Bir Pişmanlık Bir Ümit. Beksultan Nurjekeuli

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Bir Pişmanlık Bir Ümit - Beksultan Nurjekeuli страница 20

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Bir Pişmanlık Bir Ümit - Beksultan Nurjekeuli

Скачать книгу

dedikodusunu dinlemek için bulduğun bahanedir. Biz de biliyoruz bazı şeyleri. Onunla çok yakın olmuşsun. Allah sonunu hayır etsin. O kadının şu küçük kızını kimden doğurduğunu biliyor musun? Söylemiştir.”

      Kameş’in demek istediğini anlamıştı Jamihan. Salima’nın, Sakıp’ı kocası askere gittikten sonra doğurduğu gerçekti. Ancak o konu şu anda açılacak bir konu değildi. Sen de öyle yapmak istiyorsun diyordu kendisine. Jamihan çok sinirlendi. Ani sinir onun cesaretini arttırmıştı.

      “Ne tuhaf bir insansınız. Milletin kızının ne zaman, kimden doğduğundan bana ne? İster söyler, ister söylemez.” Kendini tutamayıp titreyerek sinirle semavere üflediğinde, semaverin odun atılan yerinden önce simsiyah duman yükseldi, ardından da tutuşup yanmaya başladı. “Issız bir yerde oturan iki aile birbirimizle konuşmayacak mıyız?”

      Kameş’in iki yanağı büzüle çözüle, şişe ine değişik haller aldı. Tıpkı kaynamak üzere olan çorbaydı. Jamihan’a yiyecekmiş gibi kötü baktı. Her ne kadar sinirlenirse sinirlensin adı gelin olunca ondan böyle bir cevap beklemiyordu. Kanı beynine sıçramıştı. Yanına gidip kafasını semaverin deliğine sokmak istedi. Ancak gelinin siniri cesaretini kırmıştı. Bir tane lafına beş tane laf hazırdı sanki. Akıllı ve sabırlı olarak sinirini yenebileceğini sergilemek amacıyla kendini tuttu ve dişlerini sıkarak kıs kıs güldü.

      “Bakıyorum Salima’ya laf ettiresin yok. Allah kendi ağzıyla tutulmaktan korusun. Öylesine durumu izah ettiğime bu kadar sinirlendin, bir dövmediğin kaldı.”

      Dünden beri kendini tutmaktan, sabretmekten yorulan Jamihan, yersiz patlak verdiğini anlamıştı. Verecek cevapları ağzından dökülmeye hazır bir şekilde bekliyor olmasına rağmen suçunu hafifletmek amacıyla bundan sonra ne olursa olsun susmaya karar verdi. Yüzüne bakarsa yine bir kusur bulacağını veyahut bir şeyleri hatırlamasına neden olacağını düşündüğünden, semaverin etrafında odun kesme ve semavere kor atma gibi işlerle uğraştı. Ancak, onun öyle ters dönmesini Kameş kibirlilik olarak kabul etti.

      “Bana bak,” dedi, Jamihan’a yaklaşıp, “Sen beni kulağı işitmeyen sağır, gözleri görmeyen kör mü zannediyorsun? Geldiğimden beri dikkat ediyorum: Elinden gelse vuracaksın beni. Çaresizce dinliyorsun. Senin taşınmak istemediğini ben adım gibi biliyordum. Taşınmazsan gör bak, ölene dek düşmanın olacağım. Taşınmaya kıyamayacağın kayınpederinle kayınvalidenden daha yakın biri mi var? Öyle biri mi var? Seni tahrik edenlerin kimler olduğunu çok iyi biliyorum ben. Botaş, Kabi, üçünüzün ağızbirliği yaptığınızı, ilk dedikodu çıktığında hissetmiştim. Aslan gibi ağabeyimin yuvasını bozmak istediniz değil mi? Yuva bozmanın nasıl olduğunu gösteririm ben size? Ölürsem yapacak bir şey kalmaz ama ben hayattayken Satim sahipsiz kalmaz. Onun adına iğnenin deliği kadar leke sürecek olan kişi benim has düşmanım olur. Başka her şeyi affederim ama böyle bir şeyi kesinlikle affetmem. Çünkü ben onun için hayattayım. Sadece onun için!”

      Jamihan da sinirden patlamak üzereydi: “Daha ortada bir şey olmadığı hâlde nasıl suçlar? Başkasının sinirini neden benden almak ister? Benim çok mutlu olduğumu mu düşünüyor. Eğlence düşkünü fahişeymişim gibi nasıl azarlar?” O kadar sinirlendi ki hemen saçını başını yolmak istedi.

      “Şu zehir saçan ağzını paramparça etsem!” diye bağırdı kanı beynine sıçrayarak.

