Odise. Гомер

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Odise - Гомер страница 17

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Odise - Гомер

Скачать книгу

veririm soylu armağan olarak. Güzel bir kadeh de veririm, böylece yaşadığın sürece ölümsüz tanrılara içki sunusu yaptığında beni hatırlarsın.”

      “Atreusoğlu!” diye cevap verdi Telemakhos. “Beni kalmam için zorlama fazla, seninle burada on iki ay daha kalmaktan memnun olurdum. Sohbetin öyle tatlı geldi ki, bir kere bile evimde anam babamla olsam diye düşünmedim; ama Pilos’ta bıraktığım tayfam çoktan sıkılmıştır ve sen beni onlardan alıkoyarsın. Bana vereceğin hediyenin bir tabak çanak parçası olmasını tercih ederim. Yanımda İthaka’ya götürmek için at alamam, kendi ahırını süslemesi için burada bırakacağım onları, zira senin krallığında bolca düzlük var, nilüferler serpilir ve çayır melikesi, buğday, arpa ve yulaf da ak ve yaygın başaklarıyla. İthaka’da ise ne açık alanlarımız var ne de yarış sahalarımız ve topraklarımız attan çok, keçi beslemeye müsait, ben de böyle severim onu. Hiçbir adamızın fazla düzlüğü yoktur, atlar için uygun olan ve hele İthaka’nın hiç yoktur.”

      Menelaos gülümsedi ve Telemakhos’un elini eline aldı. “Söylediğin şey, iyi bir aileden geldiğini gösteriyor.” dedi. “Bu değişikliği yapacağım senin için, gücüm yettiğinden; evimdeki en güzel ve değerli tabak çanak parçasını vereceğim sana. Hephaistos’un kendi elleriyle yaptığı bir karma kabını, saf gümüşten, kenarları ise altınla işlenmiş. Phaidimos, Sidon kralı vermişti onu bana, evime dönüş yolculuğumda ona yaptığım ziyarette. Onu sana vermek istiyorum hediye olarak.”

      Onlar böyle konuşurken, davetliler geliyordu durmadan kralın evine. Koyun ve şarap getiriyorlardı, karıları yanlarına almaları için ekmek yapmıştı, akşam yemeklerini hazırlamakla böyle meşguldüler meydanda.

      Bu sırada İthaka’da, talipler Odysseus’un evinin önünde diskler atıyorlar, nişan alıyorlardı mızraklarıyla ve eski küstah davranışlarını sergiliyorlardı. Antinoos ve Eurymakhos -ki bunlar elebaşları ve önde gelenleriydi- birlikte oturuyordu, Phroniusoğlu Noemon yanlarına gelip Antinoos’a şöyle söylediğinde:

      “Antinoos, Telemakhos’un Pilos’tan ne zaman döneceği hakkında bir fikrin var mı? Benim gemimi aldı; Elis’e gitmek istiyorum onunla. Orada on iki damızlık kısrağım var, yanlarında henüz koşulmamış bir yaşında katırlar var ve onlardan birini buraya getirip boyunduruğa koşmak istiyorum.”

      Bunu duyunca şaşırdılar, zira Telemakhos’un Neleus’un şehrine gitmediğine emindiler. Sadece çiftliklerde bir yerde, koyunlarla beraber veya domuz çobanı ile birlikte diye düşünmüşlerdi. Bunun üzerine Antionous şöyle dedi: “Ne zaman gitti? Bana doğruyu söyle, hangi delikanlıları aldı yanına? Dışarıdan adamlar mı yoksa kendi köleleri mi? Zira bunu da yapabilir. Şunu da söyle, gemini ona isteyerek mi verdin yoksa senin rızan olmadan mı aldı?”

      “Ona ödünç verdim.” diye cevap verdi Noemon. “Daha başka ne yapabilirdim, onun gibi bir adam zor durumda olduğunu ve ona yardım etmemi söylerse? Ona karşı gelemezdim. Onunla beraber gidenler, en iyi adamlarımız; Mentor’un da kaptan olarak gemiye bindiğini gördüm veya ona tıpatıp benzeyen bir tanrıydı o. Anlayamıyorum, zira Mentor’u burada kendim gördüm dün sabah; ama o zaman Pilos’a gitmek üzere yola çıkıyordu.”

      Sonra Neomon babasının evine geri döndü ama Antinoos ve Eurymakhos çok öfkelenmişti. Diğerlerine oyunları bırakmalarını, gelip onlarla oturmalarını söylediler. Geldiklerinde Eupeithesoğlu Antinoos öfkeyle konuştu. Yüreği hiddetle kararmıştı ve konuşurken gözlerinden alevler fışkırıyordu:

      “Vay canına, Telemakhos’un bu yolculuğu çok önemli bir mesele! Hiçbir şey yapmayacağına emindik ama bu genç adam bize rağmen gitmiş, hem de seçkin bir tayfayla. Başımıza bela getirecek, yetişkin bir adam olmadan alsın Zeus onu. Bana bir gemi bulun, yirmi adamla birlikte, İthaka ve Same arasındaki geçitte pusuya yatıp bekleyeceğim. O zaman pişman olur, babasından haber almak üzere yola çıktığı için.”

