Mutlu Bir Son. Мемдух Шевкет Эсендал

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Mutlu Bir Son - Мемдух Шевкет Эсендал страница 3

Mutlu Bir Son - Мемдух Шевкет Эсендал

Скачать книгу

style="font-size:15px;">      “Bölüğün?”

      “Bizim bölük mü?”

      Doktor kızdı, bağırdı:

      “Bizim bölük mü ne demek? Elbet sizin bölüğü soruyorum.”

      Hasta bakıcı, neferin bölüğünü biliyormuş, söyledi.

      “Nedir hastalığın?”

      “Böğrüm ağrıyor.”

      “Göster bakayım neresi?”

      Nefer, kalçasını gösterdi.

      “Ulan orası böğür mü? Kalçanı gösteriyorsun.”

      “Geceleri buram ağrıyor, sızısından duramıyorum.”

      “Sen buranı bir yere vurdun mu?”

      “Vurmadım.”

      “Aç bakayım.”

      Nefer soyundu. Kalçasında el kadar bir çürük görünüyordu.

      “Bu nedir? Sen buranı bir yere vurmuşsun.”

      Nefer, cevap vermedi. Bilmiyor.

      “Götür bunu hasta çadırına. Pansuman ümid1 yapınız.”

      Doktor, öğleye kadar ancak yedi hastaya bakabildi. Daha fazlasına kuvveti kalmadı. Hasta bakıcıyı çağırdı.

      “Al bu defteri.” dedi. “Götür Naci Bey’e. Kalan hastaların adlarını, künyelerini yazsın. Ben bundan sonra isim yazmam. Bana yazılı getirin, ben muayene ederim.”

      Sonra, seyyar karyolasının üstüne uzandı. Kendini hiçbir iş yapmamış ve çok yorulmuş buluyordu.

1931

      BANKA MÜDÜRÜNE MEKTUP

      Sabri Efendi beni evde aramış, yoktum, haber bırakmış. Ertesi günü kahvede buluştuk.

      “Hayrola! Ne var, beni niye aradın?” dedim.

      “Belki siz bankanın yeni müdürünü tanırsınız diyordum.”

      “Tanımıyorum, ne olacak?” diye sordum.

      Anlattı:

      “Değirmeni yapmak için biliyorsun borca girmiştik ama senet değiştiriyorduk. Ben bu sene gene senet değiştiririz diye düşünüyordum. Müdür değişti. Bu yeni gelen müdüre benim hakkımda fena söylemişler. Hesabı keselim, diye tutturdu. Ben gittim, kendisine her türlüsünü anlattım. ‘Olmaz!’ dedi, dayandı. Arkamdan tebligatı da yaptırmış. Ben tahmin edemedim böyle olacağını, yoksa bir çaresine bakardım. Şimdi, arada bir yarın var. Yarın da buna bir çare bulamadık mı benim için hakiki felaket. Düşündüm, inkâr edeyim, mahkemeye gitsin. Orada uzatayım. Hiç faydası olmayacak. Bunu, gene dostlukla bitirmekten başka çare yok. Sen bu işi valiye söyletemez misin? Ona resmî bir adam söylese yapar. Siz bir mektup yazsanız, gene yapar.”

      “Ben mektup ne diye yazayım? Bir defa herifi tanımam. İkincisi de ne derler: ‘Sabri Efendi’yle dostluğu vardır, bir iyilik için yapıyor.’ derler mi? ‘İşte parmağı vardır.’ diyeceklerine hiç şüphe etme.”

      “Sizi bu memlekette herkes bilir. Sonra, yapacağı iş de nedir. Sekiz bin lira veriyorum, bu sene nihayetinde vereceğim. On altı bin lirayı da ödemek için taksite bağlayacağız.”

      “Sabri Efendi, bu, büyük bir borç. Sen geçen defa bana dört bin lira bulmak için geldiğin vakit ‘Bankalara borcum yok. Hesapça ben onlardan alacaklı çıkıyorum.’ diyordun.”

