Bedii Terbiye - Estetik Eğitimi. İbrahim Alâettin Gövsa
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Bedii Terbiye - Estetik Eğitimi - İbrahim Alâettin Gövsa страница 5
Halkı beşikten mezara kadar güzelliklerle muhat bulunduran avamil-i muhitiyenin birdenbire tahakkukunu istemek şüphesiz muhali beklemek olur. Ve bizde, muhit-i umumiyenin bu noksanını yine en çok mekteplerden başlamak suretiyle tashih ve telafiye çalışmaktan başka çare yoktur zannederim.
Bedii terbiye noksanının, yüksek zevklerden mahrumiyetin nasıl bir noksan-ı saadet olduğunu ve bu eksiklikle insanın zekâsı ve seciyye-i ahlakiyesinin de müteessir olacağı kanaatini Darwin, kendi hayatını yazarken teessüfle anlatıyor. Darwin’in bu satırlarını William James, terbiye hakkındaki musahabelerinde itiyadın kuvvetine misal olarak zikretmiş, mevzumuza yani bedii terbiye lüzumuna temas ettiği için naklediyorum: “On üç ve takip eden yaşlarımdayken her nevi manzumelerden pek ziyade haz alırdım ve mektepli saffetiyle Shakespeare’i bilhassa onun tarihî piyeslerini lezzetle okurdum. Resim ve musiki için de büyük bir haz duyardım. Hâlbuki senelerden beri artık bir satır şiire bile tahammül edemiyorum. Son zamanlarda Shakespeare okuyayım dedim fakat kabil-i müsamaha olmayacak derecede can sıkıcı buldum ve âdeta müteneffir oldum. Bunun gibi tablolara ve musikiye karşı olan merakımı da gaip ettim. Bana öyle geliyor ki benim fikrim artık birçok hadisattan dolayı umumi kanunlar istinbatı için müsait bir makine hâline girmiştir ve dimağımın daha müteâlî zevklere dair olan kısmı ben farkına varmaksızın dumura uğramıştır. Eğer hayatıma yeniden başlamak mümkün olsaydı haftada hiç olmazsa bir defa bazı manzumeler okumayı ve biraz musiki dinlemeyi bir kaide ittihaz ederdim. Belki bu suretle hareket ederek bugün dumura uğrayan dimağımın o kısmını hayatdar olarak muhafaza kabil olurdu. O yüksek zevkleri gaip etmek bir ziyâyı saadettir. Tabiatımızın heyecanlı kısmını zayıflatmak suretiyle bu ziyâ mümkündür ki zekâyı ve bilhassa seciye-i ahlakiyeyi de rahnedar etsin.
5
Mektepte Sanat ve Zevk; Avrupa’daki Hareketler; Mektep Binaları; Haricî Tezyinat ve Bahçe – Dâhilî Tezyinat – Mektep Eşya ve Levazımı – Mükafât Kâğıtlarında Zarafet
Mektebin dâhil ve haricini zevk-i selîm üzerinde mesut izler bırakacak surette tanzim ve tezyin etmek için yapılan ve yapılması mümkün olan mesai ve tedabirden bahsedelim:
Çocukluk hatıralarını neşreden müellifler arasında mektep muhitinden duydukları nefret ve istikrahı söyleyenler; içinde okudukları binaların, haricî ve dâhilî cazibesizliklerini; kalın duvarlarını, zinetsiz demir parmaklıklarını, boş avlularını, ratip ve müzlim teneffüshanelerini şikâyetle anlatanlar; onları birer mahbes hâlinde tasvir edenler pek çoktur.
Gerek bu şikâyetlerin hasıl ettiği aksi tesir ile gerek millî ve umumi harsın, irfanın mektepden itibaren i’lâsı endişesiyle Avrupa’nın her tarafında zevk ve sanatın mekteplere idhâline çalışan birçok heyetler teşekkül etti.
Mektepte sanatı terviç eden harekâtın ilk defa Almanya’dan doğduğunu söylüyorlar. Orada bedii terbiye hususundaki şahsi teşebbüsler, nihayet Hamburg’da muallimlerden müteşekkil mühim bir cemiyeti vücuda getiriyor. Muhtelif vesait için dokuz şubeye ayrılmış olan bu cemiyet muntazaman verdiği konferanslar ve konserlerden maada vasıta-i neşr-i efkâr olmak üzere aylık bir mecmuaya da sahip bulunuyor. Bu kabîl muallim cemiyetlerine mukabil Almanya’nın bazı şehirlerinde “hayat-ı etfalde sanat” unvanıyla ebeveynden müteşekkil cemiyetler de var ki en mühimi Berlin’de olup 1901’de bu nam ile bir sergi küşâd etmiştir. Bu sergi “Mektep Yuvasının Tezyini”, “Mekteplerin Resimleri”, “Resimli Kitaplar” isimleriyle üç kısmı muhtevi imiş. Almanya’nın bütün irfan merkezleri ya bu kabîl cemiyetleriyle yahut mektep tezyinatı için mühim meblağlar tahsis eden belediyeleriyle bu maksadı terviç ediyorlar.
