İsfahan'a Doğru. Пьер Лоти

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу İsfahan'a Doğru - Пьер Лоти страница 5

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
İsfahan'a Doğru - Пьер Лоти

Скачать книгу

yüzünde olmadığı hissinden veyahut dünyanın sonu geldiği dehşet ve korkusundan kendini kurtaramaz..

      İki günden beri içinde yürüdüğümüz eğri büğrü çöl şimdi tepemizden bakan bu dağların eteğine kadar bir yokuş takip ediyor. Bulunduğumuz noktadan çölün beyaz renkte yayılması bize nazaran zaten yukarıdan aşağıya doğrudur. Korkunç gök üzerinde soluk rengiyle çöl sonsuz uzanıyor ve uzaktaki iki üç vaha onun üzerinde çok yeşil, Çin sulu boya resimlerindeki gibiçiğ yeşil renkli lekeler bırakıyor. Ne kadar harap olursa olsun veda edeceğimiz bu çöl önümüzde dikilen ve kara bulutlar altında kendilerine nüfuz edilmesini istemez gibi tehdit karışık ve hafi esrarı havi duran bu kayalara nispetle bize daha kolay ve daha garip bir şekilde iyi görünüyor!

      Kan rengindeki güneş kursunun ovaların ufku arkasında kaybolduğu saatte birdenbire önümüzde, Şeddi İran’ın iki, üç yüz metre yüksekliğinde amudî duvarları arasında bir büyük yarık açılıyor.

      Oraya giriyoruz. Ansızın üzerimize eğilmiş kayalardan bir akşam karanlığı düşüyor, sanki birdenbire bir örtüye sarılmış gibiyiz. Sessizlik ve çınlama kükürt kokusu ile beraber artıyor. Ve önce görülmeyen yıldızlar, fırtına bulutlarının henüz erişmediği yüksek aydınlığından sanki hep birden yanmış ve bir kuyunun dibinden görülüyormuş gibi derhâl zuhur ediyor.

      Gece oluncaya kadar bir saat müddet bin zahmetle, bu dehşetler memleketinde ve taşlar kasırgasında ilerliyoruz, daima aynı yarığı ve dağın derin kanatlarında dolaşık ve nihayetsiz bir geçit gibi açılmakta devam eden aynı uçurumu takip ediyoruz. Hendekler ve yığıntılar var; dik yokuşlar, sonra birdenbire uçurumlu ve dönerek inişler… Bütün bunların ortasında asırlardan beri kervanlar geçerek belirsiz yollar kazmış ki hayvanlarımız karanlığa rağmen izini kaybetmiyorlar. Ara sıra isimler çağrılıyor ve Daliki süvarileri ve biz de dâhil olarak mevcutlar sayılıyor. Sıralar sıkıştırılıyor ve nefes almak için duruluyor.

      Etrafın karanlığı içinde yer altından suların gürültüsü, sellerin gürlemesi ve şelalelerin düştüğü işitiliyor.

      Her taraftan sıcak taş yığınları ile çevresi kuşatılmış bu boğazlarda bir hamam, bir fırın havası var, kükürt madenlerinin kokusunu teneffüs ederek bazen boğulanlar oluyor. Daha tehlikeli geçitler var ki orada granit safhalarından masa biçiminde yarı gömülü taşlar sıralanmış ve aralarında kalan dar ve derin çukurlara bir katırın ayağı kazara girecek olursa, tuzağa tutulmuş gibi kalıyor. İşte bunların üstünden karanlıkta geçmek lazım. Ağır bir dere boyunca beyazımsı toprak üzerinde yürümek için bir saat istirahat… Uğursuz dere ki ne ağaç biliyor, ne saz ne ne çiçek… O ancak, gizli ve lanetli gibi sürünüyor, o kadar derin ki güneş asla oraya inmiyor. O bu saatte yüksek siyah tepelerin baş aşağı görünen hayalleri arasında dar bir gök parçası ve birkaç yıldız aksediyor.

      Ve şimdi işte önümüzde geçit kapanıyor, işte vadi üç dört yüz metre yüksekliğinde amudî bir duvarla bize tamamıyla kapanmış…

      Haydi bakalım, muhakkak yolumuzu şaşırmışız. Geldiğimiz gibi dönmekten başka çare yok. Benim kervanbaşım şüphesiz deli olmuş ki oraya tırmanmak istiyor ve atını ancak keçilerin çıkabileceği bir nevi merdivene sürüyor ve bunun yol olduğunu iddia ediyor!

      Burada benim üç süvari muhafızım kemali nezaketle selamlayarak benden izin aldılar. Daha uzağa gidemezlermiş, çünkü onların yerlerinin hududu burada bitiyormuş. Dünküler gibi bunların da beni bırakacaklarından şüphe ediyordum. Tehdit veya vaat hiç fayda etmiyor. Onlar bizi bırakarak dönüyorlar.

