İç Dünyam. Erkut Dinç

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу İç Dünyam - Erkut Dinç страница 3

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
İç Dünyam - Erkut Dinç

Скачать книгу

işaret yaparak “Sinek, ilaç, pıs pıs sıkıyorsun.“ dedim. Adam gülmeye başladı.

      Sinek resim de yok ki göstersem, o zaman belki anlardı ne istediğimi.

      Ben yine düşünüyordum. Fakat adam tezgâhın üstündeki ilaç kutularıyla ilgilenmeye başladı. Adamın bu davranışına önce kızdım ama sonra hak verdim, anlatamıyordum ki bana yardımcı olabilsin.

      Kendimi çaresiz hissettim, ilk geldiğim yılları tekrar yaşıyor gibiydim.

      “En iyisi şimdi gideyim, tanıdık bir Türk bulayım.“ diye düşündüm ve eczaneden çıkmak istedim. Kapıya doğru giderken vitrinde sinek resimli bir kutu gördüm. Döndüm eczacıya “Bayım” diye seslendim.

      Vitrindeki kutuyu işaret ettim. Yanıma geldi ve yine yüzüme baktı.

      Sonra parmağımla göstererek sinek ilacı dedim. Adam bir vitrine baktı bir de bana baktı.

      “Hey Allah’ım, yine anlamadı.” dedikten sonra vitrinin yanına biraz daha yaklaştım, üzerinde sinek resmi olan kutuyu işaret ettim.

      Eczacı bakmaya devam ediyordu, sonra “Ha tamam.” Anlamında bir işaret yaparak kutuyu vitrinden çıkardı bana uzattı.

      Kutuyu aldım, baktım üzerinde başka bir uçan böcek resmi var. Elimi sallayarak “Hayır, bu sinek resmi değil.” dedim. Düşündü ve bana eliyle bekle işareti yaparak arka odaya gitti.

      Ben şaşkın bir şekilde olduğum yerde kaldım. “Allah Allah, bu adam şimdi niye bekle işareti yaptı? Yoksa beni anlamış mıydı?” Eczacının geri dönmesi biraz uzun sürdü.

      “Yok ben gideyim en iyisi.“ diye kapıya doğru yönelirken. Adam odadan çıkıp yanıma geldi ve elindeki ilaç şişesini gösterdi. Baktım şişenin üzerinde sinek resmi var. Ben de gülerek elindeki ilaç şişesine dokunup kendi dilimde “Evet, istediğim ilaç bu!“ dedim.

      Birbirimize bakıp gülüştük. Adam hem gülüyor hem de imalı şekilde kafasını sallıyordu. Adeta “İnsan bir başka ülkeye gidip oraya yerleşir de dilini öğrenmezse, işte böyle kıvranır, bir sinek ilacını anlatamaz.“ diyordu. O an kendimi dili düzgün öğrenemeyen mahcup çocuk gibi hissettim.

      Eve geldim. Hayme ev işleriyle meşguldü. Sinek ilacı şişesini ecza dolabına koymadan önce şişeye baktım. Sanki şişedeki sinek de bana eczacı gibi bakıp imalı şekilde gülüyordu.

       (Avrasya Akademi Online Kuray Hikâye Atölyesi, Mart 2020)

      LANET KORKU

      Bu gece de uyuyamadım. Zira iki aydır uykuya dalsam bile korkudan hemen uyanıyordum.

      “Mutfağa gidip su içeyim, kendime geleyim ama önce yüzümü suyla yıkayayım.” dedim.

      Nilgün yine derin uykudaydı. “Uyandırsam mı?” diye düşündüm. Kıyamadım, bugün iş yerinden yorgun dönmüştü.

      Yürürken dengemi sağlamakta zorlanıyordum. İki adımlık banyo sanki uzaktaymış gibi geldi.

      Banyoya vardım, çeşmeyi açmadan önce aynaya baktım.

      Yüzümü kana bulanmış gibi kızarmış gördüm.

      Yüzümü yıkadıktan sonra tekrar aynaya baktım; yüzüm hâlâ kızarıktı. Gözlerim kan çanağına dönmüştü.

