Devrilen Kazan -Bir Yeniçeri Ocağı Romanı-. M. Turhan Tan
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Devrilen Kazan -Bir Yeniçeri Ocağı Romanı- - M. Turhan Tan страница 30
48
Bektaşiliğe hurufilik de derin surette karışmıştır. Aşkname, Hakikatname, Mahşername, Hidayetname gibi hurufiliğe ait kitaplarda tekâmül etmemiş vicdanları kaba bir anthropomorphisme’e sürükleyen bu gibi telkinler çoktur. (y.n.)
49
Yeniçerilerin padişahları mühimsemediklerini belirten ilk hadise olmak itibarıyla kısaca anlatalım: İkinci Selim tahta çıktığı vakit ocaklıya bahşiş vermekte tereddüt göstermişti. Babasının cenazesiyle beraber Belgrad’dan İstanbul’a gelip de şehre girince yeniçeriler saflarını sıklaştırarak, onun yürümesine engel olmuşlardı. Beyazıt Meydanı’nda vezirlerden Pertev Paşa ileri geçerek, safları yürütmek ve zemheri soğuğu altında sıkıntıdan terleyip duran padişaha yol açmak istedi. Yeniçeriler “Bre mastibacak fitne. Biz senin kölen miyiz!” diye bağırdılar ve bir harbi darbesiyle onu attan düşürdüler, biraz sonra boy gösterip “Yoldaşlar, ayıptır!” demek isteyen Kaptan Piyale Paşa’yı da “Yıkıl be züğürt gemici!” diye attan yıktılar, bir hamam külhanına sığınmak zorunda bıraktılar. Nihayet Sultan Selim, aczini anladı, yeniçerilerin dileklerini yerine getirdi. (y.n.)
50
Genç Osman, isyan başlayınca, ağa kapısına iltica etmişti. Yeniçeriler, ağayı parçalayarak, kendisini oradan aldılar, adi bir beygire bindirdiler. İlkin kışlalarına, sonra Yedikule’ye götürdüler. Sırtında sade bir entari vardı. Başı açıktı. Yolda “Canım Osman Çelebi. Meyhane basıp yeniçeri yakalamak, onları denize atmak hoş muydu?” diye kendisiyle eğleniyorlardı. Bu arada Altıncıoğlu denilen biri de “Ne yumuşak etin var!” sözüyle baldırlarını sıkmıştı. (y.n.)
51
Sadrazam Hafız Paşa’nın ve on yedi saray adamının idamını isteyerek kazan kaldıran ocaklılar, o sırada henüz pek genç olan Dördüncü Murat’ı ayak divanına çıkarmışlar ve etrafını sararak “Ya istediklerimizi verirsin yoksa iş başkalaşır!” dedikleri gibi bir aralık yumruklarını sıkarak üzerine de hücum etmişlerdi. (y.n.)
52
Meş’ur: Şuurlu. Kendini bilen. (e.n.)
53
Beliye: Felaket, keder, tasa. (e.n.)
54
Astar, ocaklı kavuklarından birinin adıdır. Buna “nefer kalafatı” denir ve astar adı da verilmesinin sebebi kavuğun üstüne açık kahverenginde bir astar sarılmasıdır. Bu astar, toplu iğnelerle kavuğa tutturulurdu. (y.n.)
55
Suriş: Karışıklık, kargaşalık.(e.n.)
56
Teşviş etmek: Karıştırmak, karmakarışık etmek, bulandırma. (e.n.)
57
Taaffün: Kokuşma. (e.n.)
58
İkinci Mahmut’un tahta çıkışı, malum olduğu üzere, tesadüfidir. Alemdar Mustafa Paşa, tahttan indirilmiş olan Üçüncü Selim’i gene padişah yapmak istiyordu ve bu maksatla saraya girmişti. O sırada tahtı işgal eden Dördüncü Mustafa, mahpus tutulan Selim’i öldürttü. Veliaht Mahmut’u da öldürtecekti. Muvaffak olamadı ve Mahmut, Alemdar’ın emriyle tahta çıktı. Pek az bir zaman sonra yeniçeriler Alemdar’ı intihara mecbur edip de saraya saldırınca Mahmut, bir dolaba saklanmış olan kardeşi Mustafa’yı yakalattı, anasının gözü önünde yorgan ipiyle boğdurttu. Yoksa yeniçeriler onu atıp yerine gene Mustafa’yı çıkaracaklardı. (y.n.)
59
Beht: Şaşkınlık. (e.n.)
60
Rükudet: Durgunluk, durulma. (e.n.)
61
Kavsikuzah: Gökkuşağı. (e.n.)
62
Ayin-i cem, Bektaşi tarikatında olanların -kaçsız, göçsüz- yaptıkları içkili, danslı toplantılara denilirdi. Bu ayin için en çok kış geceleri seçilirdi. Ayinden önce “gözcü” adı verilen canlar paçaları sıvarlar, mıntıkalarını tarassut altında bulundururlardı. Gece olunca köy, oba veya mahalle halkı, yani ikrarı alınmış Bektaşiler toplantı yerine giderlerdi. Ayine erkekle kadın müsavi haklarla girerlerdi. Yani üstünlük ve ayrılık gayrılık yoktu. Baba, yüksekçe bir mindere oturmuş bulunduğu hâlde cemaati beklerdi. Onun oturuşu da muayyen bir şekilde olurdu. Yani ellerini dizlerine dayar, koltuklarını açardı.
Ayin yerine girecek olanlar kapının önünde dururlar, boyun keserlerdi ve baba destur ettikten sonra içeri girerek babanın avucunun içini öperler, geri geri çekilirler ve gene onun desturuyla oturabilirlerdi.
Ayinlerde “yasacı” denilen bir adam bulunurdu. Onun vazifesi sakileri, raksa ve semaya çıkacak olanları ayırmak, taşkınlık edenleri terbiyeye davet etmek, yüksek sesle konuşanları susturmaktı. Kadınlar ancak babanın ve yasacının emriyle sakilik yapıp semaya kalkabilirlerdi. Sakiler ilkin dem tablasının kenarına ellerini koyup boyun keserlerdi, sonra dönüp herkese dem sunarlardı.
Ayin-i cemlerin sonunda yemek yiyenler, gülbanka çekilirdi. Evlenmeyen erkeklerin ve kadınların ayinlere girmeleri caiz değildi. (e.n.)
63
Dem tablası: İçine içki veya şerbet bardaklarının konduğu, derinliksiz düz kap. (e.n.)
64
Beyhuş: Aklı başından gitmiş. (e.n.)
65
Sakaf: Çatı, dam. (e.n.)