Suç Koridoru. Metin Yıldırım
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Suç Koridoru - Metin Yıldırım страница 7
–Bayan, ne kadar zamanınız var? Eğer yarım saatlik vaktin varsa hem yapıştırıcı ile hemde çivi ile onarırım. Ancak vaktiniz yoksa sadece çivi ile tutturayım ama sağlam olmaz.
–Yarım saate kadar biterse beklerim. İş görüşmesine gidiyorum. İkinci defa çağırıyorlar. Galiba bu defa anlaşacağız. Sen yine de sağlam yap. İyi ki evden erken çıkmışım.
–Olur! Şuraya oturup ayakkabıyı bana verin.
Kadın silinen iskemleye oturup ayakkabısını çıkardı ve Kikos’a uzattı. Kikos yıldırım hızıyla tezgahın başına geçip ayakkabıda tabanın yerinde kalan çivileri söktü. Tabanı ve topuğu temizledikten sonra bolca yapıştırıcı sürüp kuruması için köşeye bıraktı. Neşesi yerine gelmişti. Dışarı çıkarak kadına:
–İsterseniz ayakkabının öbür tekini de verin bir bakayım sanki onunda topuğu eğilmiş gibi. Nasıl olsa bekliyoruz, bu arada ona da bir iki çivi vurayım.
Kadın önce tereddüt etse de sonra kendisine uzatılan terliği alıp giydi. Ayakkabıyı Kikos’a uzatırken şüpheci gözlerle onu izliyordu. Ayakkabının topuğu gerçekten de kopmak üzereydi. Kikos topuğun altındaki küçük lastiği kaldırıp yerine yenisini çiviledi. Kenarlarından bir iki çivi ile sağlamlaştırdı. Hemen yanındaki cila ile rugan ayakkabıyı parlattı. Sonra kurumaya bıraktığı parçaları birleştirerek çekiçle sıkıştırdı. Birkaç çividen sonra ayakkabı sapasağlam olmuştu. Pırıl pırıl ayakkabıları ayağına giyen kadının gözleri mutluluktan ışıldıyordu. Çantasından bir onluk çıkarıp Kikos’a uzattı. Kikos tam “Bozuğum yok!” diyecekken kadın gülümseyerek:
–Benim için dua et! Umarım beni işe alırlar. Günlerdir baş vurmadığım yer kalmadı ama kimse çalışacak insan aramıyor. Oysa hesap uzmanıyım. Şirketlerin muhasebesini tutabilirim. Neyse, teşekkürler bu para senin için ustam.
Kikos:
–Size bol şans diliyorum bayan.
Bayan oradan uzaklaşırken ayakkabılarına bakıyordu. Neredeyse ağırlığını topukların üstüne vermeden yürüyecekti. Kikos elindeki onluğa bakarken karnının gurultusu yeniden başlamıştı.
Hemen içeri girip, ocağı yaktı. Küçük demliği doldurup ateşin üstüne koydu. Torbadaki çayı kontrol etti. Birkaç defalık daha çay vardı. Zaten açık çay içiyordu. Başkasının bir demlikte kullandığı çayı, o, üç demlik için kullanıyordu.
Çay kaynarken bir koşu bakkala gidip ekmek almayı düşündü. Bu para ile biraz da peynir alabilirdi. Tam hazırlanıp dışarı çıktığında kendisine doğru gelen yaşlı birisini gördü. Gayri ihtiyari adamın ayakkabılarına baktı. Adamın ayakkabılarından birisinin yan tarafı açılmıştı.
Az sonra yaşlı adamın ayakkabısının yan tarafını dikerken bir an önce bitmesini istiyordu. Artık açlığa dayanacak gücü kalmamıştı. Yirmi dakika içerisinde yaşlı adamın ayakkabısı bitmişti. Yaşlı adam eline aldığı ayakkabıyı sağa sola çevirerek inceledi. Kikos’un acelesi olduğunu anlamıştı ama nedenini bilmiyordu. “Sabahın bu saatinde iş yapan birisinin ne acelesi olabilirdi ki!” diye düşündü. Cebinden çıkardığı parayı elinden kapar gibi alan Kikos’a ters ters baktı.
