Acı ve Tatlı Hayat. Joltay Jumat Almaşoğlu
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Acı ve Tatlı Hayat - Joltay Jumat Almaşoğlu страница 5
İlk kış, Amerikan eyaleti N.’ye kısa bir yolculuktan sonra, Aspan, Amerikan ticaretinin temel bilgeliğini iyi anladığına ve öğrendiğine ikna oldu. Tomas ona karşı açık ve misafirperverdi, katlanmak zorunda olduğu güçlüklerden ve bizzat yaşadığı zor anlarından bahsetti. Aynı zamanda, onu korkutmamaya, ama onu ticari işlere daha çok ilgilendirmeye çalıştı.
Tomas’ın iş kanunlarıyla ilgili öğretici hikayelerini ağzı açık olarak dinliyordu. Memleketine döndüğünde, artık kendisinin aynı Aspan olmadığını, sadece dış görünüşüyle değil, içten de değiştiğini açıkça fark etmişti. Değişen sadece hayata dair düşünceler, akıl yürütme ve bakış açısı değildi, hatta yürüyüş şekli bile farklılaşmıştı. Şerkala sakinleri, ondaki bu metamorfozları hemen fark etmişlerdi ve yaşlı babası şaşkınlıkla sordu:
– Senin neyin var oğlum? Bu Amerikalılar seni değişitirdiler mi yoksa?
“Şimdi ticarete başlayacağım! – Aspan hararetle haykırdı.
Yaşlı babasının yüzündeki derin kırışıklıklar şaşkınlıktan kıpırdanmaya başlamıştı:
– Neden bahsediyorsun oğlum, bu kadar zor bir işle nasıl başa çıkabilirsin, çünkü bizler hayatımız boyunca yoksulluktan çıkamadık…
– Küçük işlerimizi bir kenara bırakacağım, sadece ticaret yapacağım! Kısacası, girişimci olacağım…
– Kendinden emin misin oğlum?
Yaşlı babaya cevabı uzun sürmedi:
– Amerikalı beyefendi Tomas’a tamamen güveniyorum. İlk başlarda bana yardım edeceği konusunda anlaştık…
– Sen bizim tek varisimizsin, bizi düşündün mü? Yaşlı adam alnındaki derin kırışıklıkları tekrar tekrar düzelterek oğluna sorgulayan gözlerle baktı. – Nasıl yaşayacağız, ömrümüzü nasıl tamamlayacağız oğlum?
– Aspan inatçı bir şekilde, gözlerini kısarak, ‘Anlayın beni! Burada kalırsam, tüm hemşerilerim gibi herşeyden mahrum kalacağım. Ama Amerika’ya gitmek için başka güzel bir fırsatım olmayabilir”
Sonra babası, ya kurnazca planlanmış olarak ya da yeri geldiği için şu konuyu ona hatırlamıştı:
Oğlum, ona şefkatle seslendi. – Sevgili yavrum, en azından bir aile kursaydın. Yabancı bir ülkede nasıl yalnız yaşayacaksın? O kızın adı neydi – Balzia evet… O nerede?
Genç adam kendini biraz rahatsız hissetti, manevi sırlarının babası tarafından bilindiği ortaya çıkmıştı. “Atay’ım onu nereden biliyor, ona Balzia hakkında kim bilgi vermiş olabilir?” diye düşündü.
– Atay, bu konuda kafanı yorma! Babasına sertçe cevap verdi. Aramızdaki her şey bitti. Kendisi bana yapıştı ve uzun süre peşinde dolaştım… Ve cesaret edemedim, şimdi aramızdaki her şey geçti. İlişkimize son verdim.
– Oğlum, aklında neler olduğunu nereden bilebilirim! Sadece bildiğim tek şey, babasının iyi bir soydan olduğudur. Ne dersen de, ama iyi bir soy hayırlı evlatlar demektir…
– Hadi ama yalvarırım! Yeter! – dedi Aspan sabırsızlıkla, konuyu hızla kapatmaya çalışarak. Yararsız sohbeti daha da uzatmak istemiyordu, ama ruhunda her şey kıpır kıpırdı. Görünüşte duyguları da içtendi. Ancak kısmet değilmiş!
