Çuvaş Kızı Salambi. Aleksandır Artemyev
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Çuvaş Kızı Salambi - Aleksandır Artemyev страница 16
Muza orada ayna önünde döndü ve ince sesiyle türkü söylemeye başladı.
Dikkat et, söyleme hiç kimselere de
Sadece bir tek seni yürekten sevdiğini,
İpek yazmayla örtünüp de
Sadece bir tek seni severek beklediğini.
Hiç kimseye söyleme nasıl kibar,
Ne kadar akılsızım ben kız halime.
Kapının çaldığını duyunca türkü söylemeyi bıraktı ve “Tamam!” dedi keyifle.
Odaya yakışıklı bir delikanlı girdi, Muza’nın deyişiyle böyle birisiyle bir kere konuşsan sonra onu rüyanda görürsün. O mavi yağmurlukla kara şapkayla ak eldivenle; boynuna mavi ipek kaşkol sarmıştı.
Beklenmeyen konuk başını hafifçe eğerek “Merhaba!” dedi. Güldüğünde sol taraftaki altın dişi parlayıverdi.
Delikanlı tekrar güldü, eldivenini parmaklarından çıkardı, şapkasını çıkarıp hafifçe başını eğdi. Güzelce taranmış keten lifi gibi saçları dalgalanıverdi. Konuk yine de oturmadı, kapı yanında durdu, mavi gözleriyle Muza’ya dikkatle baktı, onu büyük yerine koymuş olmalı.
Yabancı delikanlı hoş sesiyle Nina Solovyeva’yı sordu. Onlar aynı köydenmiş, Nina’ya köyden mektup getirmiş. Elindeki üç köşeli zarfı delikanlı masa üzerine bıraktı.
Bir süre ne söyleyeceğini bilemeden şaşırıp duran Muza birden cesaretlendi. Onun gök gözleri sevinçle parlamaya başladı, sürekli gülen dudakları cezbedici bir şekilde kıpırdamaya başladı. İki gamzesi de birden kayboldu.
“Siz Nina ile aynı köyden misiniz? Oh ne kadar güzel! Tanışalım ben Muza Lyubimova, Nina’nın dostuyum.”
Kız tırnakları kırmızıya boyanmış küçük elini delikanlıya doğru uzattı.
“Leon Viryalov.” dedi diğeri. Sonra ellerini ak bir mendille silerek kızın elini yumuşakça sıktı, biraz fazlaca tuttu gibi.
Nemli keten çiçeğinin üzerine güneş ışığı düşmüş gibi Muza’nın gözleri alımlı bir şekilde parlamaya başladı.
“Viryalov? Bir yerlerden bu soyadı duymuş gibiyim. Siz Kazan Üniversitesinde okumadınız mı?”
“Okudum gibi hatırlıyorum.” dedi ve güldü delikanlı. “Siz de orada okudunuz mu?”
“Hayır benim dayımın kızı orada okudu, o bir Viryalov’dan bahsediyordu.” dedi kız hızlıca ve sözü başka tarafa çevirdi.
Arkadaşına doğru dönerek “Tanışın bu da benim sevgili arkadaşım Salambi Akramova.” dedi.
Salambi söz söylemeden kalkıp elini uzattı. Önce delikanlının bembeyaz eli yanında kendisinin çalışmaktan kararmış ellerinden dolayı çekinir gibi oldu, ancak hemen bu düşünce yok oldu. “Güzel elli erkek yabancı adamın hazırladığını ister.” denilen söz aklına geldi.
“Salambi!” dedi delikanlı kızın elini hemen bırakmadan, sonra biraz düşündü. “Salambi, selamlı ad.”
Muza alımlı bir şekilde gülerek “Siz şairsiniz!” dedi.
“Günahım var, biraz yazdığımı inkâr edemem.”
Viryalov bunu Muza’ya doğru dönerek söyledi.
“Ancak işim çok da şiirsel değil benim. Köy öğretmeniyim ben. Botanik ve biyoloji alanından besleniyorum, nesir demek mümkün bir başka deyişle.”
Anna İvanovna kapıyı kapatmaya varıp “Kapıyı neden kapatmıyorsunuz, kapı açık duruyor içeriyi duman doldurdu!” dedi beklenmedik bir anda. Ancak iki kızın önünde duran yabancı delikanlıyı fark etti ve uzağa doğru çekildi. Yine de delikanlı yaşlı kadının elinde yağlanmış, katılaşmış, islenmiş önlüğünü de onun elindeki puslanmış lapa kaşığını da gördü. Delikanlı dudağını hafiften büktü, ama gülmedi.
“Bu sizin kiminiz oluyor?”
Muza kızarıverdi.
“Öylesine bir yaşlı kadın, dairenin sahibi. Annı Yıvannı diyoruz biz ona.”
Konuşmadan oturan Salambi “Çok iyi biri.” diye ekledi.
Delikanlı konuşmanın bittiğini anladı ve kızlarla hızlıca vedalaştı. Onun böyle beklenmedik bir anda gideceğini hiçbiri düşünmemişti.
“Af edersiniz, sokakta arkadaşlarım bekliyor. Böyle çabuk ayrıldığım için üzgünüm. Af edersiniz, pardon. Tekrar görüşüp konuşacağımızı umuyorum. Benim buraya gelmem gerekir.”
“Güle güle.”
Kapının önünde tekrar Anna İvanovna’nın sesi duyuldu.
“Çok çabuk ayrılıyorsunuz, neden biraz oturmadınız? Lapa yemeye gelin! Yulaf lapası. Doktorlar çok faydalı diyorlar.
Muza küçük kupasıyla masaya vurdu.
“Eh sen yaşlı kadın! Gerçekten de hep böyle iyi insanların yanında ayıp ediyorsun! Evi dumanla doldurdun, soğan kokusu da cabası öff! Kursaksız ördek gibi, sürekli yiyor, sürekli yiyor, karnının derisi nasıl dayanıyor onun acaba? Karnı çatlayacak gibi olduğundan hışırdıyordur o.”
Keyfi kaçan kız değişiverdi.
“Oy Salambi! Nasıl delikanlılar varmış! Kültür… Eğitim… Şair! Fransız yağmurluğu, şapka, hepsi de Avrupa’dan. Modern! Gördün mü ellerini uzatmadan önce ak mendille sildi. Eh! Sen hiç gülmedin, Salambi. Oy, aklım başımdan gitti!” dedi Muza birden ayna önüne vararak. “Namusunu nereye koyacaksın! Böyle yakışıklı delikanlı önünde ben… Bak, Salambi, benim saçım… Arkası tamamen dağıldı mı ne, tüylenip duruyor… Neden söylemedin? Oy ne ayıp! Oy, gerçekten ayıp!”
Salambi “Ben fark etmedim.” dedi ve ilk defa gülüverdi.
Dışarıdaki odada kahkahalarla gülme, uğultu duyuldu.
Mutfaktan yaşlı kadın “Uuuuu, çocuklarım geldiler! Çay içmeye gelin!” diye davet etti.
Odaya iki Nina ile birlikte Petya Kazakov girdi.
“Selam, Salambi!” dedi girer girmez elini uzatarak, sonra da Muza’ya doğru döndü. “O, Muza! Lyubimova, elbette… Şair demiş ki,
Kan oynuyor benim yüreğimde her an
Muzalarla sevgiden.”
Kazakov ziraat enstitüsünde Büyük Nina ile birlikte okuyordu, Solovyev ile ikisi de eskiden beri arkadaşlardı, birbirlerinden hiç ayrılmıyorlardı. Cephede yaralanan delikanlı