Çuvaş Kızı Salambi. Aleksandır Artemyev
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Çuvaş Kızı Salambi - Aleksandır Artemyev страница 6
Salambi okuyup bitirdi ve derin bir nefes aldı, elbisesinin kırışıkları açıldı, yakasının aralığından teninin beyazlığı göründü. Kız doğruldu, kalın örgüsünü arkasına doğru attı, ağır örgü belden aşağı doğru düştü.
“Ne kadar da endamlı!” diye düşündü Kolya, ancak onun sıcak yüreğini o anda buz gibi eliyle tutup sıktı.
Salambi “Daşa, ben sizin yanınıza büyük leğen almaya gelmiştim.” dedi. O, Taruş tarafına hızla döndü, kalın örgüsü tekrar ahenkle sallandı.
Hepsi de sessizdi. Sadece ocak ardındaki çenesi düşük cırcır böceği cırlak sesiyle yürek parçalıyordu.
Hiçbir zaman canı sıkılmayan Pavıl “Bu cırcır böceğini de durdurmak için ocak ardına kirpi tutup koymak gerek.” diye alaycı bir şekilde söyledi. Yine de gülen olmadı.
Salambi Şambulkin’e hızlıca baktı ve sözlerini sadece Taruş işitecek şekilde söyledi. Ancak kapı yanındaki Kol-ya sessizce ne söylendiğini anladı.
“Çocuğa banyo yaptıracağım diyordum.” dedi kız.
Bardağa ne kadar su döküldüğünü bilmek mümkün değil, sonuncu büyük damladan o dolup taşar. İnsanın yüreği de böyledir. Onun ne kadar sıkıntıya dayandığı belli değildir, ancak bir defa dolunca daha fazla dayanamaz.
Kolya ruhunun daralmasıyla bütün köye duyuracak şekilde haykırası geldi. O dişlerini sıktı. Salambi’nin çizmesinin gıcırdaması ona kardeşinin askere gideceği gün kırılan arabanın kirişlerinin gıcırdamasını hatırlattı. Mavi elbisesinin eteğinin dalgalanması da ayrılırken Valeriy’in elindeki mavi mendilin dalgalanmasını hatırlattı.
Dolmak üzere olan bardağa son damla damladı şimdi. Kolya Salambi’nin çıkıp gittiğini de gençlerin dağıldığını da fark etmedi.
Pavıl “Kolya!” dedi.
Kolya başını kaldırdı.
“Ne?”
“Ne oldu sana, seferden gelmiş asker gibi, oturduğun yerde deliriyor musun? Uyuyup kızlardan geri kalıyorsun ya! Bak bak, hemen çıkıp gittiler.”
Evde sadece iki delikanlı kalmıştı. Taruş ile Maruş birbirleriyle bir şeyler fısıldaşıp Vihtır’la bilip bilmeden satranç oynuyorlar. Diğeri taş heykel gibi katılaşmış, hiçbir şey söylemiyor.
“Ben şimdi gidemiyorum, çiftliğe gidip çeki düzen vereyim. İdare diyorsun ha, sen bilirsin. Vihtır da şimdi gidemez, bizim onunla konuşmamız gerekenler var. Sen, Kolya, akordeonunu yanında alıp git, senin yolun uzak. Gece yolu akordeonsuz sıkıcı, sen bilirsin. Akordeonla sefer de kolay.” dedi Pavıl. Çiftliğe gideyim diyen kendi kaputunu çıkarıp koydu…
Kolya Maruş’un keyiflendiğini, Taruş’un telaşlandığını fark etti, ancak bu sevincin, bu telaşın sebebini bilemedi. Bu sebep neydi, iki dost kız at vermeye giderken aralarında gizli bir konuşma oldu.
Maruş ahırdan dönerken korkmuş gibi “Biliyor musun Taruş, yengem bana ne dedi?” diye fısıldadı.
“Ne dedi?”
“Salambi buzağı bakmak için tekrar çiftliğe girmek istiyor dedi.”
“Okumayı bırakıp gelmiş mi o?”
“Evet, küçük çocuğu varken nasıl okuyacak? Onu evlenmeden çocuk doğurduğu için enstitüden atmışlar.”
“Atıldığını duymamıştım?”
“Yengem senin önünde bilerek söylemedi, sen dönünce bana gizlice söyledi. Atmışlar dedi. Bu nedenle şimdi yolda gelirken çiftlikte çalışmak istiyormuş gibi konuştu.”
“Çiftlik de şimdi eskisi gibi değil, neden kötü yere gelip girmek ister ki? Savaştan önceki gibidir diye mi düşünüyor burada?”
“Onun ne düşündüğünü biliyor musun? Yolda yengeme çiftlikteki işleri sormuş. Yengem ‘Bu yıl çok kötü, göze görünenler az.’ dedim dedi yengem. ‘Olsun yine de çiftliğe girerdim, alıştığım iş.’ diye söylemiş Salambi.”
Taruş arkadaşının bozulduğunu fark etmeden “Girecekse girsin, onunla çalışmak güzel, keyifli kız o.” dedi. Onun sözleri Maruş’u kudurttu.
“İşte ne kadar ahmaksın sen Taruş! Bana dost diyorsun bir de! Birlikte çalışırken onunla zıtlaştığınızı unuttun mu yoksa? Ne kadar ayıp etti o zaman, kendisi öne çıktı bizi arkada bıraktı. Ne kadar mesaimiz azalmıştı.”
“Azimle çalıştı, bize de yardım etmedi değil.”
Maruş onun bitirmesine izin vermedi.
“Demek ki yine bizim iş günümüz azalacak mı?”
Taruş dostunun bu fikrine katılamadı.
“Mesai” Mesaimiz artınca çok mu zenginleştik? Kime ne fayda oldu o mesaiden? Kâğıda yazıldı sadece. Tahılı da parası da. Tavuğun yiyebileceği kadar bile yok.
“Minimumu doldurmalı mı? Bunun dışında harman yerini de bölüp alırlar. Bir de bizim çalıştıklarımız boşa gitmez mi? Ne desen de çiftlikte çalışıyoruz, süt ve yağ çevresinde, uğraşıyoruz. Ne olsa da sudan kuru çıkamazsın.”
“Güzel konuş ha Maruş. Biz kolhozu soymaya gelmedik. Burada gece gündüz çiftlikte, gübre çevresinde uğraşıyoruz.”
“İşte ben bunun hakkında bir söz de söylemedim mi? Ben bir şeyden bahsediyorum sen başka şeyden. Sen nasıl düşünemezsin? Salambi işe girecek olsa doğrudan yirmi yirmi beş buzağı bakmaya başlasa bizden daha iyi olacağını bilmez misin? Tekrar onun gözüne bakıp yaşa, işte dinle.”
Taruş dostunun sözlerini kabul etmeyerek “Bizden çok okudu, enstitüde de hayvancılık uzmanlığı okuyor.” demeye başladı.
Sıkılan Maruş yüreğe işleyecek sözler etti.
“Körsün sen! Salambi’nin ne için çabaladığını görmezsin. Pavıl’ın yerine müdür olarak gelmek istiyor. ‘Şambulkin içki müptelası olup çiftlikteki işleri kötüye götürdü diyorlar doğru mu?’ diye sormuş yengemden. Pavıl’ı sıradan bir kişiye çevirmek istiyor. Yüksekokulda okuyan biri bizimle birlikte kötü bir işle sıkıntı çeker mi? Git oradan! Bir de söyleyeyim, o seni az mı ağlattı? Pavıl’ın onun yanına