“Balzia! Ne dersen de, ayrılığımızda kendimin suçlu olduğunu söyleyemem! Her şeyi kendin mahvettin. Uzun bir yolculuğa çıktığımı bildiğin halde, benim çabalarımı desteklemek yerine engeller yaratmaya çalıştın. Ve sana olan sıcak duygularımın soğumasına neden oldun”.
…Aspan’ın babası köyde mütevazı bir şekilde yaşamaktaydı. Bölgede mükemmel bir ayakkabıcı olarak biliniyordu. Tüm hayatını ayakkabı dikmeye ve tamir etmeye adadığını söylenebilir. Oğlunun Amerika’ya gitmesinin ardından, huysuz ama refah içinde bir kadının kırmızı çizmelerinin üzerinden çalışırken birden kendini kötü hissetti ve daha önce ölen yaşlı eşinin ardından aniden öbür dünyaya göç etmişti.
O küstah kadın, kırmızı çizmelerini tamir etmeye zaman bulamadan işyerinde vefat eden yaşlı adam için üzülmek yerine, gevezelik ederek yakınmaya başladı:
– Ah-ahh, bu nasıl iş! Neden isteğimi tamamlamadı? Ah, bu yalnız, yaşlı adam ölmek için zaman tam zamanını bulmuş!
Bu gülünç ağıtlar ilçeye çok çabuk yayılmıştı. İnsanlar tekrar tekrar onun sözlerini ağızdan ağza aktararak neşeyle gülüyorlardı…
Böylece Aspan beklenmedik bir şekilde kendisini zor bir yaşamın içinde bulmuştu – babası ve annesi olmadan ortada kalmıştı. Oysa kaderi o kadar umutlu bir şekilde şekillenmeye başlamıştı, önünde ne parlak umutlar belirmişti!
Ancak, koruyucu bir melek gibi, aynı Tomas Trams tekrar ortaya çıktı, manevi açıdan cesareti kırılmış genç adamı akıllıca sözlerle teselli etti:
“Kedere gözyaşlarıyla yardım edemezsin, mezarda ölülerin yanına yatamazsın – yaşamaya devam etmelisin… Ama iş dünyasında sıkı çalışmak seni kederden uzaklaştırır. Gece gündüz çalış – çok daha rahat hissedersin kendini. Haydi, silkin, kendini topla! Sana öğrettiklerimi hatırla: ticaretin yolu su altındaki çakıl taşları gibi kaygandır – sarsılacaksın, denge kuracaksın ve tekrar tekrar düşeceksin. Ticaretin zirvesine yalnızca gerçek galipler yükselir – en sabırlı ve en kalıcı olanlar. Orada zayıflara yer yok. Kendini topla, çalışmaya başla!
Bir düşüp sonra tekrar kalktıktan sonra, sonunda işlerin daha iyi gitmeye başladığını hissetti. Sanki içinde ikinci bir nefesin açıldığını ve ruhunun rahatladığını hissetmeye başlamıştı. Sahiden de zafer için gerçekçi bir fırsat vardı! Böyle bir güç gerçekten de her insanın içinde gizlidir! Buna her birimizin içindeki gizli ruh mu deniyor? Belki de bir insanın iç dünyasına gizlenmiş bir hazinedir bu…
İyi kalpli Amerikalı Tomas Trams, Aspan’ın sadece iş dünyasında değil, hayatta da yol göstericisi olmuştu. Bu arada, Tomas Amca onu, uzun süredir ortak işler yaptığı Ronnie Rapp ile tanıştırmıştı. Her ne kadar, yolları pürüzlü bir şekilde ayrılmış olmasına rağmen, Aspan iş alanında Ronnie’den çok şey öğrenmişti.
Beklenmedik bir talihsizlik yine Aspan’ın kapısını çalmıştı – velinimeti Tomas Trams ağır bir şekilde hastalanmıştı. Aspan’ı yanına çağırdı:
“Merhaba Aspan,” dedi Tomas zayıf bir sesle.
– Merhaba Tomas Agay, ne oldu size, hasta mısınız?
– Evet, Aspan, görüyorsun…
– Doktoru arayalım, – Aspan telefonunu çıkardı.