DÜZ YOKUŞUN SAKİNLERİ. Berin Aral

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу DÜZ YOKUŞUN SAKİNLERİ - Berin Aral страница 5

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
DÜZ YOKUŞUN SAKİNLERİ - Berin Aral

Скачать книгу

içinde. Çıkışta Kadıköy’e takılıyorlar. Eskiden merdivenlerinde oturdukları apartmanlardan sahile atanmışlar. Sahilde bira, şarap. Dar kotlar giyiyor artık. Koca göt modası var. Meydanda her şey. İri memeler hep ve yakayla açık. Omzu düşen kazaklar, bir kolu olmayan kazaklar. Ben hep siyah giydim, yuvarlak yaka…

      Maşadan uçları yanmış saçlara mahalle berberinde eklenen saçlar. Oğlan elini soksa sarı saçlarının arasına takılıp kalacak kurulan tuzaklara. Yeni okulunda da güzelce bir kız bulmuş, yakın okul arkadaşı. Güzel ama sinirli, şişmanlığı hep bir şakalaşma konusu. Sinirli kız anoreksik. Evde kurabiye yapıp buna getiriyor. Kesin. Bu yerken içi gidiyor ama ödü kopuyor hamur işinden. Yap, getir, yedir. Yedikçe içi ferahlar ikisinin de.

      Kız sıkıntıyla kıpırdandı karşımda. Parmaklarımı çıtlattım masanın altından. Bekleyenler var, biliyorum. En yoğun zaman hafta sonu. Hızlanmam lazım. Süreyi aştım mı eve gitmem gecikiyor. Kızın giydiği kürklü botlara bakıyorum şimdi. Çakma, kesin. Ben hep spor ayakkabı… Masanın üstündeki sudan içiyorum. Yeşil lenslerin altı boş, kuyu gibi. Gerdanı çilli. Dudağının üstünde birkaç tane de yüzünden aşağı doğru düşecekmiş gibi hizalanmış altı tane daha ben. Yanağında küçük bir boşluk. İrice olan ben aldırılmış. Burnunun ucundaki de gider yakında. Dudak kenarındaki kalır. Çünkü Cindy Crawfort’u biliyordur, kesin. Bir yerden yakalamış bir alameti farika. İlerde sarı saçları karamel rengine boyar, hem daha çok dayanır hem de yüzünü yumuşatır. Bu mesele konuşulmuştur çoktan iki yakın güzel kız arkadaşıyla. Karar verilmiştir. Benim kısa kesilmiş saçlarım çoktan kestane… Sandalyenin arkasına koyduğu kabanı kıymetli, yeni almış. Güzelce katladı koydu. Yeşil, koyun yünü gibi, en en son moda. Çilek sokakta gani. Telefonuna bakıyor bir yandan. Çevrim içi. Her zaman. Hiç kapatmaz. Ama story attığında bazen en yakın arkadaşlarına özel atar. Mecburen eklediği bir dünya insan var. Özelini korumaya kararlı. Takip ettiği magazin siteleri, makyaj siteleri, ayakkabı siteleri, fanı olduğu ünlüler, yorum yaparak kendinden bir şeyler kattığını düşündüğü sosyal skandallar. İki yüz seksen karakterin hepsini kullanmadı daha. Aynen yazıyor bazen, bazen de sıkıntı yok. Kesin. Metroda müzik dinliyor, listesi geniş. Yetmişler, seksenler, doksanlar Türkçe pop. Yabancı da vardır. Ben sadece yabancı dinlerim, hatta rock…

      Yenilerden, sokak müzisyenliğinden gelen çocuk, ay çok yakışıklı biz bunu Moda’da dinlemiştik, bankanın önünde. Ta o zamandan tanırım ben bunu, hatta videolarını paylaşmıştım, like’ları kapmıştım. Demiştir. Kesin. Sayfasındaki fotoğraf fotoşoplu. Başka biri neredeyse. Bunun derdi çok. Âdetleri de düzensizdir. Çocuğu olmayacak sanıyordur, kesin. Benim kızım dünya tatlısı… Diyet denedi kaç defa. Beş kilo fazlasıyla geri geldi hepsi. Kurabiye manyağı çünkü, bir de lokma, bir de pizza, bir de hamburger. Seviyor. Günlerce elma taşıdı çantasında, yedikçe iştahı açıldı. Elmanın üstüne hot çaklıt moka. Annesi yeme diyor evde. Yeme, şiştin kaldın. Sonra da çay demleyip akşam yemeğinden sonra kek, çekirdek çıkarıyordur. Elleriyle soyup meyveleri, hiç durmadan söyleniyordur. Bir kere de siz benim önüme getirin, diyordur. Dizi seyrederken silip süpürüyorlardır, babaları uyuklarken koltukta, battaniyenin altında. Soykası batasıca diyordur annesi. Gece yattığında, yarın diyordur, yemeyeceğim, sadece yoğurt ve elma. Kesin. Sabah kalkıp dolabın kapağını açtığında çabasız şıklık peşindedir, aklı yeni moda desenli taytlarda. İlk on günü atlatsa beş kilo gider hemencecik. Sonra bir beş kilo daha. İki güzel arkadaşından daha güzel salınır ortalarda. Kıçın sığmadı sandalyeye diyemez kimse, ya da dolmuşta itiştirmezler kardeşim tek kişi yerine iki kişi binmişsin diyemezler. Duymamak için kulaklıkta çıs taka çıs tak. Biskolattaseverler’e mesaj yağmış. Merak eden edene. Yanında gelen güzel kız hep aç olan. Hevesli. Çağırsam koşarak gelecek. Tombul, en çok hukuk okuyan oğlanı merak ediyor. Avukat iyi olurdu diyor içinden. Bir de çocuk. Ohhh…!

