Mansfield Park. Джейн Остин
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Mansfield Park - Джейн Остин страница 11
“Sanırım olmuşumdur. Ancak bu yaptığınız hiç adil değil. Ne yapmaya çalıştığınızın farkındayım. Beni ve Miss Anderson’ı alaya alıyorsunuz.”
“Hiç de değil! Miss Anderson kim? Kimden söz ettiğinizi bilmiyorum. Bu konuda hiçbir fikrim yok. Ancak anlatırsanız memnuniyetle alaya alabilirim.”
“Çok başarılısınız ama o kadar kolay kanmam. Bir genç kızın değişimini anlatırken Miss Anderson’ı tasvir ediyordunuz. Çok net, hataya yer bırakmayacak şekilde resmettiniz. Buna eminim. Baker Caddesi’nde yaşayan Miss Anderson… Daha geçen gün onları konuşuyorduk. Edmund, Charles Anderson’dan bahsetmişimdir. Her şey aynen bu hanımefendinin anlattığı gibi gerçekleşti. Anderson beni iki yıl önce ailesiyle tanıştırdığında kız kardeşi henüz sosyeteye girmemişti. O dönemde ne yaptıysam ağzından bir çift laf alamamıştım. Bir sabah, bir saat boyunca oturup Anderson’ı beklemiştim. Odada benden başka, kız kardeşi ve iki küçük kız daha vardı. Mürebbiyeleri ya hastaydı ya da evden kaçmışı. Annesi ise elinde birtakım kâğıtlarla girip çıkıyordu. Kız onca zaman benimle tek kelime konuşmadı. Hatta kafasını kaldırıp bakmadı bile. Dudaklarını büzdü, acayip bir havayla kafasını başka yana çevirdi! Kızı sonraki on iki ay boyunca görmedim. Sonraki görüşümde artık sosyeteye girmişti. Mrs. Holford’ın evinde karşılaşmıştık. Başta çıkartamamıştım, fakat yanıma gelerek daha önce tanıştığımızı söylemiş ve gözlerini dikip bakmaya, gülüp anlatmaya başlamıştı. Ne yana bakacağımı şaşırmıştım. Salondakilerin alay konusu olmuştum. Anlaşılan Miss Crawford da duymuş bu hikâyeyi.”
“Çok hoş bir hikâye… Hayatın gerçeğini yansıtıyor. Böyleleri çok var. Anneler maalesef kızlarını yetiştirme konusunda henüz doğru yolu bulabilmiş değil. Hata nerede bilemiyorum. İnsanlara doğru yolu göstermek haddim değil ancak insanların bu konuda yanıldığına sıklıkla şahit oluyorum.”
Mr. Bertram kibar bir şekilde, “Davranışlarıyla bir kadının nasıl olması gerektiğini tüm dünyaya sergileyenler…” dedi, “İnsanlara doğru yolu gösterme konusunda çok şey yapmış sayılır.”
“Hatanın nerede olduğu apaçık ortada.” dedi Edmund, ağabeyi kadar kibar olmayan bir tavırla, “Bu tür kızlar kötü yetiştiriliyor! En başından itibaren yanlış şeyler öğreniyorlar. Tek amaçları hava atmak… Sosyeteye kabul edilmeden önce de sonra da davranışlarında tevazudan eser yok.”
“Bilemiyorum…” diye cevapladı Miss Crawford tereddüt ederek, “Bu konuda size katılamayacağım. Bu, meselenin en önemsiz yanlarından biri… Sosyeteye takdim edilmemiş kızların kendilerine takdim edilmiş havası vermesi, onlar gibi serbest davranması çok daha beter. Böylelerine çok denk geldim. Bence en beteri bu… Mide bulandırıcı!”
