Zodyak Karşısında. Percy Greg
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Zodyak Karşısında - Percy Greg страница 23
Vatandaşlarının motivasyonlarını ve davranışlarını öyle mükemmel bir soğukkanlılıkla, öylesine samimi ve öfkeden yoksun biçimde açıklamıştı ki hafifçe terlemeye başladığımı hissetmiştim ve alaycı bir şekilde ona cevap verdim “Kendi ifadeleriyle imkânsız görünen yabancıların katledilmesi elbette aranızda tamamen bir sorun teşkil ediyorsa, müdahalenizin sebebini anlayabiliyorum, ancak sizin ve ailenizin bana göstermiş olduğu tavırlar, tanıştığım herkesten ruhsal olarak taban tabana zıttı.”
“Ben öyle davranmadım.” diye cevapladı. “Bu gezegenin diğer yaratıkları arasında alışkanlık hâline gelmiş olan davranış biçimi nasılsa, ben de o şekilde hareket ettim; ama neden ve nasıl onlardan farklı olduğumu açıklamam pek iyi olmayabilir. Size bu noktada, neden bir anlamda bir mahkûm olarak tutulduğunuzu açıklamak benim için çok daha önemlidir. Komşularım, genel yasalardan bağımsız olarak bazı nedenlerden dolayı benim ciddi anlamda yanlış yapmamdan korkuyorlar. Benim ya da evimin içindeyken onların size herhangi bir şekilde müdahale etmelerinin, hayatınızı tehlikeye atmalarının imkânı olmayacaktır. Ancak binalarımızın dışına yalnız başına çıkacak olursanız, gerek boğucu gerekse yıkıcı bir hayvanın saldırısına uğrayabilir ve sonunda muhtemelen onların başarılı olmasına sebebiyet verebilirsiniz. Bu nedenle, insanlığınız ve yasalarımızı koruma hakkı sorusu, kendisine gönderilen kişiler tarafından karar verilene kadar, sizden güvenliği sağlanan sınırların ötesine tek başınıza gitmemenizi rica ediyorum ve bu istekte, şimdiye kadarki performansınızı göz önünde bulundurduğum gibi sadece kendi huzurunuz için böyle hareket etmeniz gerektiğini söylüyorum.” Durup gülümseyerek konuşmasına devam etti. “Irkımızla ilişkinizi otopsi masası ve laboratuvar testlerinde araştırmamıza olanak tanımanız için bize fırsat vermenizi bekliyorum.”
“Ama hikâyem açıklanamaz görünen her şeyi açıkladı; neden bana inanılmadı ki? Mars’a ait olmadığımı anlayacakları kesindi; yine de etten kemikten oluşan bir varlığım ve bu nedenle başka bir gezegenden gelmiş olduğum açıkça ortada, sonuç olarak uzayın bir sakini olamayacağıma göre.”
“İmkânsızlıklar üzerine mantık yürütmüyoruz.” diye yanıtladı dostum. “Bizlerin çok sayıda tanığın yalan söylemesinin, çok sayıda kişinin duyularının kandırılmasının, bir mucizenin gerçekleşmesi gerektiğinden daha muhtemel olduğuna dair inançlarımız var ve bir mucize derken, burada kastedilen doğa yasalarının kesintiye uğraması ya da ihlal edilmesi değil.”
“Dünyevi şüphecilerden biri de.” diyerek ona katıldım. “Aynı şeyi söylemişti ve olasılıklar biliminin ustaları da onun iddiasını desteklemişlerdi. Ama bir mucizenin gerçekleşebilmesi için yalnızca bilinen değil, tüm doğa kanunlarının ihlal edilmesi gerekir, peki tüm bu kanunları öğrenene kadar, neyin mucize olduğunu nasıl söyleyebilirsin ki? Demirin bir mıknatısla kaldırılmasına ilk defa tanık olan birisine göre -sanırım bunun için sizlerin de burada tıpkı Dünya’da olduğu gibi demir ve yük taşlarınız var- benim tıpkı mıknatıs yoluyla hareket eden şeyle bağlantılı olan bir güç tarafından gerçekleştirmiş olduğum uzay yolculuğum şimdi olduğu gibi yer çekimi yasasının tam bir ihlali olarak görünmüştür.”
