Aytmatov Araştırmaları. Анонимный автор

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Aytmatov Araştırmaları - Анонимный автор страница 18

Жанр:
Серия:
Издательство:
Aytmatov Araştırmaları - Анонимный автор

Скачать книгу

iki fonksiyonu vardır: Aile reisi ve geleneğin taşıyıcısıdır. Toplumun da dünyanın da direği babalıktır. Ancak koruyucu ve kollayıcı babanın yerine bir başka irade geçmekte ve deyim yerindeyse çocuklar devletleştirilmektedir. “Kuz Başındaki Avcının Çığlığı” adlı kitapta, Aytmatov, 1937 yılında Cumhuriyet yöneticilerinin kara listeye alınması ve babasının da bu listede adının geçmesinin ardından babasının nasıl yok edildiğinden söz ederken, babasının annesine söylediği sözlerle bu duruma vurgu yapar: “Çocukları alıp geri dön. Ben tutuklanırsam, “halk düşmanının eşi” diye seni de sorgulamaları, hatta sürgüne gönderme ihtimalleri var. Korumasız kalan çocuklarımızı ağlata ağlata “öksüzler yurdu”na gönderip soyadlarını değiştirirler.”91

      Son kaynak ise, binlerce insanın istemeden kurban olduğu, binlerce ailenin babasız, erkeksiz, eşsiz kaldığı, binlerce ocağın söndüğü II. Dünya Savaşı’dır. İnsanın hiçbir yere ait olmadığına, kökeninin hiçlikte kaybolduğuna dair o elle tutulması zor duygu, daha savaş, babaları çocuklarından zorla koparıp almadan önce yayılır. Artık etrafta rastladığımız kayıp oğullar ve kızların işi çok zordur. Çünkü evlerinin adreslerini hiç bilmezler. Eve geri dönmek isteseler bile artık yolu bulamazlar. Aytmatov, bu zor durumu şöyle ifade etmektedir: “Evet savaş yıllarında eli silah tutabilen erkeklerin hepsi cephedeydi ya; ihtiyarlar, koca karılar, dul kadınlar ve çoluk çocuktan başka direği olmayan köye, on üç-on dört yaşındaki bizler büyük güç idik.”92 Aytmatov için sosyal, kültürel, siyasal, toplumsal ve simgesel anlamlar taşıyan “baba” figürüne ve babasızlık/yetimlik kavramına yazarın biyografisi bağlamında bakmak yararlı olacaktır. Aytmatov’un roman ve hikâyeleri incelendiğinde II. Dünya Savaşı’nın ve yazarın içinde yaşadığı dönemin şartlarının yazarın düşünce dünyasının şekillenmesinde çok önemli bir etkiye sahip olduğu açıkça görülmektedir. Onun eserleri bu acılı savaşın ve Sovyet rejiminin Türk halklarına yaptığı baskıların sayısız yansımalarını taşımaktadır. Açıkçası eserin oluşumu, yazarın babası ve yakın çevresindekilerin yaşadığı büyük acılarla yakından ilişkilidir. Daha hayatının ilk yıllarında kök ve geleneğin üzerinde hayat bulduğu varlık alanından yani babadan “kopartılan” yetim kurbandır Aytmatov.

      Törekul Aytmatov’un trajedisi, “Gün Olur Asra Bedel” ve “Cengiz Han’a Küsen Bulut” romanlarındaki kahramanı Abutalip Kuttubayev’i hatırlatır. “Gün Olur Asra Bedel” romanında, Sabitcan ve onun soyundan gelen yüzüne bakılmaz insanların aksine, kendilik değerlerine bağlı kalarak mücadele eden, deyim yerindeyse eski düzeni kurtararak altın çağa dönüşü sağlamaya çalışan Abutalip gibi insanlar da vardır. Aytmatov’un Abutalip’le göstermeye çalıştığı şey, kültürün “simgesel babası”nı aramasıdır. Abutalip, Sarı Özek bozkırında büyüyen çocuklarının, hiçbir değeri olmayan berbat bir yerde yaşadıklarını düşünmemeleri için, eski türküleri, efsaneleri yazıya geçirir. Aslında anlamlı bir mirastır bu. Çocukları yetiştiğinde hayat eskisinden de zor olacaktır. Bu miras, çocuklarının daha küçük yaşta akıllarını başlarına almalarına, bir başka ifadeyle tarihselliklerini kavramalarına hizmet edecektir:

      “Zaman çarkı dönüş hızını arttırıyor. Bununla birlikte, kendi kuşağımız için son sözü yine kendimiz söylemeliyiz. Atalarımız bu maksatla bazı efsaneler, masallar söylemiş ve kendilerinden sonraki kuşaklara ne kadar büyük insanlar olduklarını anlatmak, kanıtlamak istemişlerdir. Bizde bugün atalarımız hakkındaki yargımızı bu efsanelere bakarak veriyoruz. İşte, çocuklarım için benim yaptığım da bundan farklı bir şey değil” 93

      Toplumun yetimliği, Abutalip’i baba arama çabasına götürür: Kültür. Çünkü her toplum kendinden önceki kültürün çocuğu veya devamıdır. Ancak sistem bu kadarına bile tahammül edemez ve onu tutuklayarak hem toplumu hem de çocuklarını bir kez daha yetim bırakır. Yedigey’in bu durumdan dolayı suçladığı Abilov’a söylediği: “O zavallı yavruları niçin yetim bıraktın?” sorusunda gizlidir her şey. Yedigey, çocuklara babalarının uzak denizlere giden bir gemiye tayfa olarak verildiğini ve gemi seferden döner dönmez babalarının da geleceği yalanını söyler ama o yolları sürekli beklenen baba bir daha geri dönmez. Ancak babanın yokluğu, onlara miras bırakılan metinlerle telafi edilmeye çalışılacaktır. Abutalip, “Cengiz Han’a Küsen Bulut” romanının sonunda kendisine yapılan işkencelere dayanamayarak intihar eder.

