Oliver Twist`in Maceraları. Чарльз Диккенс
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Oliver Twist`in Maceraları - Чарльз Диккенс страница 24
Pek nazik ve kötü durumda bulunan bu küçük beylerin tavr-ı hareketinin sırf felsefi tabiatı hakkında delil göstermek zorunda olsam (bu hikâyenin yukarısında da anlatıldığı gibi) bu delili, küçük beylerin, genel dikkat Oliver’ın üstünde toplandığı zaman takipten vazgeçmelerinde bulurdum; vazgeçip de en kestirme yoldan eve yollanışlarında. Her ne kadar ünlü, âlim, hakim kimselerin, herhangi büyük bir neticeye varmak için, kestirme yolu seçtiğini iddia edecek değilsem de sarhoşların, muazzam bir fikir akımının baskısı altında başvurmaya meyyal olduğu gibi, onların tuttukları yol, türlü dolambaçlı yollarla ve istidlalci tereddütleri ile mesafeyi elden geldiği kadar uzaklaştırmak olduğundan, kendilerine tesir etmesi muhtemel olması tahmin edilecek herhangi bir mümkün ama beklenmedik duruma karşı büyük bilgi ve basiret göstermek için teorilerini ispata çalışırken birçok güçlü feylesofların şaşmaz âdetidir bu. Böylece büyük bir hakkı ispat etmek için birazcık hataya düşebilirsiniz; neticenin haklı çıkarabileceği her türlü çareye başvurabilirsiniz; bu arada hakkın miktarı ya da hatanın miktarı ya da ikisinin arasındaki fark kendine has vakıanın bitarafane açık ve anlayışlı görüşüyle tayin edilip halledilmesi için tamamen o ilgili feylesofa bırakılmıştır.
İki çocuk, pek karışık, dar sokak ve avlular labirentinden büyük hızla koşup geçtikten sonra ancak alçak ve karanlık bir kemerin altında durmaya cesaret edebildiler. Konuşabilecek, nefes alabilecek duruma gelinceye dek orada kaldıktan sonra, Bates Efendi bir neşe ve zevk çığlığı attı; derken zapt edilmesi mümkün olmayan bir kahkaha tufanı içinde kendini bir kapı önü merdivenine atıp sevinç içinde yuvarlandı.
“Ne oluyor?” diye sordu Düzenbaz.
“Ha, ha, ha!” diye gürlüyordu Charley Bates.
“Gürültü etme!” diye çıkıştı Düzenbaz, kuşkuyla bakınarak. “Paçayı ele vermek mi istiyorsun sersem?”
“Ne yapayım, elimde değil.” dedi Charley. “Elimde değil! Tabanları yağlaması, köşeleri hızla dönüşü, direklere çarpışı, derken kendisi de direklerin ta kendileri gibi demirden yapılmış gibi koşusuna devam etmesi, gözümün önüne geliyor, bir de beni düşün, mendil cebimde, arkasından türkü söylemem! Ha, ha, ha!”
Bates Efendi’nin canlı hayali, sahneyi, gözü önünde pek renklendiriyordu. Katıla katıla güldükten sonra, merdivenlerde yeniden yuvarlanarak eskisinden daha da gürültüyle gülmeye bağladı.
“Fagin ne diyecek şimdi?” dedi Düzenbaz, dostunun nefes nefese kalmasından istifade edip.
“Ne diyebilir ki?” dedi Charley Bates.
“Ne mi diyebilir?” dedi Düzenbaz.
“Elbette ne diyebilir ki?” dedi Charley, sonra birden kalakaldı. Düzenbaz’ın tavrı ciddiydi çünkü. “Ne der, dersin?”
Mr. Dawkins, bir iki dakika ıslık çaldı; derken şapkasını çıkararak başını kaşıdı ve üç kere salladı.
“Ne demek istiyorsun?” dedi Charley.
Entelektüel yüz ifadesine hafif bir istihza katarak alaylı bir hava çıkardı Düzenbaz.
Bu izah ediciydi ama tatmin edici değildi. Bates Efendi böyle görüyordu, yine tekrarladı:
“Ne demek istiyorsun?”