      “Ben o zaman senet değiştireceğimi düşünerek bu borcu hiç hesaba katmıyordum. Sonra buhranı da biliyorum. Alacaklarımdan hiç, on para alamıyorum. Malum ya, bizim alışverişimiz köylüyle. Heriflerde yok ki bana versinler. Devlet alacağını alamazsa ben nasıl alırım? İşin fenası, değirmen elden gidecek. Ben üst tarafına hiç ehemmiyet vermem. Tam da işler yoluna girmişti. Başka bankalar da krediyi kesecekler…”

      “Senin başka bankalara borcun yok mu?”

      “Yok olur mu? Hepsinde hesabım var.”

      “Borcun ne tutar?”

      “Ne bileyim, oturup hesap etmeli.”

      “Şöyle tahminî?”

      “On yedi, on sekizi geçer.”

      “Sabri Efendi, bu çok ciddi bir iş. Sen bunun altından, bu yıllarda nasıl kalkarsın?”

      “Şunu bir atlatsam, ötekiler hiçbir iş değil. Hepsini öderim.”

      Belki de öder. Hiç bildiği işler değil. Ben olsam kederimden çıldırır yahut kendimi öldürürüm. Bunun elinden değirmeni giderse bu adam ne yapar? Baksan, kendi çok geniş görünüyor ama içi nedir kim bilir? Ben düşündüm kaldım. O beni kandırmak, valiye göndermek istedi. Gördü ki faydası yok, ayrıldı. Böyle batak işe girilir mi? Valiyi vasıta edeyim, sonra benim başım belaya girsin. Ölünceye kadar mahcup kalayım. Bir taraftan da acıdım. Memleketin çok çalışkan adamlarından biridir. Yazık, bu buhranlar yüzünden sönüp gidiyor. İçimde bir dert oldu, rüyalarıma girdi ama gidip kendisini arayamadım. Kimseden de yeni bir şey işitmedim. Değirmen de satılmadı. Kendisi de gene geziyor, işine bakıyor. Anlaşılmaz bir iş…

1931

      BİR ŞEF

      “Bak kardeşim, sana söyleyeyim. Benim bu adamdan ümidim yoktur. Böylesine yalancı pehlivan derler. Bazen işleyeceği tutar, kâtiplere bin tane boş, lüzumsuz liste yaptırır.”

      “Hani bakayım, getir sen o kâğıdı yaptın mı? Olmamış. Ben sana ne dedim? Hepsinin yanında kırmızı ile bir numerosu olmayacak mıydı?”

      “İşte, numaraları burada. Bak, benim bir kaidem vardır, sana söyleyeyim. İnsan, daima ufak bir defter taşımalı, ona not almalıdır. Şimdi sen evde görsen benim belki yüz tane böyle defterim vardır. Ta mektepten beri. Hem insan için güzel bir hatıra olur. Şimdi bu defterlerimi açınca, hemen yirmi senelik hatıraları sana sayarım. Yaaa! Seni yoruyorum ama onun bir faydası vardır.”

      “Yok… Estağfurullah…”

      “Yaaa. Hadi kardeşim, biz, bak burada memleketin bütün işini çeviriyoruz demektir. Bunun manevi zevki insanın kötü bir ömrüne değer… Değil mi?”

      Liste yeni baştan yapılır. Ama zaten lüzumlu bir şey değildir. Sonra da hiç sorulmaz. Bir dosya içinde kalır gider. Ertesi gün başka bir vesile ile yeni bir kaide konur.

      “Niye veriyorsun bu kâğıdı bana?”

      “Bilmem, sizde durmayacak mı?”

      “Faydasız. Bana verseniz gene size iade edeceğim. Benim bir usulüm

Скачать книгу


<p>1</p>

(Fr.) Pansement humide: Islak pansuman.