      Toprağın insan yaşamındaki toplumsal, kültürel rolünün trajik çizgilerle ifade edildiği “Toprak Ana” romanında ise sadece toprağı değil, ailenin devamlılığın ifadesi babaları yok eden II. Dünya Savaşı anlatılır. Cengiz Aytmatov, insanlığın büyük bir yıkım ve kayba uğradığı bir döneme işaret ederken, savaşın, insanların bağlanacağı baba düşüncesinin yokluğuna karşılık geldiğini ısrarla vurgular. Savaşın içinde başlayan yeni hayatta önce Kasım, ardından Masalbeg, Suvankul ve Caynak teker teker askere alınır. Savaş, aldığı kurbanlarla sadece babayı değil, aynı zamanda aile kurumunu da ortadan kaldırır. Savaşta yitirilen baba ve çocukların ardından geride kalan çocuk Canbolat’tır. Tolgonay, geçmişten/ babadan edindiği deneyimle Canbolat aracılığıyla yeni bir dünya kurmaya çalışır. Romanın sonunda, yaşadığı bütün trajediye şahitlik eden toprakla konuşan Tolgonay, Canbolat ve diğerlerinden savaşsız, insan sevgisinin egemen olduğu bir dünya beklemektedir: “Bir gün gelince Canbolat’a her şeyi anlatacağım. Eğer doğa, yürek ve akıl verdiyse ona, beni anlayacak. Ya ötekiler, bu güzelim dünyada yaşayan öteki insanlar ne olacak? Onlara da seslenmek istiyorum… Ey güneş! Işıklar saçarak dünyamızı dolaşırken anlat bunu insanlara.”94

      “Beyaz Gemi”, romanında ise anne ve babası ayrılmış isimsiz bir çocuğun baba hasreti ön plandadır. Çocuğun babaya dair bildiği tek şey beyaz bir gemide çalışıyor olduğudur. Ancak tüm çabalarına karşın, Aytmatov gibi babasına ulaşamaz. Daha en baştan babanın koruyucu gölgesinden ayrı/yetim bırakılmıştır. Bu boşluğu dedesi Mümin Dede doldurmaya çalışır. Dedenin en büyük katkısı kültürel anlamda çocuğun biçimlenmesine yardım etmektir. İsimsiz çocuk, Mümin Dede aracılığıyla babasızlığını Boynuzlu Maral Ana efsanesiyle telafi eder. Bir millete ait bir metin, onun hükmünü/doğruluğunu kabul edenler üzerinde iktidar sahibi olur. Bu bağlamda, Maral Ana Efsanesi, hem çocuk üzerinde babasızlığı telafi mekanizması oluşturur hem de bu metnin bir toplum üzerindeki otoritesinin altını çizer. Eserin sonunda maralların Mümin Dede tarafından öldürülmesi, isimsiz çocuğun kültürel anlamda da telafi edilemeyecek bir bilince ulaşmasına yol açar ve intiharına sebep olur:

      “Çocuk, dedesinin burada toza-toprağa uzanarak yatışının asıl sebebini biliyor muydu? Torununa Boynuzlu Maral Ana’nın kutsallığını anlatmıştı. Onu buna inandırmıştı. Sonra da bütün anlattıklarına, telkinlerine kendisi ihanet etmişti. Hem de bunu talihsiz kızı ve torunu için yapmıştı. İşte bunun için, rezil olduğu için ölü gibi yatıyordu burada. Bunun için cevap veremiyordu…

      -Balık olacağım ben, duyuyor musun dede, balık olacağım ve yüzüp gideceğim buralardan. Kulubeg gelirse ona benim balık olduğumu söyle.” 95

      Metinden de anlaşıldığı gibi, Kırgızların babayla devam etmesi gereken mirası, baba ortalıkta

Скачать книгу


<p>91</p>

Cengiz Aytmatov ve Muhtar Şahanov, age., s. 22-23.

<p>92</p>

Cengiz Aytmatov ve Muhtar Şahanov, age., s. 48.

<p>93</p>

Cengiz Aytmatov, Gün Olur Asra Bedel, Çev. Refik Özdek, Ötüken Neşriyat, İstanbul 2009, s. 185-186.

<p>94</p>

Cengiz Aytmatov, Beyaz Gemi, Çev. Refik Özdek, Ötüken Neşriyat, İstanbul, s. 120.

<p>95</p>

Cengiz Aytmatov, Beyaz Gemi, s. 166-167.