“Filozoflarımız.” diye cevapladı. “Muhtemelen doğal yasalar ve kuvvetler konusunda bilinmesi gereken neredeyse her şeyi bildikleri kanaatindedirler ve inkâr edilemez şekilde, aldanma ya da yanılsamadan insan duyularını sorumlu tutmaktadırlar.”
“Eğer.” dedim. “Göz yanılmasına yatkın olan duyular dışında hiçbir şey bilmiyorsanız, ne duyularınıza güvenebilirsiniz ne de kendi varlığınıza ve çevrenizdeki her şeye inanabilirsiniz. Bununla birlikte, esas olarak göz yanılmasının sınırları olduğunu da biliyoruz. Düsturunuz doğrudan ve pratik olarak her ne olursa olsun, Mars’a ait olmadığım ve başka bir dünyadan gelemeyeceğim için burada olmadığım ve aslında var olmadığım sonucuna götürür. Elbette ki bir göz yanılmasını ateşleyip bir hayaletin peşinden koşmak mantıksız olacaktır! Peki ama bir gerçek, imkânsızlığının tam ve cevapsız çürütülmesi değil midir?”
“Tanıklık ettiğim birçok gerçek.” diye yanıtladı. “Bu dünyadaki imkânsızlıkları kanıtlıyor ve şayet onlara komşularım tanıklık etmiş olsaydı, onların ya sahtekârlık ya da yanılsama olduğunu ileri sürerlerdi.”
“O zaman.” dedim öfkeli bir şekilde. “Çıkarımlarını kendileri adına tercih ettikleri gerçeklerden gerçeklere, mantıksal çıkarımlarını ise kendi duyularından elde ettikleri kanıtlara göre tercih etmelidirler. Bununla birlikte, eğer bu kanıtın kesinliğe ihtiyacı olursa o zaman hiçbir zincir bu durumun en zayıf noktasından daha güçlü olamayacağına göre, çıkarımlar iki şekilde belirsiz hale gelecektir; birincisi, bunların mantıklı olarak bildirilen gerçeklerden çıkarılmış olmasıdır, ikincisi ise mantıkta her zaman bir kusur oluşması mümkündür.”
“Bunu dışarıda sakın söyleme.” diye yanıtladı gülümseyerek. “Burada bilimin yanılmazlığından şüphe etmeye kesinlikle izin verilmez, şayet herhangi biri, bilimin imkânsız olduğunu söylediği bir hikâyeyi ısrarla onaylama girişiminde bulunacak olursa (tıpkı senin uzayda yolculuğun gibi), halkın dinî vecibelerinin kurbanı olmaktan kurtulsa bile, bir akıl hastanesinde ömür boyu hapis yaşamaktan daha beter bir duruma düşmekten kurtulamaz.”
“Öyle olursa da senin yasalarının koruması altına girme şansımın çok az olmasından korkuyorum çünkü görenlerin hakkımdaki izlenimi her ne olursa olsun, beni kesinlikle mevcut olmayan birisi olarak göreceklerdir; böylece ne bir hiçlik yasal bir yanlışın konusu olacaktır ne de yasal bir tazminat hakkı ortaya çıkacaktır.”
“Tam da öyle.” diye yanıtladı. “Olmayanı yok etmek için herhangi bir ihtiyaç veya herhangi bir hak olabilir mi? Bu alternatif, bildiğim kadarıyla sizden veya yaşamayı umabileceğimizden daha uzun süre boyunca Adalet Mahkememizi meşgul edebilir. Sorduğum şey, bunlar