Abay Yolu 2. Cilt. Muhtar Auezov
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Abay Yolu 2. Cilt - Muhtar Auezov страница 22
Böylece türkü bitmiş, ev ahalisinin birbiri peşine söylediği kutlama sözleri duyulmaya başlamıştı. Ama Abay’ın hayali bitmemiş, sadece sona gelmiş gibiydi. O, yuvasından çıkar gibi olan ateşli ve düşünceli gözlerini daha hâlâ solistin yüzüne dikmiş, boş boş bakıyordu.
Abay’ın vücudu uyuşup kalmış gibiydi. Yanında otururken dizine yaslanan ve onun bu hâlini herkesten önce hisseden Aygerim, dirseğiyle azıcık dürterek Abay’ı hafifçe sarstı, aheste bir biçimde gülerek uyandırdı. Abay önce aniden dönerek Aygerim’e baktı, aklını başına topladığında kendisi de gülüverdi. Fakat beti benzi atmış, gülerken nefesi titremişti. Ona iyi bakan ve hâlinden anlayan sezgi gücü yüksek Aygerim’e bir an hayranlıkla baktıktan sonra Birjan’a döndü:
– Senden başkasını ne yapayım Birjan ağabey, diyerek söze başladı, yeni bir sevinçli yüzle konuğuna bakarak konuşmaya devam etti:
– Halkın gözünü açan bir şair vardı. Canını dişine takarak dilini süsler, dilencilik ederek zenginden ister, sözün kadrini kıymetini tüketirdi… Ezgi dizen bir solist vardı. “Benim” diyenin dalkavuğu. Her zaman, her yerde kim cömertse onun kuyruğu. Türkünün kadrini kıymetini ayaklara düşürür, bir çiğnemelik nasıbay gibi ucuzlatıp yere tükürtürdü… Şimdi sen, sanatı kapının ağzından çektin de başköşeye çıkardın, bu yaptığına minnettarım. Hakikatte “Kazağım, halkım” dediğinde, bu halkın asil şairinin sözünden, güzel sazının ezgisinden üstün hangi hazinesi var ki? Bunları yüce bir sesle göğe yükseltip, onlara “işte ben buyum, ben geleceğim” dedirttin ve sanatına baş eğdirdin. Sadece bu bile kadrini kıymetini bilmeye yeterli olur, dedi.
Birjan makul bularak dinledi, kendisi de sevinçle doğrularak:
– Keşke, söyleyen ben olduğumda, anlatıp sunanım sen olsan daima, dedi. Aygerim de evdeki konuklar da ikisi arasındaki konuşmayı bütünüyle anlamış gibi desteklercesine gülüştüler…
Sabahtan beri ortadaki büyük sofranın üç tarafında kepçeyle kaldırılıp tekrar kabına dökülerek havalandırılan kımızlar epey bir zamandır içilmemiş, karıştırılıp çalkalanmaktan mütevellit sütü durulmaya, yağları toplanmaya yüz tutmuştu. Bu sohbet arasından faydalanan Erbol, Mırzağul ve Ospan, üçü üç yerden kulaç boyu kaldırıp havalandırdıkları kımızla doldurulan boyalı kâseleri konukların ellerinde gezdirtmeye17 başladı. Türkü duraklaması olduğundan beri evdeki ahali toptan hareketlenmiş, her köşede sohbete girişmiş, kendi aralarında kısık sesle konuşup gülüşüyordu.
Abay deminki düşüncelerini tamamlamak için onları durduracak bir ses tonuyla:
– Yiğit zengin olup semirerek kıymetlenmez. Hünerli olup, o hünerini kullanırsa kıymetlenir. Birjan ağabey de “sanatkâr olursan yücelirsin” diyor ya! İster yalnız ol, istersen yoksul, bunlar eksiklik değil. Eğer hünerli şair, yüce gönüllü ozan olursan ve halkın gönlündeki hüznü dile getirip gözündeki yaşı kurutursan, senden daha kıymetli ve senden daha büyük kimse olmaz herhalde, diyen Abay, yanında oturan Aygerim ile kardeşi Emir’e bakarak bir kararını bildirmiş gibiydi.