      İşte böyle konuştu ve diğerleri de söylediklerini alkışladı, sonra hepsi Odysseus’un evine girdiler.

      Penelope’nin taliplerin planladıklarını öğrenmesi uzun sürmedi; zira bir uşak, Medon, dış avlunun dışından duymuştu onları, komplolarını planlarlarken; bunun üzerine hanımına söylemeye gitti. Odasının eşiğini geçince Penelope şöyle dedi: “Medon, talipler neden gönderdiler seni buraya? Hizmetçilere efendilerinin işini bırakıp onlara akşam yemeği pişirmelerini söylemek için mi? Keşke bundan sonra ne kur yapsalar ne de yemek yeseler, ne burada ne de başka bir yerde, bu son olsa keşke, hepiniz oğlumun varını yoğunu tükettiğiniz için. Odysseus’un onlara ne kadar iyi davrandığını çocukken anlatmadı mı babanız size? Hiçbir zorbalık yapmadı, kimseye kötü bir şey söylemedi o. Krallar söyler durur bazen, bir adamı kayırır, diğerini sevmez; ama Odysseus kimseye hiçbir zaman haksızlık etmedi, bu da gösteriyor ki çok kötü kalpleriniz var ve bu dünyada şükretmek diye bir şey kalmamış.”

      Sonra Medon şöyle söyledi: “Efendim, keşke hepsi bu kadar olsaydı; ama şimdi çok daha korkunç bir şey planlıyorlar. Tanrı onların planlarını bozsun! Onlar Telemakhos’u öldürmeyi deneyecekler, Pilos ve Sparta’dan eve döndüğü sırada, babasından haber almak üzere gitmişti oraya.”

      Bunun üzerine Penelope’nin yüreği paramparça oldu ve uzun bir süre sessiz kaldı, gözleri yaşlarla doldu ve söyleyecek bir şey bulamadı. Sonunda şöyle söyledi: “Neden terk etti oğlum beni? Ne işi vardı da okyanuslarda deniz atları gibi uzun yolculuklar yapan gemilerle yolculuğa çıktı? Ardında ismini yaşatacak kimseyi bırakmadan ölmek mi istiyor?”

      “Bilmiyorum.” diye cevap verdi Medon. “Bir tanrı mı teşvik etti onu, yoksa kendi isteğiyle mi gitti, babasının ölü mü, diri ve eve dönüş yolunda mı olduğunu öğrenmek için.”

      Sonra tekrar indi aşağıya, Penelope’yi acılar içinde bırakarak. Evde oturacak çok koltuk vardı ama hiçbirine oturmayı istemiyordu Penelope’nin canı, yalnızca kendini yerlere atıyordu odasında ve ağlıyordu, bunun üzerine evdeki bütün hizmetçiler de genci de yaşlısı da etrafına toplandı ve ağlamaya başladı, ta ki sonunda acıyla kendinden geçerek bağırına kadar:

      “Sevgili dostlar, Tanrı beni, benim yaşımdaki ve ülkemdeki kadınlardan daha fazla dertle sınamaktan memnun. Önce cesur ve aslan yürekli kocamı kaybettim, göğün altındaki her türlü iyi özelliğe sahipti ve ismi yüceydi bütün Hellas ve Orta Argos’ta, şimdi de benim sevgili oğlum rüzgârların ve dalgaların merhametinde, ki bir kelime bile duymadım onun evden gidişi hakkında. Siz edepsizler, hiçbiriniz düşünmediniz beni yatağımdan kaldırmayı, hepiniz gittiğini çok iyi bildiğiniz hâlde! Eğer bu yolculuğa çıkacağını bilseydim o zaman vazgeçmek zorunda kalırdı, ne kadar isterse istesin veya ardında bir ölü bırakacaktı, birinden biri. Haydi şimdi biriniz gitsin ve yaşlı Dolios’u çağırsın, babam vermişti bana onu evlenirken ve bahçıvanlık yapıyor bana. Ona hemen gidip her şeyi Laertes’e anlatmasını buyurun, o belki bir plan bulur uyandırmak için merhametini, kendi soyunu ve Odysseus’un soyunu tüketmeye çalışan bu topluluğun.”

      Ardından sevgili yaşlı bakıcı Eurykleia şöyle dedi: “İster beni öldür efendim, ister evinde yaşamama izin ver, hangisini istersen; ama sana gerçeği dosdoğru söyleyeceğim. Bütün bunları biliyordum ben ve ona ekmek ve şarap gibi şeyleri de ben verdim, ama bana kutsal bir yemin ettirdi, sana on on iki gün hiçbir şey söylememem için sen sormadıkça veya gittiğini duymadıkça; zira ağlayarak güzelliğini bozmanı istemedi.

Скачать книгу