Çırpınan Sular, Uyuyan Hatıralar. Mükerrem Kâmil Su
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Çırpınan Sular, Uyuyan Hatıralar - Mükerrem Kâmil Su страница 10
Sonra, “Biz de baloda nelerden bahsediyoruz.” diye güldü. “Bunları konuşacak o kadar çok zamanımız var ki… Bu gece gülenler, içenler, dans edenler, kısaca hayatın tadını çıkaranlarla alakadar olmak daha doğru.”
Afet güldü:
“Biz hayatın tadını çıkaramayanlar grubuna dâhil miyiz ki?” diye sitemle arkadaşının yüzüne baktı.
“Lakin bunu pek senin için söylememiştim yavrum.”
“Sen, yaradılışta biraz fazlaca melankoliye müstait bir kadınsın Nahide. Fakat yavaş yavaş seni değiştireceğim.”
Sonsuz bir sevgi ile deminden beri Nahide’nin yüzüne bakan Sermet’in içi titredi. Değişmesin. Hiç ama hiç değişmesin. Onu böyle daima muğlak, kapalı, bir uçurum gibi mühlik ve erişilmez bir mahluk gibi uzak görmek isterim! diye içinden söylendi.
Nahide, ağır bir tangoya başlayan cazın ahengine ruhunu vererek artık etrafındakilerle meşgul görünmüyordu. Afet, kocası ile dansa kalkmıştı. Mahir, Oya ile dans ediyordu. Nahide’nin babası eski arkadaşlarından biri ile büfede kalmıştı. Bu suretle onlar baş başa bulunuyorlardı. Genç kadın sükûtu dağıtmak için “Ne güzel müzik.” dedi. “Ne derin bir tango. Bu kadar manalı parçalara bu dekor kâfi gelmiyor. İnsan, etrafını nihayetsiz bir boşluk sarsın, uçsun, çok, pek çok uzaklara çekilip gitsin istiyor.”
Sermet, kendisinin de şaştığı bir cesaretle “Demin insanları çarpan, ölüme sürükleyen, hastalık gibi yere vuran aşkları tercih ettiğinizi söylemiştiniz. Sorabilir miyim niçin?” diye sordu.
Nahide biraz kızardı. O tahrik edici sesi ile “Lakin romanlarda diye işaret etmiştim, değil mi?” dedi.
“Romanlar da hayattan alınmış şeyler, cemiyete ait örnekler değil mi hanımefendi?”
“Pek hepsi değil Sermet Bey. Mamafih benim de söylediğim şey bir hayli romantikti ya…”
Sermet azarlanmış bir çocuk utancı ile önüne baktı. Genç kadın, karşısında renkten renge giren, yüzüne bakarken solan, konuşurken titreyen bu çok toy gencin kırılmasını istemiyordu:
“Baloda söylenen sözlerin üstünde pek durulmaz, değil mi?” dedi. “Kalabalık, bozuk hava, içki, müzik ve nihayet karmakarışık renk, koku ve tipler insanı âdeta sersem ediyor.”
“Biliyor musunuz siz bu gece, daha kapıdan girdiğiniz dakikada bana Anna Karenin’i hatırlatmıştınız. Tuhaf tesadüf. Sözleriniz de ona intikal etti. Voronski ile tanıştığı, pek tanıştığı demeyelim de nasıl söyleyeyim, Voronski’yi çıldırttığı gece böyle, sizin gibi siyahlar giymişti.”
Bunu söyledikten sonra gayriihtiyari gözleri, genç bir subayın kolunda dönen, pembeli kıza ilişti. Zeki kadın onun ne düşündüğünü, kafasında nasıl bir ölçü yaptığını derhâl fark etti. İçinden Kiti de pembe giymişti, diye düşündü.
“Ben Anna gibi tehlikeli bir kadın değilim ki Sermet Bey. O bir yıldırım gibi çarpıyor, bir güneş gibi gözleri kamaştırıyordu.”
“Tolstoy eğer bu harikulade kadını hayalinde yarattı ise bu gece bu salonda bulunmuş olsaydı ‘İşte kahramanım!’ diyecekti.”
