21. Yüzyıl Türkiye-Rusya İlişkileri. Muhammet Koçak
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу 21. Yüzyıl Türkiye-Rusya İlişkileri - Muhammet Koçak страница 1
Gökçen Yılmazlı, Yalova Üniversitesi Uluslararsı İlişkiler Bölümünde lisans eğitimini tamamladıktan sonra yüksek lisans eğitimine Milli Savunma Üniversitesi Savaş Araştırmaları Bölümünde devam etti. Çeşitli kuruluşlarda genel müdür, araştırmacı, tedarik ve operasyon koordinatörü olarak görev aldı. İleri düzeyde İngilizce ve başlangıç seviyesinde Arapça bilen Yılmazlı, çeşitli kitap çevirileri yaptı.
Çeviri eserlerinden bazıları: Casusu Yakalamak, Bu Kitap Hayatınızı Düzeltebilir, Kelebek Etkisi.
BİRİNCİ BÖLÜM
GİRİŞ
Bu Kitap Neden Yazıldı?
Bu kitap 21. yüzyıl Türkiye-Rusya ilişkilerini incelemektedir. Türkiye ve Rusya, Kafkaslar’dan Balkanlar’a uzanan büyük Karadeniz Bölgesi’nin en güçlü iki ülkesidir. Hem Türkiye hem Rusya bu özellikleri dolayısıyla Orta Doğu, Karadeniz, Doğu Akdeniz ve Kafkaslar’da güçlü etkiye sahiptir. Son yıllarda ABD’nin bölgedeki etkisinin azalmasıyla Türkiye ve Rusya; Suriye, Libya ve Azerbaycan başta olmak üzere birçok bölgesel krizde söz sahibi olmuştur. Bölgesel etkilerinin yanı sıra Putin yönetimindeki Rusya ve Erdoğan yönetimindeki Türkiye’nin küresel sisteme yönelik eleştirileri bu iki ülkenin etkilerinin çevrelerindeki bölgeleri aşması sonucunu getirmiştir. Hâlihazırda BM Güvenlik Konseyi üyesi olan ve nükleer silahlara sahip Rusya ile birçok bölgede bölgesel güç olan Türkiye arasındaki ilişkiler bu iki ülkenin 21. yüzyıldaki bölgesel ve küresel türbülans çerçevesinde yaşadıkları dönüşüm dolayısıyla önem kazanmıştır. Bu kitap, bu iki ülke arasındaki ilişkilere tarihî çerçeveden bakarak analitik bir yaklaşım sunmaktadır.
Türkiye ve Rusya arasındaki ilişkilerin günümüzde yakaladığı seviyeyi kavrayabilmek için bölgede köklü bir geçmişe sahip bu iki ülke arasındaki ilişkilerin tarihî kökenleri iyi anlaşılmalıdır. Türkiye ve Rusya, Avrasya’da etkin iki büyük imparatorluk olan Osmanlı ve Rusya İmparatorluklarının vârisleri konumundadırlar. 19. yüzyılın başından itibaren Rusya İmparatorluğu, Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşünde önemli bir rol oynamıştır. Soğuk Savaş sırasında ise Osmanlı İmparatorluğu’nun vârisi olan Türkiye, NATO üyesi olarak Rusya İmparatorluğu’nun yerini alan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin (SSCB) çevrelenmesinde ana aktörlerden biri sayılmıştır. Soğuk Savaş’ın sonuna kadar ikili ilişkilerde istisnai dönemler haricinde bölgesel rekabet egemen olmuştur.
21. yüzyıla gelindiğinde, Türkiye ve Rusya ikili ticarete yatırım yapmış, savunma ve enerji sektörlerinde ortaklıklar kurmayı hedeflenmiştir. İki ülke, Suriye Krizi ve Dağlık Karabağ Anlaşmazlığı da dâhil olmak üzere birçok bölgesel çatışmayı çözmek için birlikte çalışmıştır. Bu gelişmeler, Türkiye’nin NATO üyeliğine ve Türkiye’nin müttefiki ABD’nin Türkiye ile Rusya arasındaki bağların güçlendirilmesine yönelik sert muhalefetine rağmen gerçekleşmiştir. Bu sürecin bölgesel ve küresel önemine rağmen ilişkilerin çeşitli yönlerini inceleyen makaleler, kitaplar ve kitap bölümleri dışında Türkiye-Rusya bağlantısını ilgili küresel, bölgesel ve yerel dinamiklerle birlikte analiz eden kapsamlı bir kaynak bulunmamaktadır. İkili ilişkiler daha çok ABD-Türkiye ilişkileri, Türk ve Rus dış politikasındaki değişimler ve bu iki ülkenin iç politikaları açısından ele alınagelmiştir. İkili ilişkileri anlaşılır bir şekilde açıklamaya odaklanan bu kitap, Türkiye-Rusya ilişkilerindeki dinamikler, iki ülkenin bölgesel politikaları ve Soğuk Savaş sonrası dönemde ortaya çıkan küresel siyasi sistemi anlamaya katkıda bulunacaktır.
