Kızıl Odanın Rüyası II. Cilt. Сюэцинь Цао
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Kızıl Odanın Rüyası II. Cilt - Сюэцинь Цао страница 4
“Büyükanne verip veriştiriyor.” dedi. “İkiniz de iyi misiniz diye bakmam için gönderdi beni. ‘Gerek yok, biz araya girmeden de barışır onlar.’ dedim. Ama beni tembellikle suçladı. Ben de geldim. Tabii aynen dediğim gibi olmuş. İkinizi hiç anlamıyorum. Tartışacak ne buluyorsunuz? Üç gün arkadaşsanız, iki gün kavga ediyorsunuz. Gerçekten çocuktan betersiniz. Büyüdükçe daha da kötü oldunuz. Hâlinize bir bakın! El ele tutuşmuş ağlıyorsunuz. İki gün önce dövüşen horozlar gibi bakıyordunuz birbirinize. Haydi! Büyükanneye gidelim. Kadıncağız rahatlasın.”
Böyle diyerek Daiyu’nün elinden tutup çekti. Ama kız geri dönüp hizmetçisine seslendi; cevap alamadı.
“Onu niye çağırıyorsun?” dedi Xifeng. “Ben varım ya!”
Daiyu’nün elinden tutup yürümeye devam etti. Baoyu de arkalarından geliyordu. Bahçe’den çıkıp Büyükanne Jia’nın dairesine gittiler.
“Kendi hâllerine bırakılırlarsa barışacaklarını, endişelenmene gerek olmadığını söylemiştim sana.” dedi Xifeng büyükanneye. “Ama bana inanmadın. İlla ara buluculuk yapayım diye ısrar ettin. Gittim ki ne göreyim? Birbirlerinden özür diliyorlardı. Pençesini şahine atmış kartal gibi kenetlenmişlerdi. Yardıma ihtiyaçları yoktu.”
Odada bir kahkaha koptu. Baochai de oradaydı ama Daiyu ona hiçbir şey demeden gidip Büyükanne Jia’nın yanına oturdu. Baoyu ne diyeceğini bilemeden Baochai’e döndü.
“Ağabeyinin yaş gününde biraz keyifsizdim; bu yüzden ne hediye gönderebildim ne de tebrik etmeye gidebildim. Hasta olduğumu fark etmeyip bahane uydurduğumu sanmasından korkuyorum. Onu gördüğünde, benim adıma bir açıklama yapar mısın, kuzen?”
Baochai çok şaşırdı.
“Fazla titizlik gösteriyorsun.” dedi. “Gelseydin bile seni sıkıntıya sokmak istemezdik, değil ki hasta olduğunda! Birbirlerini sık sık gören kuzenler arasında böyle önemsiz meselelerin lafı bile olmaz.”
Baoyu gülümsedi.
“Sen anlayış gösterdiğin sürece sorun yok. Peki, neden oyunları seyretmiyorsun?”
“Sıcağa dayanamadım.” dedi Baochai. “İki oyun seyrettim, o kadar sıcaktı ki daha fazla kalamadım. Ama misafirlerden hiçbiri gitmeye kalkışmadığı için, ben hasta numarası yapıp kaçtım.”
Baoyu bu sözlerden biraz rahatsızlık duydu, sanki kendisini kastediyor gibiydi. Utanarak aptal aptal güldü.
“Seni Yang Guifei’ye benzetmelerine şaşmamak lazım, kuzen. O da tombul ve sıcağa karşı çok duyarlı.”
Baochai’in yüzünün rengi değişti. Ters bir cevap dilinin ucuna kadar geldi ama herkesin içinde söyleyemedi, kendini tuttu. Bu şaka içine o kadar dert oldu ki burun kıvırıp gülerek; “Ben bazı açılardan Yang Guifei’ye benzeyebilirim ama siz genç beylerin arasında Yang Xuanzong’un rolünü üstlenmeye uygun kimse yok.” dedi.
Tam o anda, yelpazesini kaybeden Dianer adındaki hizmetçisi araya girdi.
“Siz sakladınız, değil mi küçük hanım?” dedi neşeyle. “Geri verin lütfen.”
“Kendine gel!” dedi Baochai alışılmadık bir ses tonuyla ve kıza parmağını sallayarak. “Sana hiç böyle oyunlar yaptım mı ki şimdi benden şüpheleniyorsun? Seninle şakalaşma alışkanlığı olan hanımlara sorsan daha iyi edersin.”