“Evet, gerçekten de rahatsız edici bir durum.” dedi Mr. Bertram, “İnsanı yoldan çıkarıyor. Kişi ne yapacağını bilemiyor. Çok güzel bir şekilde tarif ettiğiniz bağcıklı bone ve ağırbaşlı hava, bu kadar güzel anlatılamazdı doğrusu, karşınızdakinden ne beklemeniz ve nasıl davranmanız gerektiği konusunda size bir fikir veriyor. Geçen yıl bu yüzden başım az kalsın belaya giriyordu. Geçen yıl eylül ayında, Batı Hint Adaları’ndan dönüşümün hemen ardından bir arkadaşımla birlikte Ramsgate’e gitmiştim. Arkadaşım Sneyd’in… Sana Sneyd’den söz etmiştim değil mi Edmund? Babası, annesi ve kız kardeşleri oradaydı. Hepsiyle ilk kez tanışacaktım. Albion Meydanı’na gittiğimizde dışarıda olduklarını öğrendik. Mrs. Sneyd’i, kızlarını ve birkaç tanıdıklarını rıhtımda bulduk. Reverans yaparak yanlarına gittim. Mrs. Sneyd’in çevresini erkekler sarmıştı. Ben de kızlarından birinin yanında yürümeye başladım. Eve kadar birlikte yürüdük. Elimden geldiğince kibar davranıyordum. Genç kız da oldukça rahattı. Konuşmaya ve dinlemeye hazır bir havası vardı. Korkunç bir hata yapmakta olduğum aklımın ucundan bile geçmemişti doğrusu. İki kız da birbirine benziyordu. İkisi de iyi giyimliydi. İkisinin de başında tüllü şapka, elinde şemsiye vardı. Ancak bir süre sonra, yanımdaki kızın henüz sosyeteye takdim edilmemiş olduğunu öğrendim. Ablası bu duruma epey sinirlenmişti. Meğer Miss Augusta’nın sosyeteye takdimine daha altı ay varmış. Bu nedenle de benimle konuşması hataymış. Miss Sneyd’in beni asla affetmeyeceğine eminim.”
“Doğrusu kötü olmuş! Zavallı Miss Sneyd! Kız kardeşim yok, ancak genç kızın neler hissettiğini tahmin edebiliyorum. O yaşlarda görmezden gelinmek epey can sıkıcı olmalı. Bence bu tamamen annenin suçu… Miss Augusta’nın mürebbiyesinin yanında olması gerekirdi. Böyle yarım yamalak işlerin sonunun kötü olacağı baştan bellidir. Biz konumuza dönelim. Anlatın bakalım, Miss Price balolara katılıyor mu? Ablamın evine yemeğe gelmişti. Başka yerlere de sizinle geliyor mu?”
“Hayır.” diye cevapladı Edmund, “Daha önce bir baloya katıldığını sanmıyorum. Annem pek dışarı çıkmaz. Mrs. Grant haricinde bir yere yemeğe de gitmez. Fanny de evde annemle birlikte kalır.”
“O hâlde mesele anlaşıldı. Miss Price henüz sosyeteye takdim edilmemiş.”
6
Mr. Bertram at yarışlarına gitmişti. Miss Crawford, onun yokluğunu hissedeceğini düşünüyordu. İki ailenin artık gündelik hâle gelen buluşmalarında gözü Mr. Bertram’ı arayacak, onu özlemeye başladığını hissedecekti. Mr. Bertram’ın gidişinden kısa süre sonra Mansfield Park’ta yenilen bir akşam yemeğinde, masanın ucunda kendisine ayrılan yere oturmuştu. Masanın başında, evin reisinin sandalyesinde başka birini gördüğü zaman içini bir hüzün kaplayacağından emindi. Çok sıkıcı bir yemek olacağı kesindi. Ağabeyinin aksine Edmund anlatacak bir şey bulamayacaktı. Çorba servisi ruhsuz bir şekilde yapılacak, şaraplar gülüşmeden, şakalaşmadan içilecek, geyik eti dilimlenirken kimsenin aklına eski avlar hakkında hoş fıkralar, “bir arkadaş” hakkında eğlenceli hikâyeler gelmeyecekti. Şu an için tek eğlencesi, masanın öteki ucunda oturan, Crawford kardeşlerin Mansfield’a gelişinin ardından konaktaki akşam yemeklerine ilk kez katılan Mr. Rushworth’ü gözlemlemekti. Mr. Rushworth, yakınlarda oturan bir arkadaşını ziyaretten dönmüştü. Arkadaşı bahçesini bir peyzaj mimarına düzenletmişti. Bu iş aklına yatmış, kendi bahçesini de aynı şekilde düzenlemeye karar vermişti. Bu konuya dair anlatacak başka da bir şeyi yoktu. Oysa aynı şeyleri oturma odasında zaten konuşmuşlardı. Yemek odasında tekrar ısıtılıp servis ediliyordu. Mr. Rushworth’ün tek amacı Miss Bertram’ın ilgisini çekebilmek ve bu konudaki düşüncesini öğrenebilmekti. Mr. Rushworth’ü küçümser tavırlarla oturan Miss Bertram’ın hâlinden, konuya pek ilgi duymadığı anlaşılıyordu. Bir yandan da Sotherton Court’tan söz edilmesi hoşuna gidiyor, bu yüzden de Mr. Rushworth’ün yüzüne gülüyordu.
Mr.