      Vakıa hatır ve hayale gelmeyen bu merdiven bizim yolumuz imiş: buna inanmak lazım. Çünkü herkes böyle söylüyor. Tepeye ve o yaklaşması imkânsız ve esrarengiz Şiraz’a yalnız bu yol varmış, daha üç gece mütemadi yürüyüşten sonra nihayet tepelerin serin ve sıhhi havası içinde belki dinlenebileceğiz. İşte Basra Körfezi’nden İsfahan’a giden büyük cadde!

      Seyahatler ve yollar hakkında biz Avrupalıların fikrinde bulunan aklıselim sahibi bir adama bir kaç at ve katırdan mürekkep bu küçük kafilenin böyle muazzam bir dağın dik duvarına asılmak ve tırmanmak teşebbüsünde bulunduğu gösterilecek olsa Sabbat için Brocken’e doğru yapılan hayali bir hücuma şahit olduğunu zannedecektir.

      Kemikleri kıran bu çıkış ve tırmanış iki meşakkatli saatten ziyade sürdü. Yalnız eyerde tutunabilmek için mütemadiyen jimnastik yapmak lazım ve bir de sevki tabii ve ihtiyat cihetleri fevkalade olan hayvanlarımız devamlı ayakta; ön ayaklarıyla karanlıkta araştırıyorlar, başlarından yukarı yokluyorlar. Sanki pençeleri varmış gibi asılmak için bir çıkıntı arıyorlar ve sonra bir yele hareketiyle kendilerini çekiyorlar. Ve böylece her dakika, bizi kazılan uçurumun üstünde daha ziyade yükseltiyor. Takip ettiğimiz dar yollar pek kısa dolambaçlı ve sert dönüşlü, olduklarından birimiz doğrudan doğruya ötekilerin üstünde ve hepimiz yalçın duvara yaslanmış bulunuyoruz. Şayet öndekilerden biri kurtulup da uçuruma düşecek olsa ötekilerini de beraber sürükleyecek ve bu suretle birçoğu birlikte düşecekler.

      Ayaklarımızın altından kopan ve aşağıdaki boşluk ne kadar ziyade derin ise o nispette uzun çığlar ve şelaleler şeklinde inen bütün bu çakıllar; taşları yırtan, kayan ve tekrar tutunan bütün bu demirli kunduralar umumi sükûnetler arasında büyük gürültü yapıyorlar. Eğer bu memlekette pusuya yatmış haydutlar varsa bizi çok uzaktan işitmiş olacaklar. Hayatı bana emniyet edilmiş olan Fransız hizmetkârımı hiç olmazsa önümde gördükçe atıyla beraber arkamda, aşağıdaki vadilere yuvarlanmadığından emin olmak için öne geçirdim. Bazen bir yük katırı sallanıyor ve düşüyor, o vakit adamlarımız büyük telaşla kaçışın diye haykırıyorlar: Eğer bayırda yuvarlanırken arkasındakileri de beraber götürürse o vakit çiğ bizden ve katırlarımızdan ve bütün hayvanlarımızdan teşekkül edecek.

      Bu yollar asırlarca müddet gece kervanları tarafından kazılmıştır ve izlerinden ayrılmak caiz değildir; bunlar o kadar dar ki iki taraftan sizi sıkıştıran ve dizlerinizi bereleyen kayalar arasında mahsur kalınmış gibidir. Bu müthiş merdivenin en ufak bir kenarı bile yoktur. O vakit bakmamak daha iyidir. Çünkü karanlık uçurumlar hemen ayaklarımızın dibinde açılıyorlar. Bu uçurumların dibi şimdi o kadar uzaktır ki tam boşIuk denebilir. Biz çıktıkça manzaralar yıldızların değişken ziyalarıyla şekillerini kaybediyorlar, değişiyorlar. Kenarları çökmüş geniş sırıklar, büsbütün eğilmiş ve geceleyin her an düşmek tehlikesi gösteren kayalar var. Zaman zaman ağır ve yakıcı havayı bir leş kokusu dolduruyor ve yerde bir ceset yolu kapıyor, evvelki kervanın atı veya katırı ki beli kırıldığından orada kalmış ve kokmuştur. Ya onu atlayıp geçmeli veya tehlikeli bir dolaşma yapmalı.

      İki saat eziyet çektikten sonra nihayet şark tarafında gökte bir aydınlık başladı, Allah’a şükür, ay doğacak ve bizi bu zulmetlerden kurtaracak.

      Ve birdenbire kendimizi yukarıda bularak kurtuluşumuzu ve ansızın serbest ve emin bir toprak üzerinde kavuşulan büyük sükûneti nasıl anlatmalı! Baş döndürücü uçurumlara düşmek tehlikesinden kurtulmak ve aynı zamanda kayalık vadilerin bunaltıcı havasından çıkarak nefis bir serinlikte daha saf bir hava teneffüs etmek! Ovadayız, bin iki yüz metre irtifada bir ova ve aşağıdaki çöl yerine şimdi çiçek açmış kırlar, buğday tarlaları ve iyi kokan otlar var. Yükselen ay bize her yerde haşhaş ve papatya çiçekleri gösteriyor. Geniş yollarla yumuşak toprak ve çimenler üzerinde

Скачать книгу