Boğulmamak İçin. Джордж Оруэлл
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Boğulmamak İçin - Джордж Оруэлл страница 4
Geçip giden evlerin ardından bakıyordum. Batı Bletchley’den gelen hat, yol boyu gecekondu mahallelerinden geçiyor; huzur verici, küçük arka bahçelerde kutulara sıkışmış çiçek parçaları, kadınların çamaşırları ve duvara asılı kuş kafeslerinin olduğu düz çatılar. Büyük siyah bombardıman uçağı, havada biraz sallandı ve göremeyeceğim kadar ileriye gitti. Sırtım motora dönük oturuyordum. Pazarlamacı adamlardan biri bir anlığına gözünü o yöne çevirdi. Ne düşündüğünü biliyordum. Bu konuda herkesin düşündüğü şey aynıydı. Bugünlerde böyle düşünmek için usta olmanıza gerek yok. Bir yıl içinde, iki yıl içinde, o şeylerden birini gördüğümüzde ne yapıyor oluruz acaba? Mahzene mi dalarız, çantalarımızı korkudan ıslatır mıyız?
Pazarlamacı herif Mail’i indirdi.
“Templegate’in -yarış atı- galibi öne geçti.” dedi.
Avukat kâtipleri, parasızlık ve karabiber hakkında bazı klişeler zırvalıyordu. Diğer reklamcı, yeleğinin cebinde hissettiği bükülmüş bir sigara çıkardı. Diğer cebini de yokladı ve bana doğru eğildi.
“Ateşin var mı şişko?”
Ceplerimi yokladım çakmak var mı diye. Dikkat ettiyseniz “şişko”, çok ilginç gerçekten. Birkaç dakikalığına bombaları bırakıp bu sabah banyoda incelediğim vücudumu düşünmeye başladım.
Tombul olduğum oldukça doğru hatta üst gövdem tam bir fıçı şeklinde. Ama ilginç olan, bence, sırf biraz tombulsun diye, neredeyse herkes, hiç tanımadığın biri bile dış görüntünle ilgili oldukça aşağılayıcı bir yorum içeren bir takma adla sana seslenmenin normal olabileceğini düşünüyor. Bir adamın kambur olduğunu veya şaşı ya da tavşan dudağı olduğunu varsayalım; ona bunları hatırlatacak bir takma adla seslenir misiniz? Ama şişman bir adam doğal olarak etiketlenir. İnsanların otomatik olarak sırtına tokat attığı ve kaburgalarını yumrukladığı bir tipim ve neredeyse hepsi bunlardan hoşlandığımı sanıyor. Pudley’deki Crown’un -iş için haftada bir kez oradan geçerim- barına, Seafoam Soap çalışanları için seyahat eden ancak Crown’un salon barında aşağı yukarı kalıcı olan, o salak Waters beni kaburgalarımdan dürtüp bu bardaki lanet aptalların asla bıkmadığı şakayı “Burada saf bir Hulk yatıyor, zavallı Tom Bowling!” yapmadan geçmez. Waters’ın eli çok ağır üstelik. Hepsi şişman bir adamın duyguları olmadığını düşünür.
Pazarlamacı herif, dişlerini kurcalamak için kibritimden bir tane daha aldı ve kutuyu bana fırlattı. Tren bir demir köprüden geçti. Aşağıda bir fırıncı minibüsü ve bir dizi çimento yüklü kamyon çarptı gözüme. Düşünüyordum da tuhaf olan, bir bakıma şişman erkekler konusunda haklı olmalarıydı. Şişman bir adamın, özellikle de doğuştan şişman olan bir adamın, yani çocukluktan itibaren, diğer erkekler gibi olmadığı bir gerçek. Hayatını farklı bir düzlemde geçirir bir tür komedi uçağı, yine de fuarlardaki yan gösterilerdeki herifler söz konusu olduğunda kaba güldürü kadar hafif bir komedi değil. Hayatımda hem şişman hem de zayıf biri oldum ve şişmanlığın bakış açınıza neler yaptığını bilirim. Olayları çok fazla ciddiye almanızı engeller. Acaba hayatı boyunca şişman olmuş, yürümeye başladığı andan itibaren Tombik diye çağrılmış biri derin duyguların varlığından haberdar mıdır? Bu tür konularda deneyimi yoktur. Trajik bir sahnede yer alamaz çünkü tombul bir adamın olduğu sahne trajik olamaz, olsa olsa komik olur. Örneğin tombul bir Hamlet düşünsenize! Ya da Romeo rolünü Oliver Hardy’nin oynadığını… Tuhaf bir şekilde, sadece birkaç gün önce Bot’tan çıkardığım bir romanı okurken bunu düşünüyordum. Kitabın ismi Harcanmış Tutku’ydu. Hikâyedeki herif, kız arkadaşının başka bir herifle kaçtığını öğreniyor. Şu romanlarda okuduğunuz türden heriflerden, soluk hassas suratları, koyu saçları ve gizemli gelirleri olur. Hikâye aşağı yukarı şöyleydi:
David odanın içinde bir ileri bir geri gidiyordu, ellerini alnına bastırdı. Haberler onu şaşırtmış gibiydi. Uzun bir süre duyduklarına inanamamıştı. Sheila ona ihanet etmişti! Olamazdı! Aniden farkına vardı ve gerçeği tüm saf dehşetiyle gördü. Bu çok fazlaydı. Ağlama nöbetiyle kendini yere attı.
