. Çekemem şimdi bu yorgunluğun üstüne onu. Önemli evraklarımı masamın çekmecesine kilitleyip dışarı çıktım. İçeride sanki havasız kalmışım gibi bir duygu içindeydim.

      Mısır Çarşısı’nın Sirkeci yönüne bakan tarafına paralel bir sokağın içindeki iş hanının bodrum katında bulunan ve özellikle İnegöl köfte ve piyaz yemek için ara sıra gittiğim esnaf lokantasına yöneldim.

      Mahmut Paşa yönüne doğru kumaş taşıyan hamalların işi oldukça zor olmalıydı. Yemeğimi yedikten sonra bir süre Tahtakale’de elektronik eşya ve Uzak Doğu’dan -çoğu

Скачать книгу