“Yok canım!” diye Nahide yine güldü. Yanlarına gelen Afet’e “Çok dans ediyorsun.” dedi.
“Senin yerine de yavrum.”
“Teşekkür ederim. Lakin daha fazla yanımda oturmanı tercih ederim de…”
Sermet vurulmuşa döndü. Mahir, Oya’yı büfeye götürdüğü için masaya dönmemişti.
Kalkmak, kaçmak istiyordu. Manasız konuşması ile Nahide’yi sıkmış, hatta belki de sinirlendirmişti. Salonun dans için epey daralan pistinde neşeli bir grup kadril için hazırlanıyordu.
Afet, “Buna bayılırım doğrusu.” dedi. “Ama karşıdan bakmaya…”
Sermet ayağa kalktı. Kırık bir sesle müsaade istedi. Birkaç dakika evvel kendisini yedi kat yerin dibine geçiren kadın nazlı bir gülüşle elini uzattı:
“Şüphesiz baloyu terk etmeyeceksiniz. Yine masamıza bekleriz Sermet Bey.”
“Sizi sıkmamayı tercih ederim hanımefendi. Bir fen adamının, daha doğrusu benim gibi konuşmayı bile tam manasıyla beceremeyen bir insanın, edebiyat münakaşalarına girişmesi ne gülünç. Bunu ancak şimdi fark edebiliyorum.”
Nahide elini çekmeden “Rica ederim!” dedi.
Sonra söyleyeceği şeyi söylememeyi tercih ederek elini çekti:
“Güle güle beyefendi.”
Sermet uzaklaşır uzaklaşmaz Afet kati bir sesle “Bu çocuk seni seviyor.” dedi. “Bu çocuk senin için çıldırıyor.”
Nahide siyah bir gül demeti hâlinde göz alan biçimli başını sarsarak “Yine başladın.” dedi. “Sana kalırsa bana tutulan âşıklarımın sayısı sayılmaz olacak.”
“Sayılır mı sayılmaz mı onu bilmem ama bu çocuk senin için deli oluyor. O rengindeki değişme ne öyle!.. O bakışlar, o manalı sözler… Edebiyat münakaşasından bahsediyordu. Nedir o?”
Nahide güldü. Söylememek istiyordu. Afet zeki bakışlarını arkadaşının gözlerine daldırdı:
“İlk defa benden bir şey saklamak istiyorsun Nahide… Yoksa sen de ona karşı zayıf mısın?”
“Oo, oo!” diye itiraz etti. “O, benim için daima toy bir çocuktur. O kadar genç, o kadar tecrübesiz ki…”
“Sevmemek için bunlar kâfi mazeretler değil.”
“Bilirsin ki ben sevgimi nihayetsiz bir titizlikle ancak kalbime layık olan bir adam için saklıyorum. Beni yakından tanıyan, hislerimi, isteklerimi, heyecanlarımı, ne uzatıyorum, her şeyimi tam manasıyla bilen sen, nasıl ihtimal verebiliyorsun ki bu basit çocuğu sevebilirim.”
“Hiç belli olmaz yavrum.” diye Afet tekrar etti. “Aşk bir rüya gibidir. Uyuduğumuz zaman nasıl irademiz haricinde binbir tabii güzellik yahut korkunç uçurumlar içinde yaşar, sever, sevilir, güler, ağlar, ölür, öldürürsek aşkın pençesine de yine böyle, irademizin haricinde düşeriz. Bir an olur ki nasıl ve ne zaman sevdiğimizi kendimiz bile tayin edemeyiz.”
“Yook yavrum, yok. Herhâlde hareketleri bu kadar alelade, bu kadar basit bir genci beğenecek, sevecek değilim.”
“Ama onun tarafından sevilmek de seni sinirlendirmeyecek sanıyorum.”
“Hangi kadın vardır ki, kendisine perestişle bakan gözlerin karşısında bir an haz duymamış olsun. Sevmeden sevilmek, gerçi hoş bir şey değildir. Fakat menfaatsiz sevilmek, ümit vermeden, müsamaha göstermeden bir erkek tarafından huşu ile, yüksek duygularla benimsenmek güzel