Seçme Eserler. Alimcan İbrahimov
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Seçme Eserler - Alimcan İbrahimov страница 8
– Biliyor musun Hafız, bu da tam kardeşleri gibi olur, rengi de yakında almaçuara dönüşür… Hayırlı olsun! Derdin büyüktü, iki çocuğunun sorunları seni çok yıprattı. Siyah üzerinde pul pul beyaz tüyleri olan kısrak bu eve uğurlu ayağıyla geldi, bereket getirdi, dedi.
Büyük çocuklarının hatırlanması, babamın her zaman zoruna gidiyordu. Böyle bir zamanlarda onun sesi değişiyor, ağzından çıkan kelimeler de bir değişik oluyordu. Ben şaşkınlıkla “acaba ağlıyor mu” diye babamın gözlerine baktım.
Hayır, babam ağlamamış. Ama yine de duygulanmış. Derinden gelen bir sesle:
– Evet ya Safa dede, o iki çocuğum insandan ziyade şahindi, aslandı. Kendileri günyüzü göremedikleri gibi, benim de saçlarıma yaşlanmadan ak düşürdü, dedi. Biraz duraksadıktan sonra:
– Yazgım böyleymiş… Artık bütün ümidim küçüğümde, dedi.
Safa dede yine iyi dileklerde bulunarak kulunu methetti ve şakacıktan kulağımı çekip:
– Zakir, şansın varmış! Başkurt’un burlı kısrağı babanın durumunu düzeltti, sana da almaçuar kulun verdi. Bu yavru da kardeşleri gibi tam bir asilzadedir… Nazar değmesin, bu da koşucu olur, diye söylene söylene gitti.
Dünyalar benim oldu! Bir gün içinde birden boyum uzamış gibi oldum. Şaka mı, benim kulunum var. O, bir aygır! Rengi de almaçuara dönüşecek! Çevrede meşhur olan kardeşleri gibi o da koşucu olacak!
Bakın nasıl gür bir sesle kişniyor! Asil, kemikli vücudu ile nasıl da güzelce zıplayıp oynuyor!
XI
O günden beri Almaçuar benim hayatımın merkezi olmuştu. Sevinçlerim, üzüntülerim ondan gelip yine ona dönüyordu. Rüyalarımda da onu görüp sayıklıyordum. Sabah kalkınca elbisemi giymeden, yüzümü yıkamadan Almaçuar’ın iyi olup olmadığını öğrenmek için dosdoğru ahıra koşuyordum. Sağlıklı, pek sağlıklı!
O, destan bahadırları gibi gece büyüyor, gündüz büyüyor, günden güne biraz daha da güzelleşip asilleşiyordu.
Artık köyde ona sataşan yok, herkes ona:
– Nazar değmesin, suphanallah! Gerçekten asil kemik bir kulunmuş! Sağlam nesildenmiş!” diyerek izliyorlardı.
Civarda sadece asaleti ve güzelliği ile değil, sesi, hafifliği, hızı, yakışıklılığı ve akıllıca oyunları ile benim Almaçuar’ıma benzeyen başka bir kulun daha ne görülmüş ne de duyulmuştu.
XII
Yaz, ardından da güz geçip gidiyordu. Kim bilir nasıl karlı, yağmurlu, bulutlu bir mevsim gelip çatacaktı. Ertesi sabah Pakrow29 bayramında erkenden kalksam da yataktan çıkmak istemiyordum.
Bir yerden birilerinin panik içinde konuştuğu duyuluyordu.
Birden yüreğim hop etti.
Kulak kabarttım. Babam ile annem perdenin arkasında fısıldaşıyorlar. Seslerinde bir endişe var. Korkuyorlar mı, üzülüyorlar mı yoksa birisinden bir şeyler mi saklamak istiyorlar? Bilmiyorum.
– Sen ona sezdirmemeye çalış! Duymasın, dedi babam ve elindeki kemendi sırtına atıp hızlı bir şekilde evden çıktı.
Ben korku içinde:
– Ne var, anne, ne oldu, diye sordum ve annemin eteğine asıldım.
– Hayır, yavrum, yok bir şey… Kalkman için erken değil mi, git biraz daha uyu… Ben sana şimdi fırında akıtma pişireceğim… Semaver kaynadıktan sonra sıcak akıtma ile çay içeriz, dedi.
İçim daraldı, yatsam bile gözüme uyku girmedi.
Annem fırında cızbız bir şeyler pişiriyor, ben ise apar topar üzerime bir şeyler giyip dışarı çıktım.
Karşıma Apuş gelip:
– Ah arkadaşım, şansın varmış… Sağ kalmış, bir şey olmamış, dedi.
Ben şaşırdım:
– Ne var? Ne olmuş? Kim sağ kalmış?
Apuş hayretler içerisinde:
– Ah şaşkın çocuk! Onu da mı bilmiyorsun? Bugün dağa bir sürü kurt gelmiş. Dört tane kulunu boğup öldürmüşler… Senin Almaçuar’ın ölmemiş, azıcık yaralanmış, o kadar, dedi.
Kafamda sanki şimşekler çaktı, dilim tutuldu, söyleyecek bir şey bulamadım.
Apuş vaziyetimi görünce:
– Deli misin, ne duruyorsun! Git koşsana! İşte bak getiriyorlar, diye köyün öbür ucundaki köprüyü gösterdi…
Gerçekten de o taraftan köy halkı bir sürü at, kısrak ve tay getiriyordu.
Kendimden geçip, onlara doğru koştum.
Ne göreyim!
Büyük arabaya bizim alaca at koşulmuş, arabanın kenarına burlı kısrağımız bağlanmış, durmadan kişniyor ve dizgini atmaya çalışıyordu.
Arabanın yanında da babam geliyor…
Biraz daha yaklaşınca içim yandı. Almaçuar’ımı ayağını, kolunu bağlayıp arabaya yatırmışlardı…
Ne yapacağımı bilemedim. Şaşırdım. Dondum kaldım…
– Baba, bizim yavruyu da mı öldürmüşler, diye hıçkırıp ağlamaya başladım.
Babam beni sakinleştirmeye çalıştı ve koluma girdi:
– Ağlama Zakir… Dört tane kulunu öldürmüşler… Bizimki sağ kalmış… Sadece arka bacağından hafifçe ısırmışlar… İşte o yaradan kan akmasın diye bağladım ve arabaya yatırdım, dedi.
XIII
Yarası fazla derin değilmiş. Gece gündüz onun başında nöbet tutup azimle onu iyileştirme çabalarım nihayet olumlu sonuç verdi. Şansım varmış ki bir haftaya kalmadan Almaçuar’ım eski haline döndü. Yara olarak sadece kurdun iki dişinin izi sağ bacağında ak tüy şeklinde bir süre kaldı…
Almaçuar’ım ile beraber ben de hasta olup yemeden içmeden kesildim, gözüme uyku girmedi. O iyileşip oynamaya başlayınca, ben de ondan geri kalmadım. İşte böylece kışı da geçirdik.
XIV
Bizde tay iki yaşına bastığında baharda onun yelesi ve kuyruğu tamamen kırkılıyor.
29
Pokrov: Hıristiyan takviminde yer alan bir bayramın adı.