Bu kitap Türkiye ile Rusya arasındaki güç dengesinin, Türkiye-Rusya ilişkilerinin farklı alanlarına yön veren birincil yani en önemli dinamik olduğunu savunmaktadır. Türkiye ve Rusya; başta Orta Doğu, Karadeniz ve Kuzey Afrika olmak üzere birçok bölgede rekabet hâlindedir. 21. yüzyılda ABD’nin bu bölgelerdeki etkisinin giderek azalması, Türkiye-Rusya ilişkilerinde söz konusu iki ülkenin bu bölgelerdeki nüfuzunu genişletme fırsatlarını ve Türkiye’nin Rusya’ya karşı elinin zayıflaması sonuçlarını doğurdu. Sonuç olarak Türkiye ile Rusya arasında farklı bölge ve sektörlerde daha yoğun temaslar görüldü. Lineer bir sebep sonuç ilişkisi gözlemenin mümkün olmadığı bu süreçte iki ülkedeki liderler, Türkiye-Rusya ekseninde yavaş yavaş meydana gelen gelişmeleri takip etti. Değişen dinamiklere göre pozisyon değişikliklerine gitti ve tüm bu süreç nihayetinde Türkiye-Rusya ilişkilerini yeniden yapılandırdı ve yapılandırmaya devam ediyor.
Bu çalışmada, bu karmaşık süreci anlamlandırmak için Uluslararası İlişkiler disiplininin sunduğu kavramsal çerçevelerden, özellikle neoklasik realizmden faydalanılacaktır. Bu çerçeve, kitapta yer alan kapsamlı analize sistematik bir temel sunacaktır. Bu temel sayesinde kitapta tartışılacak konuların, Türkiye-Rusya ilişkileri genelindeki yeri daha iyi kavranacaktır. Küresel siyaseti anlamak ve açıklamak için kullanılan, önde gelen teorik çerçeveler, genellikle farklı bölgelerde bulunan iki ülke arasındaki sorunları ve ikili ilişkileri hesaba katmaz. Özellikle Uluslararası İlişkiler disiplini genellikle küresel güç dengesi veya doğrudan küresel önemi olan eğilimler gibi daha büyük konulara odaklanır. Bu çalışmada Türkiye-Rusya ilişkileri, çekişmeli bir iç siyasete sahip olan iki devletin yarattığı bir oluşum olarak görülmektedir. Bu nedenle ikili ilişkilerdeki değişimlerin temel nedeninin sistemik dinamikler olduğu savunulmakla birlikte, ülkelerin iç siyasetlerinden kaynaklanan dinamikleri de ilişkilerin seyrini etkileyen bir faktör olarak değerlendirilmektedir. Bu tarz bir çerçeve sunan neoklasik realizm, devletlerin dış politika tercihlerini ve bu politika seçimlerinin etkileşiminin ürettiği uluslararası sonuçları açıklamak için işlevsel bir model sağlar.1 Bu çalışmada Türkiye ve Rusya’nın çeşitli dinamiklerin etkisi altındaki dış politika tercihlerinin Türkiye-Rusya ilişkilerini nasıl etkilediğini açıklamak için neoklasik realizme dayalı bir model kullanılacaktır. Dolayısıyla bu araştırma sadece liderlerin tutumlarına, ikili ticaretin karşılıklı yararlarına veya güç dengelerindeki değişimlere dayalı açıklamaların ötesine geçmektedir. Bunun yerine bu araştırmada, bileşik yapılara sahip iki ülkeden oluşan Türkiye-Rusya ilişkilerinin farklı bölgesel ve küresel siyasi yapılar içinde işlediğinin kabulü bulunmaktadır. Bu bölgesel ve küresel yapılar; siyasi, ekonomik ve normatif dinamikleri de bünyesinde barındırmaktadır. Dolayısıyla yalnızca askerî ya da ekonomik güç dinamiklerine odaklanmak yerine ülkelerin siyasi hamleleri ve anlatılarından ileri gelen yumuşak güçleri de hesaba katılmalıdır. Böyle bir değerlendirme, Türkiye ve Rusya’nın bileşik iç siyasi yapılarının değişen bölgesel ve küresel siyasi dinamikler içinde nasıl etkileşime girdiğini analiz etmeyi gerektirir. Bu nedenle okuyucu, iki ülkedeki iç siyasi sistemlerin analizlerini ve ikili ilişkilerle ilgili olarak bölgesel ve küresel siyasi dinamikleri bulacaktır. Ayrıca, Türkiye-Rusya ilişkilerinin veya herhangi iki ülke arasındaki ilişkilerin siyasi veya stratejik boyutla sınırlandırılamayacağını çünkü iki ülkenin normatif ve ekonomik boyutlarda yoğun etkileşimleri olduğunu da görecektir.
Bu kitapta; ülkelerin stratejik, ekonomik ve sosyal boyutlardaki etkileşimlerinin yerel ve sistemik değişkenlerle nasıl etkileşime girdiği gösterilecektir. Çalışma 2001 ile 2023 arasındaki dönemi anlatmaktadır ve kronolojik bir yapıya sahiptir. Kitaba giriş bölümü olarak düşünülen bu bölümde Türkiye‐Rusya ilişkileri üzerine var olan literatür incelenecek ve kitabın analitik çerçevesinin temelleri atılacaktır. Bu bölümü takip eden ikinci bölümde iki ülkenin bugünlere gelirken yaşadıkları tarihî süreç içerisinde geliştirdikleri ikili ilişkiler incelenecektir. Bu giriş, okuyucunun Türkiye-Rusya ilişkilerini kronolojik olarak analiz eden sonraki üç bölümü kavramasına yardımcı olacaktır. Bu tarihî arka planı takip eden üç bölümde, sonraki yıllarda ilişkiler üzerinde önemli etkisi olan kritik olayların ardından (ABD’nin Irak’ı İşgali,
1
Norrin M. Ripsman, Jeffrey W. Taliaferro ve Steven E. Lobell,