      Fincanı açıyorum, yaz kızım, diyorum. Bir oğlan var, kaprisli. Seni üzecek bu. İriyarı biri var, azıcık mesafeli duruyor. O seni mutlu edecek, B harfi var adında, Burak gibi, Behzat gibi. Bu ikinci oğlan tanıdık biri, uzaktan akraba. Yanlış yerlerde arama, internetten değil, bir akraban tanıştıracak sizi. Senin kıymetini bilecek. Sen yüklerinden kurtulacaksın. Üç vakte kadar beklediğin iş haberi de gelecek. Çocuklarla bir işin var, birden çok çocuk. Etrafındalar. Bir yol çıkmış, yolun sonunda dikili bir ağaç, memleketten bir para gelecek. Bak çatı çıkmış, ev demek. Bayrağın dalgalanmış, devlette bir işin var. Tansiyonla ilgili bir sıkıntı yaşanacak. Hanende bir kalabalık, hayırlara vesile. Yıldızın düşük, nazar değiyor sana, eve gidince adaçayı yak bir tasın içinde, evi köşe bucak gezdir. Başının üstünde dolaştır. Banyo yap bu akşam, abdestini al, ellerini aç dua et. Uyumadan önce beş iki sıfır diye tekrar et içinden, para gelir. Biri, bir kadın oturmuş dua ediyor, bak açmış ellerini, annen bu, kesin. Kız, yaşlı gözleriyle bana bakıyor. Öksüzüm ben, diyor, annem ben doğarken ölmüş.

      Kız kazağının kolunu yukarı doğru çekiyor. Kolunda boydan boya, vasa vana plurimum sonant yazıyor. En fazla sesi boş çanaklar çıkartır.

      Hırka

      Hırkamdaki topaklanmış ipe bakıyorum, örgünün bir yerinde kaçmış. Peşinde tırtıklı bir iz bırakmış. Parmağıma dolayıp biraz daha çekiştiriyorum, oysa tersini yapmam lazım biliyorum. İğne ya da tokayla alttan yakalayıp çekmem, yerine yerleştirmem lazım. Orası sanki hiç çığrından çıkmamış gibi olmalı. Bakanlar fark etmemeli. Yine de biliyorum, çekiştirip düzeltsem de izi kalacak. Hiçbir zaman eskisi gibi olmayacak. Yeni gibi durmayacak. Gibi. Oda loş, yarı açık duran pencereden hafif bir rüzgâr esiyor bana doğru. İçerinin ağır, dumanlı havasına bir parça mavi taşır gibi diyorum kendi kendime. Bir parça mavi. Gibi. Odanın havası o kadar ağır ki o hafif mavilik eriyip kayboluyor. Ben pencerenin kenarındaki koltukta bir başıma oturuyorum. Karşı apartmandaki bekâr oğlan beyaz bir şortla dolanıyor evin içinde, üstünde kırmızı bir tişört. Mutfakta bir şeyler yapıyor, müziğin sesini bütün mahalleye yetecek kadar açmış. Benim hiç yapmadığım bir şey bu. Gece gündüz başka evlerden gelen sesler doluyor evime. Eğlenen gençler, eve kız atan oğlanlar, eve oğlan atan oğlanlar. Oturduğum yer müsait. Gibi. Başkalarının hayatına bakmam kolay evden. Dışarıya çıkmaya korkuyorum. Kale kilit takılı kapım sadece gelen yemek siparişleri için açılıyor. Motosiklet sesleri benim gibi sipariş bekleyenlerin habercisi. Sanırım artık kimse evde yemek yapmıyor. Evler kek, börek, patates kızartması kokmuyor. Sadece ağır bir hava. Koltuğun yumuşak kadifesini okşuyorum. Pazartesi bugün. Dün ünlü bir yıldız ölmüş, bugün de biri ölür mü acaba? Ben mesela, televizyon açık evde, hep açık. Kanallarda yıldızın ölümü, birden hatırladıkları bir kadın ülkenin en önemli gündemi oldu bile. Oysa yalan. Gibi yapıyorlar, anlıyorum. Bugünü de kurtardılar. Geçmişte kalan birini bugünün en konuşulan insanı yaptılar. Oysa o sadece öldü. Biri diğerinden aşağı kalmamak için foto paylaşıyorlar. Onlardan biri olduğunu ilan etmek için bir fırsat. O mahalleden biri. Gibi. Onun fotoları, onun şiirleri, onun anıları… Işıklar içinde uyusun lafları. Kadife koltuğun neredeyse kıçımın şeklinin almış minderinde kımıldanıyorum. Minderin altında annemin koyduğu bebek battaniyesi, pazen. Madem duruyor, işe yarasın demişti. Madem duruyordu, ezelim o zaman, kıçımızı kurtaralım. Bebek yok nasılsa. Tahir de yok. Karşımdaki koltuk. Tahir bir sabah erkenden çekip gittiğinde onun kitapları, onun kumandası, onun terlikleri, onun ayağını uzatmayı sevdiği pufu, onun su dolu şişesi… Koltuğun üstünden arkasındaki kitaplığa bakıyorum. Yığın yığın kitapların arasında çerçeveler. Çerçeve, mavi, lamba, müzik, terlik, pencere, ışık diyorum

Скачать книгу