Bu arada çay kaynamıştı. Kağıt torbadan aldığı bir kaşık çayı demliğe döküp ocağın altını kıstı. Yaşlı adam oradan uzaklaşırken Kikos’da ters taraftaki bakkala doğru hızla yürümeye başladı. İçeri girer girmez bir ekmeği eline alıp ısırmaya başladı. İkinci ekmeği torbaya koyan Kikos, 200 gram peynir istedi. Bakkal peyniri tartıncaya kadar Kikos bir ekmeği bitirmişti. İçinden: “Bu ekmekleri o kadar küçülttüler ki iki lokmada bitiyor!” diye düşündü.
Şoger’in verdiği siparişlerin de hazırlaması için birkaç gündür cebinde taşıdığı listeyi bakkala bıraktı. Akşam eve giderken onları alacaktı. Çünkü şimdi hem kendisi bir an önce karnını doyurmak istiyordu hem de eşyaları dükkana götürse akşama kadar yapıştırıcı kokusu yiyeceklerin üzerine sinerdi.
Aceleyle dükkana döndü. Küçük tezgahın üzerine serdiği gazete kağıdının üstüne, aldığı yiyecekleri serdi. Bir ekmeği bitirmesine karşın hala kendisini aç hissediyor, bir an önce ekmeğin içine doldurduğu peyniri çayla beraber yemek istiyordu. İskemleye oturdu ve ekmeği eline alarak kocaman bir lokmayı kopardı. İki üç lokmada ekmeğin yarısını bitirmişti. Ne kadar aç olduğunu düşündü. Çayından bir yudum aldıktan sonra ekmeğine devam etti. Son lokmayı alırken bile bir ekmeği daha yiyebileceğini düşünüyordu.
Ayağa kalkıp çayını dışarıda içti. İçeride kalsa hiç doymayacaktı. Yapıştırıcı kokusu yerine ekmek kokusunu içine çekmek çok güzel bir duyguydu.
Açlıkla mücadele etmenin zorluğunu biliyordu. Birkaç kez aç kalmıştı ama bugün açlığı bir farklı yaşamıştı. Gözlerindeki umutsuzluk açlığını biraz daha artırmıştı. Kağıt kesenin içindeki ikinci ekmeğe baktı. Onu evine götürmeliydi ama bir gün önceden kalan açlığı bitmemişti. İkinci ekmeği de keseden çıkararak arasına bir dilim peynir koydu. Yapıştırıcı kokusunun içinden burnuna gelen ekmek kokusunu daha iyi almak için ekmeği kokladı. Derin bir nefes çekti içine. Boğazını yakan yapıştırıcı kokusu ile birlikte ekmeğin kokusu içine doldu: “Ohh! Mis gibi!” diye düşündü. Mümkün olduğu kadar küçük bir lokma almaya çalıştı. İkinci ısırıkta neredeyse ekmeğin yarısı bitmişti.
Başını salladı. Ekmeği gazete kağıdının üstüne bırakıp dışarı çıktı. Ağzındaki lokmayı yavaş yavaş çiğnemeye başladı. Böylece vakit kazanmaya çalışıyordu. Dükkanın önünde tur atmaya çalışırken Horen Usta’nın kendisine baktığını gördü. Horen:
–Bakıyorum yine götürüyorsun Kikos!
–Dünden beri bir şey yemedim usta. Açlıktan ölüyorum. Şimdi ekmek alabildim.
–Madem açtın neden bana söylemedin? Üzüldüm komşum.
Kikos içinden “Pezevenkten para istesem sanki verecekti!” diye mırıldandı. Zoraki gülümseyerek:
–Teşekkür ederim usta. Yüzüm tutmadı. Neyse ki bu sabah Aşhen’in ayağı uğurlu geldi. Hem kendisi para verdi hem de başka bir müşteri geldi.
Lokmasını bitirmişti. Dükkanın içine girdi. Küçük bir lokma daha kopardı. Dışarıdaki konuşması ona iyi gelmişti. Açlığı biraz azalmıştı. Yine dışarı çıktı. Lokmayı yavaş yavaş çiğneyerek Horen Usta ile biraz konuştu.
Canlanmıştı. İçeriye girip kendisine bir çay koydu. Gazete üzerinde duran ekmeğe baktı. Bugün akşama kadar bununla idare etmeliydi. Yavaşca ekmeğin üstünü örttü. Çayından bir yudum alırken yapması gereken işi düşündü. Tamir için bırakılan ayakkabılardan birisini alıp tamire başladı.
O gün işleri iyi gitmişti. Yaptığı ayakkabılardan birisinin ödemesini yaparak almışlardı.