      Mutfağa gitmeden önce yatak odasına gittim, Nilgün uyuyordu. Mutfağa yürüdüm… Su doldurduğum bardağı tutan elim titriyor, içindeki su dökülüyordu. Suyu dökerek de olsa, bir solukla içtim. Bu hareketimi Nilgün görse önce şaşırır, sonra da komik bulur, gülerdi.

      Tekrar yarısına kadar doldurduğum bardak elimde oturma odasına geçip koltuğa oturdum. Duvar saati gece yarısından sonrasını gösteriyordu. Yüzümün, gözlerimin hâline, adım atmaktaki zorlanışıma, ellerimdeki titremeye bir türlü mantıklı bir açıklama bulamıyordum. Zira içim; korku mu, heyecan mı olduğuna karar veremediğim bir duyguyla doluydu.

      Böyle oturmuş kendimi dinlerken dışarıdan bir ses geldi. Sanki biri bana sesleniyordu. Yüreğim hızla çarpmaya başladı. Cama yaklaşıp perdeyi araladım. Dışarıda kimseyi göremedim. Koltuğuma dönerken aynı sesi tekrar duydum. Beni çağıran biri vardı dışarıda. Dönüp perdenin aralığından bütün dikkatimi gözlerime vererek dışarıyı gözden geçirdim. Kimse yoktu. Bahçede, sokakta, uzakta, yakında kimse yoktu. Her yer bomboştu. Sadece yüreğimdeki çarpıntı devam ediyordu.

      “Vay be! Bir de erkek olacaksın, aile reisi olacaksın! Bir sesten bu kadar korkulur mu? Eve hırsız, uğursuz girse, kendimi, karımı korumayacak mıyım?” diye kendi kendime söylenmeye başladım. Kendime kızdım, kendimden utandım.

      Rahatlamaya, cesaret toplamaya başlamıştım ki “Ne yapıyorsun camın önünde?” diyen bir sesle bardak elimden düştü.

      Bu ses oturma odamızın kapısından geliyordu. Eşikte duran sesin sahibini, o an çok korktuğumdan ve gözlerim bulandığından geç tanıdım. Karım Nilgün’dü. “Ne yapıyorsun?” diye sordu tekrar. “Yine neden korktun? Beni de korkutuyorsun. Böyle olmaz. Mutlaka bir hekime görünmemiz gerek. Bu da baş ağrısı, diş ağrısı, ülser, tansiyon gibi bir hastalık…”

      Beraber kanepeye oturduk. Elimi tuttu ve gözlerime sevgiyle, şefkatle dolu, sıcacık bir gülümseyişle baktı. Beş yıldır evliydik. O, hep böyleydi, böyle bakardı bana. Zaten ben onun böyle bakışlarına aşık olmuştum. İçimden omuzuna başımı koyup ağlamak geldi. Tuttum kendimi, ağlamadım. Bugüne kadar inat edip “Hekime gidelim!” teklifini reddettiğim için kendimi suçladım.

      Nilgün çıt sesi duysam korktuğumu biliyordu. Bunun nasıl başladığını ikimiz de bilmiyorduk. Uyurken uyanıkken beklenmedik bir ses duyduğumda ruhum korkunç fırtınalarla boğuşuyor gibi oluyordu. Uykudaysam tam bir kâbus yaşıyordum. Bana dehşetle bakan gözler görüyordum. Beni çağıran sesler duyuyordum. Tanımadığım tuhaf yüzler görünüyorlar, kayboluyorlardı.

      Nilgün’ün gözlerine uzun uzun ve teslimiyet duygusuyla baktıktan sonra;

      “Nilgün kabûl ediyorum!” dedim.

      “Neyi kabul ediyorsun?”

      “Aylardır reddettiğim; hekime gidelim, tedavi olalım teklifini kabul ediyorum. Bu böyle geçmeyecek. Hekime başvurmaktan başka çaremizin olmadığına artık ben de inandım.”

      Nilgün, bu kararıma çok sevindi. Sıkıca sarıldı bana. Sanki birilerinin duymasından çekiniyormuş gibi fısıltıyla;

      “Bir müjdem var sana. Bil bakalım ne?”

      “Ne ki…”

      “Çocuğumuz olacak!”

      Bir anda korkum ve heyecanım dönüşmeye başladı. İçim mutlulukla doldu. Kelebek kadar hafiflediğimi hissettim. “Şükür Allah’ım!” diyerek Nilgün’e sarıldım.

      

Скачать книгу