      Büyük felâketin yaklaştığını anlamıştı Batjan. Mamet, bunların konuşmalarını duyup da evden çıkacak olursa asıl fırtına o zaman kopardı. Hemen durdurmazsa iyice kızıştıktan sonra bunların sakinleşmeleri zor olacaktı. Çok kızmış gibi bir yüz ifadesiyle Jamihan’ın yanına gelip elindeki maşayı çekip aldı.

      “Utanın halinize! Daha ağzınıza bir lokma koymadan kavgaya başladınız. Aklınızı mı yitirdiniz siz?” Jamihan’ın elinden çekti ve: “Git, iki kova su getir! Tencereyle su ısıtıp bulaşıkları yıkasana!” dedi.

      Kayınvalidesinin bunları kendisine özellikle söylediğini anladı gelini. İki kovayı alıp oradan uzaklaştı. Kameş’le ikisini başka şekilde ayırmak mümkün değildi.

      Kahvaltıdan sonra Kameş, tamamen karara bağlanmış bir konu gibi:

      “Taşınma hazırlıklarına başlamayacak mısınız?” dedi, emrivaki bir sesle babasına bakıp. “Düşünüp taşınmaya devam mı edeceğiz?”

      Mamet kıs kıs güldü ve ardından hemen toparlandı.

      “Evi ve eşyaları, tamam develere yükleriz. Peki, insanları nereye bindireceksin? Atlara ikişer ikişer binerek mi gideceğiz?” dedi, sonunda sormak için sakladığı bir soruyu sorarcasına. Taşınacak birine hiç de benzemiyordu. Tam tersine: “Beni yerimden kıpırdat da göreyim.” der gibi bir hâli vardı. Kameş o an kem küm etti ve hızlıca o soruna da çözüm buldu:

      “Sorun değil. Jamihan’la biz devenin semerine biner gideriz.”

      Mamet itiraz edemeyip yere baktı. Bahanesi işe yaramayınca hayal kırıklığına uğramışa benziyordu. Ben de bu karara katılıyorum der gibi sessizce yerinden kalktı. Yorgan ve yastıkların toplu olduğu duvardaki kamçısını alıp elinde oynattı ve kafasına geçirecekmiş gibi gözleri yuvalarından fırlayarak karısına baktı.

      “Şu ekinin halka ait olduğunu biliyor musun?” dedi. Bunu neden kendisine sorduğunu anlamayan Batjan da kocasına şaşkın gözlerle baktı. “Bu ekini sahipsiz bırakmakla Botaş’tan intikam almış sayılmazsınız. Biriyle haber göndereyim. Bekçilik görevimi sağ salim teslim edeyim. Yaşlandığımda milletin günahını alamam.”

      Kameş, bunlara karşı gelmeye cesaret edemedi. Babası o hâlde dışarı çıktı. Ondan haberi kiminle göndermeyi düşündüğünü sormaya da kimse cesaret edemedi. Şu ıssız yerde kimi bulacaktı da gönderecekti? Kendi giderse nereye gidecek? Yaylaya mı, yoksa Kolhoz Merkezine mi? Bugün eve dönüp dönmeyeceği de belli değildi.

      “Ben dışarı çıkıp develere bakayım.” dedi, Kameş de yerinden kalkıp.

* * *

      Kameş, eve öğle vakti döndü. Jamihan, kapının önünde ev işleriyle uğraşıyordu. Attan inen Kameş’in sinirden kudurmuş olduğunu fark etti. İki avurdu aşağı inmiş, yutkunan kurbağanın solungacı gibi kâh kalkıyor, kâh iniyordu. Yüreği ağzına gelen Jamihan, Kameş’in gözüne görünmemek için evin arka tarafına yöneldi. Hızlı yürümekten elbisesinin eteği şıkırdayan, kollarını hızlı sallamaktan koltuğu sürtüşerek kütür kütür ses çıkaran Kameş’in üzerine çullanmakta olduğunu tüm vücudu titreyerek hissetti. “Anne!” diye arkasına döndü. Ok gibi atılan kartalın tıslaması gibi bir ses duydu. Kameş hiç konuşmadan pat diye Jamihan’ın boğazına yapıştı. İki eliyle tutup yere atıverdi. Daha canı pek acımayan Jamihan pek karşılık göstermedi, sadece yüzünü elleriyle kapatmak suretiyle başını korumak istedi. “Şu iki kadın delirdi mi nedir?” dediğini duyunca kayınvalidesinin hemen yardıma koştuğunu anladı. Kendisine destek geleceğini bildiğinden sesini çıkarmadı. Tam o sırada ağzına ani bir tekme yedi. Dilinin ucuna tuz konmuş gibi ağzında ilk önce ekşi bir tat hissetti. Ardından ılıklaşan tat değişiverdi. Kan olduğunu anlamıştı. Sinir ve öfke beynine sıçradı. “Ne suçum var? Suçum kardeşinin ocağını tüttürmem mi?” diye düşündü ve yerinden fırlayarak tüm gücüyle Kameş’i göğsünden

Скачать книгу