Neyse işte, hikâye böyle gidiyordu. Ve o anda bile düşünmeye başladım. Al işte. İnsanların, bazı insanların, doğru davranması beklenir. Peki ya benim gibi herifler? Farz et ki Hilda bir hafta sonu biriyle kaçtı, umurumda olacağından değil de hatta hâlâ iş görüyor olması beni memnun bile ederdi ama farz et ki umurumda, ağlama krizine girip kendimi yerlere atar mıydım? Bunu yapmamı bekleyen olur mu? Benimki gibi bir vücutla bunu yapamazsın. Bu düpedüz tiksindirici olurdu.
Tren dümdüz ilerliyordu. Biraz aşağıda boy boy dizili evlerin çatıları görünüyordu bombaların düşeceği küçük kırmızı çatılar, bir güneş ışığı vurmuş, ortalığı aydınlatmıştı. Sürekli bombaları düşünmemiz komik. Tabii ki yakında geleceklerine şüpheniz yoktur. Gazetede yazılan neşelendirici şeylerden bunun ne kadar yakın olduğunu anlayabilirsiniz. Geçen gün News Chronicle’da bugünlerde bombardıman uçaklarının çok hasar veremeyeceği konuşuluyordu. Uçaksavar silahları o kadar iyi hâle gelmiş ki bombardıman uçağı yirmi bin fitte kalmak zorundaymış. Adam, bir uçak yeterince yüksekteyse bombaların yere ulaşmayacağını söylemeye çalışıyor. Ya da daha çok söylemek istediği Woolwich Arsenal’e isabet edemeyecekleri ve sadece Ellesmere Sokağı gibi yerleri vuracaklarıydı.
Ama genel baktığımda şişman olmanın o kadar da kötü olmadığını düşündüm. Tombul adamlarla ilgili meselelerden biri hep popüler olmalarıdır. Tombul bir adamın uyum sağlamayacağı hiçbir ortam yoktur, ister bahisçi isterse din adamı olsun, herkesle anlaşabilir. Kadınlar konusunda insanların düşündüğünden daha şanslı olabilirler. Bazılarının yaptığı gibi bir kadının şişman bir adamı asla ciddiye almayacağını düşünmek saçma. Gerçek şu ki, eğer ona âşık olduğunu inandırabilirse bir kadın, HİÇBİR erkeği hafife almaz.
Lütfen unutmayın, ben hep şişman değildim. Sekiz ya da dokuz senedir kiloluyum ve sanırım çoğu özelliği edindim. Fakat aynı zamanda şöyle bir gerçek de var ki içsel olarak, mental olarak tamamen şişman değilim. Hayır! Beni yanlış anlamayın. Kendimi hassas bir çiçek, gülümseyen yüzün arkasındaki ağrıyan kalp gibi filan göstermeye çalışmıyorum. Böyle bir şey olsaydın, sigorta işine giremezdin. Kabayım, duyarsızım ve çevremle uyum içindeyim. Dünyanın herhangi bir yerinde bir şeyler komisyonla satıldığı ve hayatlar saf pirinçten ve daha ince duyguların eksikliğinden alındığı sürece, benim gibi herifler yolunu bulacaktır. Neredeyse her koşulda hayatta kalabilirim, sadece hayatta kalabilirim ama bir servetim olmaz ve hatta savaşta, ihtilalde, salgın hastalıkta ve kıtlıkta diğer insanlardan daha çok yaşayacak kadar başımın çaresine bakarım. O türden bir insanım ben. Ama aynı zamanda içimde başka bir şey daha var, esas olarak geçmişten kalma bir mahmurluk. Bunu sonra anlatırım. Şişmanım ama içim zayıf.
Her taş bloğunun içinde bir heykel olduğunu söyledikleri gibi, her şişman adamın içinde de zayıf bir adam olduğu hiç aklınıza geldi mi?
Kibritimi ödünç alan adam, Ekspres’in üzerinde