Fransa’da mektebi çiçeklerle donatarak cazip, şevk-âlûd bir yuva hâline getirmek fikri on altıncı asırda Montaigne tarafından bile söylenmiş olmakla faaliyet hususunda birincilik yine diğer memleketlerde kalmıştır. Mamafih münferit ve dağınık teşebbüslerin neticesinde reisicumhurun himayesi ve ayandan Mösyö Couiba’nın riyasetiyle en büyük sanatkârlardan müteşekkil ve “Mektepte Sanat” unvanıyla 1907 Şubatı’nda bir cemiyet-i milliye tesis etti. Gayesi, “Çocuğa tabiat ve sanatı sevdirmek, mektebi onun için daha cazip bir hâle koyarak zevkin teşkiline ve binnetice gençlikte terbiye-i ahlakiye ve ictimaiyenin tenmiyesine çalışmaktır.”
İngiltere’de 1883 senesinden beri “Mektep İçin Sanat” ismiyle mevcut olan heyet Londra mekteplerinin ihtiyac-ı sanatını temine çalışmaktadır. Bundan maada Fransa’dakine müşabih ayrıca bir heyet de teşkil etmiştir. İngiltere’de, bilhassa Amerika’da mektep saraylarının salon ve koridorları; heykeller, tablolar, her nevi güzellikler ile tezyin edilmek üzere ancak o memleketler için mutasavver olacak surette azîm meblağlar sarf ediliyor.
Hollanda, İsviçre ve Belçika gibi Avrupa’nın en küçük medeniyet ocaklarında bu husustaki gayret istisgar olunamayacak derecede mühimdir. İsviçre’nin birer inci gibi mini mini ve temiz şehirlerinde iptidai mektepleri ufacık saraylar hâlindedir. Çoğunun şayan-ı dikkat ve telkinkâr tarz-ı mimarileri var. Hemen hepsi pencerelerinde çiçekleri, bahçelerinde yeşillikleri köşelerinden ve sütunlarından tırmanan zarif yapraklı nebatlarıyla birer mesut yuva manzarası arz ederler. Şayan-ı dikkattir ki mektep binalarının tecdidine iptidai mekteplerinden başlanmış ve merhum muallimin mecmuasının bir nüshasında mucib-i şikâyet ve hiciv olan Cenevre’deki eski bir lise tarzında tali müesseseler bu tertipte sona bırakılmıştır. “Muallim” mecmuasının 1332 senesinde intişar eden nüshalarından birinde İsviçre’deki bazı ziyaret ve tahassüsatını yazan bu muhterem zair, Cenevre’deki iptidai mekteplerini yahut yeni inşa edilen kız lisesini de ziyaret etmeli ve bunlardan bahsetmeliydi çünkü bize teselli verecek nadir ve fena misalleri aramaktan ziyade ibret bahşedecek iyi ve mebzul delilleri görmeye muhtacız.
Belçika’nın da mektep hayatında sanatı terviç hususundaki teşebbüsatı Fransa’ya meşk-i taklit olacak derecede feyyaz idi.
Sanayi-i nefîsenin vatanı olmasına rağmen bu hususta geri kalan İtalya’da ve nihayet İspanya’da ve Rusya’da bile mekteplerde sanatın tervîci için yeni yeni teşebbüsler zuhur etmektedir.
Bizim için en şayan-ı ibret, komşumuz Bulgaristan’ın da bu meselede şayan-ı tadat faaliyetler göstermiş olmasıdır. Resim muallimi Mösyö Palaşev isminde bir zat, terbiye-i bediiyenin Sofya’da ilk teşebbüskârı olmak ve büyük ressamların tablolarını mektepler için kabil-i tedarik seriler hâlinde neşretmekle beraber “Gençlik Tabloları” unvanıyla bir kitap da telif eylemiştir.
Bizde tedrisat hususunda yapılan inkılabat esnasında ya da mektep bina ve levazımının tecdidi sırasında bedii endişenin bir mevkî tutmuş bulunduğunu zannetmiyorum.
Programlardaki resim, musiki, inşad, el işleri ve terbiye-i bedeniye gibi derslerin bu husustaki hissesi -zannederim- tertip ve tedris edenlerin ekseriyetince gayri meş’ûrdur.
Meselenin ehemmiyetini ve diğer teabir ile birlikte yürümek hususundaki lüzum ve imkânı tekrar etmektense bizde tatbik edilemeyecek tedabirden bahsetmek daha müfît olur.
Evvel emirde mektep binası, Alelıtlak muhteşem mektep binaları yapılmasını istemek şüphesiz hülyakâr bir temenni olur. Fakat idaresinde zevk endişesi de hâkim olursa en gayri müsait binalar da mümkün mertebe