Tobıktı gençlerinin bu toplantıdaki en büyüğü olan ve yiğit ağası yaşına gelen Bazaralı gülerek söze karıştı. O, başköşedeki saygın konukların arasında oturuyordu. Abay’a latife ederek:
– Bunların hepsi doğru Abay! Yiğidin kıymeti hüneriyle ölçülsün, dedi ve özellikle oynaklaşarak, elini kolunu sallayarak konuştu:
– Peki! Öyle olsun! Ya şimdiye kadar ben ne dedim? Benim söylediğim de, yaptığım da, “bütün Tobıktıların hepsine göstereyim” dediğim de bu değil miydi, Allah’ın belası! “Fakirliğime bakma, kişiliğime bak” dememiş miydim, Abay? Sana bunu anlatmak için ta Kökşetau’dan bütün Arka’nın bir tanesi Birjan’ın mı gelmesi gerekiyordu, dedi ve bir oyun sergiliyormuş gibi cilvelenerek bilgiç bilgiç güldü…
Bazaralı’nın açık latifesi Birjan’dan başlayarak orada bulunan bütün konukları ve toplantıya katılan gençleri güldürdü.
Abay da güldü ama hemen peşi sıra cevabı yapıştırdı:
– Dediğin doğru Bazeke, hepsi doğru! “Fakirliğime bakma, kişiliğime bak” dense, bütün Tobıktı içinde seni anmak doğru olur. Fakat biz hüner konusunda konuşuyoruz. Kalabalık Tobıktı tayfasının yiğidi olduğunuz doğru. Siz de biz de yiğidiz, ama hünerli yiğitler miyiz? Bu hüner meselesine gelince, siz ve biz halkın yâdında kalacak ne yaptık, nasıl bir örnek gösterdik? Ülkemiz için nasıl bir emek harcadık, diyen Abay sert bir ses tonuyla sordu sorusunu, birazcık durdu, samimi bakışlarla ve sırayla oradaki insanların yüzüne baktı. Hiç kimse “ben sanatımı gösterdim”, “emek harcadım” diyeceğe benzemiyordu. Nihayet Abay gözlerini Bazaralı’ya döndürdü ve eskisi gibi tesirli bir ses tonuyla:
– Bazeke! Halkımızın; “genç neslim”, “yeni neslimin ilk doğanları” diyerek siz ile bizden ümitlendiği doğru. Sizinle bizim bir hüner gösterecek kişi gibi ümitlendirdiğimiz de doğru. Ama hakikati, sırrı söyleyelim… dediğinde Bazaralı oturduğu yerde diklendi, gülerek keyiflendi:
– Harika! İster hakikat olsun, ister sır olsun. Her şeyini dök ortaya, diyerek Abay’a yüklendi.
Abay’ın sözü bitmiş değildi. Önündeki kımızı içip kâsesini siniye bıraktı. Bazaralı’nın sözünü kesmesine mani olmak için sert bir ses tonuyla:
– Bazeke, dedi. Bazaralı yatışmış gibi gülümsedi ve Abay’a bakarak sözünün devamını bekledi.
– Sizle biz ümitlendirdik de, onun ardından verileceği vermiş değiliz yahu! Donu güzel beygir miyiz? Yoksa akarcasına koşuşu olan, ama kendisinden doğan kulunu bulunmayan dul bir küheylan mıyız? Denediğimiz ne, hesabımız ne, dedi.
Bazaralı kaşlarını çattı, başını çalkaladı:
– Böyle denemeye yemin etmiş bir Bazaralı yok. Bu oyunda ben yokum. Bende olmayanı arıyorsun, aradığını nereden bulsun Bazaralı, dedi ve boynunu bükerek buruk bir gülümseme attı. Yanlamasına kaykılarak yastığına yaslandı… Bütün gençler Abay’ın sorusuna cevap verilmediğini anlamıştı. Bazaralı ozan da şair de değildi.
Herkes sadece gülümseyerek durumu anladığını hissettirdi…
Abay konuşmasıyla Birjan’ın hünerini alabildiğine yükseltmiş ve kendi soyunun bütün yetenekli gençlerine “bu, bizden üstün” demişti. Bunu sahte bir biçimde onur meselesi yapmaması, alabildiğine engin ve hoş bir gönülle dile getirmesi Birjan’ı yeni bir düşünceye salmış gibiydi.
Birjan dombırasını tekrar eline alarak biraz dımbırdattıktan sonra hızlandırdı ve “Janbota” adlı bestesini
17
Kâselerin ellerde gezdirilmesi: Yer sofrasında oturan konuk sayısına bakılmaksızın çay veya kımız ikramında bulunan kişi kapıya en yakın yere oturur. Doldurduğu kâseyi en yakınındaki kişiye verir, o da yanındakine vermek suretiyle başköşedeki en saygıdeğer büyüğe kadar elden ele iletilir. Boşalan kâseler aynı şekilde tekrar gelir, doldurularak tekrar gönderilir.