Çırpınan Sular, Uyuyan Hatıralar. Mükerrem Kâmil Su
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Çırpınan Sular, Uyuyan Hatıralar - Mükerrem Kâmil Su страница 3
Onu düşünmemek, bir gecenin rüyasını bir daha tekrarlamamak üzere unutmak lazımdı. Kurtuluş ümidiyle, beğendiği, karşılarında zaman zaman zaafa kapıldığı üç genç kızı gözlerinin önüne getirdi. Fakat ne yazık ki onlar da yaldızı, boyası dökülmüş, soluk birer resim çerçevesi hâlinde manasızlaşmışlardı. Nasıl olup da onları cana yakın bulduğunu, bir gün onlardan herhangi biri ile hissî bir anlaşma yoluna sapacağını ve bir yuva kurabileceğini düşündüğüne şaşıyordu. Hiç uyumadan sabahı buldu. İşine gittiği zaman yine kafası onunla meşguldü.
Dosyaların, imzalanacak kâğıtların yığını içinde bocalanırken telefonun zili öttü. Arkadaşı Mahir, bu gece Bay Rasim’le Reyhanlarda buluşacağını haber veriyordu. “Gelemem, imkânı yok, başım ağrıyor, kırıklığım var.” gibi sözlerle bu çağrıyı reddetmeye çalışırken birden elektriklenmiş gibi yerinde sarsıldı:
“Biliyor musun? Nahide Hanımefendi senin kim olduğunu sordu.”
“Kime?”
“Bana.”
“Ya?!”
“Pek şaştın. Fakat hak veririm dostum. Çünkü onun gibi bir kadının alakasını çekmek, gökten yıldızları yere indirmek gibi bir şeydir.”
Boğazına bir yumru takıldı. Artık karşılık veremiyordu. Kulakları uğulduyor, gözlerinden ateş böcekleri gibi parıltılı bir şeyler uçuyordu. Bu, haddizatında, belki de gayet basit bir tecessüsten ibaretti. Fakat bütün bir gece bir tek kadını, o bir tek meçhul kadını düşüne düşüne asabı gerilen genç adama bu alaka, aklı hayali durduracak bir şeymiş gibi geldi.
Akşamüstü evine döndüğü zaman yüreğinde tatlı bir çarpıntı vardı. Onu tekrar görmek, bir kere daha gözlerinin yangınında eriyip kül olmak, ona buruk bir haz, bambaşka bir zevk verecekti.
Fakat onu görmedi. Gecenin çok geç saatine kadar kapılarda kalan bakışları, en küçük seslerle çırpınan yüreği, boşuna bekledi.
Sevilen, beklenilen, arzulanan birini bekleyip de bulmamak ne fecidir. Onu görmek ümidini kaybettikten sonra artık hiçbir şeyle oyalanmanın imkânı yoktur. Kendisini toplantıdan toplantıya sürükleyen arkadaşının kolunda boş sokaklara dalınca ince bir isyanla ürperdi:
“Artık bu gezintilere son vermek istiyorum Mahir. Bıktım. Gece yarılarına kadar uykusuz, sigara dumanı, kahkaha, espri, dedikodu ve ne bileyim, bir sürü seremoni içinde bocalamaktan bıktım. Artık evime çekilmek, gündüzleri daha salim bir kafayla çalışmak, geceleri de bol bol okumak istiyorum.”
“Seni anlıyorum. Ve bu isyanın sebebini de keşfediyorum dostum!”
“Ne demek istiyorsun?”
“Anladığın şeyi.”
“Ben bir şey anlayamıyorum.”
“Açayım öyleyse… Deli gönlünün yine dizgine vurulmaz bir hâle geldiğini söylemek istiyorum.”
“Yanılıyorsun.”
“Zannetmem.” “Görürüz.”
“Evet, görürüz ileride… Fakat dikkat et! Sen de yanarsın…”
“Demek yananlar o kadar çok?!”
“Evet, bir araya gelseler bir hayli yer işgal ederler.”
“Kim bu kadın?”
“Bayan Nahide!”
“İsmini sormadım.”
“İsmini söylemek kâfidir. Ateş, kan, aşk ve ızdırap arkasından gelir.”
“Tehlikeli bir şey desene?..”
“Fark etmedin mi sanki?..”
“Evet, haklısın ama ben bu hissi yenmeye çalışacağım. Gerçi ben alımlı bir kadını görür görmez benimser gibi olan, onun herhangi bir şeyi için aylarca hayal kuran bir adamım. Fakat artık çocukluk, çılgınlık, gençlik çağı geçti. Daldan dala atlamak yasak. Uzakta yaşayan, daima sevilen kadından gizli kalan, öyle çocukça hisler ve hevesler, talebelik hatıraları arasına karıştı artık. Bundan sonra çok temkinli hareket etmek lazım geldiğini anlıyorum.”
Mahir güldü.
“Yok, eğlenme. Dün geceki tesadüf, hayatta rastladığım hadiselerin hiçbiri ile kabili kıyas değildir. Hem, benim maymun iştahlı bir adam olduğumu söylersin ama kime benden kötülük geldi? Bir beğendiğim, sevdiğimi sandığım, gece gündüz rüyasını gördüğüm kadınların hangisi gönlümün deliliklerinden haber aldı?
Hiçbir gün bu çılgın heveslerim, bu çocukça tasavvurlarım dudağa düştü mü? Fakat şimdi öyle değil. Hiç öyle değil!.. Bu defa bambaşka bir ruh hâleti içindeyim. Müthiş bir buhrana kapıldım, ateşe doğru koştuğumun farkındayım. Çünkü ben görür görmez tutuluşun, bir bakışta âşık olmanın normal bir şey olmadığına herkesten fazla inananlardanım. Göreceksin, mantıkla bu davanın içinden çıkabileceğim.”
“Bunu çok isterim Sermet! Fakat bilmem muvaffak olacak mısın? Aşk öyle bir kudrettir ki, mantığa, iradeye yol vermez, her şeye basıp geçer. Düşünce uçurumuyla karşılaşan bir hissin esasen köklü bir şey olduğuna inanılmaz.”
“Onu tanımıyorum, şeklinden başka hiçbir şeyini bilmiyorum.
Belki ruhu harikulade mükemmel belki de korkunç, iğrenç bir şey!
Onu tanımaya kalkışmadan uzaklaşmak bence en kestirme yoldur.”
“Bence de öyle.”
“Şu hâlde beni mazur göreceksin, artık onunla karşılaşmak ihtimali bulunan toplantıların hiçbirinde bulunmayacağım.”
“İtikâfa çekileceksin demek?”
“Lazım değil mi?”
“Eh, orası ancak senin bileceğin iş dostum!”
“Macera, belki güzel bir şey, fakat benim harcım değil. Ben kalbimi verdiğim insanı mutlak hayatımda da görmek isterim, niye gülüyorsun?”
“Bana saray maceralarını hatırlattın Sermet. Henüz çok gençsin, şimdiye kadar hayalinden ve kalbinden gelip geçen kadınları bu dileğine bağlamaya kalkışsaydın onları nerelere sığdırırdın diye düşündüm.”
“…”
“Saraylara, hatta belki de şehirlere sığmayacaklardı.”
“Ne