Düzenbaz cevap vermedi; şapkasını yeniden başına koyarak ve uzun kuyruklu paltosunun eteklerini koltuğunun altında toplayarak, diliyle avurdunu şişirdi; sonra burnuna yarım düzine kadar manalı manalı vurarak topuğu üstünde dönüp sinsi sinsi avludan aşağı yürümeye başladı. Bates Efendi düşünceli bir edayla arkasından gitti.
Bu muhaverenin vukusundan birkaç dakika sonraki çıtırdayan merdivenler üstündeki ayak gürültüsü; sol elinde küçük bir ekmek somunu ve domuz beyni sucuğu, sağ elinde bir çakı -nihalenin üstünde de kalaylı bir tencere vardı- ocağın başında oturan, neşeli yaşlı beyi, yerinden kaldırdı. Dönünce, soluk yüzünde alçakça bir gülümseme göründü, kalın kızıl kaşlarının altından keskin gözlerle bakarak kapıya doğru eğilip, dinledi.
“O da ne?” diye mırıldandı Yahudi; yüzünün çizgileri değişti. “Yalnız ikisi geliyor, üçüncüsü nerede peki? Başları belaya mı girdi yoksa, hey!”
Ayak sesleri yaklaştı, sahanlığa kadar geldi. Kapı hafifçe açıldı. Düzenbaz’la Charley Bates girip arkalarında kapıyı kapadılar.
BÖLÜM 13
ZEKİ OKURLARIMIZA YENİ ŞAHSİYETLER VE BU ŞAHSİYETLERLE İLGİLİ HOŞ HADİSELER
“Oliver nerede?” dedi Yahudi, tehdit dolu bir bakışla yerinden kalkarak. “Çocuk nerede?”
Küçük hırsızlar, dehşet içindeki öğretmenlerine bakıyorlardı; bir yandan da kuşkulu kuşkulu göz atıyorlardı birbirlerine. Ama cevap filan vermediler.
“Çocuk ne oldu?” dedi Yahudi, Düzenbaz’ı yakasından yakalayıp korkunç lanetler yağdırarak. “Konuş, yoksa boğarım seni!”
Mr. Fagin öyle ciddi görünüyordu ki, Charley Bates, her zaman olduğu gibi, suya sabuna dokunmamak istediğinden, boğulma sırası kendine gelebileceği için diz çöküp yüksek sesle usturuplu bir inleme çıkardı. Kızgın bir boğanın çıkarabileceği bir sesle konuşan borazanın çıkarabileceği bir ses karışımı gibi bir şey.
“Konuşacak mısın sen?” diye gürleyip duruyordu Yahudi; Düzenbaz’ı öyle bir sarsıyordu ki, koca paltosu içinde durabilmesi mucizeydi doğrusu.
“Aynasızlar yakaladı, işte o kadar!” dedi Düzenbaz. “Bıraksana be!” derken koca paltosu içinden sıyrılıverip paltoyu Yahudi’nin elinde bıraktı, derken çatalı kavradığı gibi, neşeli yaşlı beye saldırdı; çatal adamın yeleğine sürünerek geçti; değecek olsaydı, kolayca yerine konamayacak, epey bir miktar neşe dışarı çıkarmış olurdu.
Zayıf, nahif görünüşünden beklenmeyecek büyük bir çeviklikle Yahudi geri sıçrayarak tehlikeyi bertaraf etti ve bira testisini yakalayıp mütecavizin başına fırlatmak istedi. Ama tam o sırada, Charley Bates pek korkunç bir ulumayla dikkati çektiğinden testi bu küçük beye doğru fırlatıldı.
“Bu da ne?” dedi derinden bir ses. “Hangi şeytan attı bunu? İyi ki yüzüme birayı yedim, testi gelecek olsaydı, canına okurdum alimallah. İnsanların yüzüne su yerine bira atacak kadar zengin, yağmacı, gürültücü Yahudi’den başka kim olabilir. Ne var Fagin? Atkımı berbat ettin. Pis mahluk, efendinden utanmıyormuş gibi ne diye orada duruyorsun, haydi içeri bakayım.” Bu sözleri homurdanan adam, otuz beş yaşlarında, enine boyuna bir adamdı; kadife