Bu paylama Dianer’ı korkutarak kaçırdı.
Baoyu yine düşüncesizce konuşarak gaf yaptığını anladı; hem de bu sefer bir sürü insanın önünde olduğu için utancı daha da büyük oldu. Başını çevirip başkalarıyla sohbete başladı.
Baoyu’nün Baochai’e karşı kabalığı Daiyu’yü içten içe memnun etti. Tam Dianer yelpazesini sormaya geldiğinde, kendisi de Baochai’e bir şaka yapmak üzereydi ama Baochai’in patlaması hazırladığı şakadan vazgeçmesine neden oldu, onun yerine hangi iki oyunu seyrettiğini sordu.
Baoyu’nün lafı üzerine bozuntuya uğramasına Daiyu’nün sevinmesi Baochai’in dikkatinden kaçmadı. Sorusuna gülerek verdiği cevap biraz iğneleyici oldu.
“ ‘Li Kui, Song Jiang’a Hakaret Eder, Sonra da Af Diler’ oyununu seyrettim.” dedi.
Baoyu kahkaha attı.
“Çok isabetli! Eski ve modern edebiyat konusundaki bilginle o oyunun asıl adının Korkunç Bir Özür olduğunu biliyorsundur.”
“Korkunç Bir Özür mü?” dedi Baochai. “Şüphesiz sizin gibi zeki insanlar korkunç bir özrün ne olduğunu bilirler. Ne yazık ki bu benim bilmediğim bir şey.”
Bu sözler Baoyu ile Daiyu’nün hassas noktasına dokundu; ikisi de utançtan kıpkırmızı oldular.
Xifeng bütün bunları anlayacak kadar eğitimli değildi ama konuşanların yüz ifadelerini görünce neden söz ettikleri konusunda bir fikir edindi.
“Çiğ zencefil yemek için oldukça sıcak bir hava, değil mi?” diye sordu.
Oradaki hiç kimse ne demek istediğini anlamadı.
“Çiğ zencefil yiyen yok ki!” dediler.
Xifeng çok şaşırarak iki elini yanaklarına koydu.
“Madem yemediniz, o zaman neden bu kadar kızardınız?”
Bu sözler Baoyu ile Daiyu’yü daha da rahatsız edip utandırdı. Baochai de bir şey ekleyecekti ama Baoyu’nün yüzündeki kötü ifadeyi görünce gülüp dilini tuttu. Odada bulunan diğer hiç kimse dördünün neden söz ettiğini anlamadı ve tüm bunlara şaka gözüyle baktı.
Kısa bir süre sonra Baochai ve Xifeng odadan çıktılar.
“Görüyor musun?” dedi Daiyu Baoyu’ye. “Benden daha sivri dilli birisine çattın. Eğer ben ağzı var dili yok ve basit biri olmasaydım, bu kadar sık benimle uğraşamazdın, dostum.”
Baoyu hâlâ Baochai’in kırgınlığının etkisindeydi. Şimdi de Daiyu’nün üstüne gelmesi bardağı taşıran son damla oldu. Ama cevap vermek istemesine rağmen Daiyu’nün ne kadar kolay alındığını bildiğinden, kendine hâkim olmak için çaba gösterdi. Çok keyifsiz bir şekilde oradan çıkıp kendi odasına gitti. Günün en sıcak saatiydi. Öğle yemeği çoktan bitmişti ve her dairede hanımlar ve hizmetçileri bitkinliklerine yenik düşmüşlerdi. Ellerini arkasında kenetleyip, aylak aylak dolaşırken gittiği her yerde öğlenin soluksuz sessizliği hâkimdi. Büyük Hanımefendi Jia’nın dairesinin arkasında Xifeng’ın avlusundaki duvara kadar uzanan geçitten geçti. Kapı kapalıydı. Xifeng’ın hava sıcak olduğu zamanlar, gün ortasında iki saat kestirme âdeti olduğunu hatırlayarak içeri girmemenin daha iyi olacağını düşündü. Bunun üzerine kendi ailesinin avlusuna açılan köşe kapısından geçti.
Annesinin dairesine girince, birkaç hizmetçinin ellerinde nakışlarıyla uyuyakaldıklarını gördü.