Bir Şeref Haykırışı . Морган Райс
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Bir Şeref Haykırışı - Морган Райс страница 16
“Onlarla git,” dedi Gwen samimiyetle. “Gitmen önemli. Kardeşlerinle ziyafete katıl. Onlarla kutlama yap. Gümüş askerleri arasında bu bir gelenektir. Bunu kaçıramazsın. Gecenin ilerleyen vakitlerinde, benimle Silahlar Salonu'nun arka kapısında buluş. O zaman birlikte olabiliriz”.
Thor eğilip onu son bir kez daha öptü ve asker dostları tarafından çekiştirilene dek de öpmeye devam etti.
“Seni seviyorum,” dedi Gwen.
“Ben de seni seviyorum,” dedi Thor bunu Gwen’in bilemeyeceği kadar yürekten söyleyerek.
Dostları onu çekiştirirken, büyük bir sevgiyle dolu o güzel gözlere bakarken, düşünebildiği tek şey Gwen’i sonsuza dek kendisinin yapmaktı. O an bunun için doğru zaman değildi, ama yakında, dedi içinden.
Hatta belki bu gece.
ON İKİNCİ BÖLÜM
Gareth odasında durmuş, penceresinden şafağın ilk ışığının Kraliyet Sarayı’nın üstünde yükselişi izlerken, aşağıda toplanan kalabalığa bakıyordu. Manzaradan resmen tiksinmişti. Ufukta en kötü kâbusu, en korktuğu şeyi görüyordu: Kralın ordusu McCloudlarla yapığı savsatan zafer kazanmış bir halde geri geliyordu. En önde ilerleyen Kendrick ve Thor özgür ve hayattaydı, kahraman olmuşlardı. Casusları ona çoktan olan biten her şeyi, Thor’un tuzaktan kurtulduğunu, hayata ve iyi olduğunu söylemişlerdi. Şimdi, tüm bu savaşçılar iyiden iyiye cesaret kazanmış, daha da sağlam bir güç olarak Kraliyet Sarayı’na dönüyordu. Tüm planları çökmüştü ve midesinde adeta bir çukur açmıştı. Krallığın üstüne üstüne geldiğini hissediyordu.
Gareth odasında bir tıkırtı duyunca, hızla arkasına döndü ve karşısında manzarayı görünce korkuyla gözlerini derhal yumdu.
“Aç gözlerini, oğlum!” dedi birisi kükrer gibi.
Gareth titreyerek gözlerini açtı; babasının bir ceset halinde, çürümeye başlamış, başında paslı bir taçla, elinde paslı bir asayla orada durduğunu görünce afallamıştı. Babası tıpkı hayatta olduğu zamanlardaki gibi onu azarlar gibi bakıyordu.
“Kana karşılık kan,” dedi babası.
“Senden nefret ediyorum!” diye bağırdı Gareth. “SENDEN NEFRET EDİYORUM!” dedi tekrar ve belindeki hançeri çekip babasına saldırdı.
Ona vardığında, hançeri öne salladı, ama hançer havayı delip geçince Gareth odada tökezledi.
Gareth hızla arkasına baktı, ama görüntü gitmişti. Yatak odasında yalnızdı. Başından beri yalnızdı. Aklını mı yitiriyordu?
Derhal odanın diğer tarafına koştu, giysi dolabından titreyen elleriyle bir haşhaş piposu çıkardı ve bunu telaşla yakıp tekrar tekrar, derin derin içine çekti. Uyuşturucunun sistemine yayıldığını, bir an için doruk noktasında kafasının iyi olduğunu hissetti. Son zamanlarda, daha çok haşhaş içmeye başlamıştı ve babasının görüntüsünü zihninden atmasına yarayan tek şey bu gibiydi. Gareth için orada olmak bir işkenceden farksızdı. Babasının hayaleti acaba o duvarların arasına mı sıkışmıştı, sarayı başka bir yere mi taşışa diye düşünüyordu. Zaten o binayı yerle bir olmuş görmek hoşuna giderdi. Orası nefret ettiği çocukluğuna dair her türlü anıyı barındırıyordu.
Soğuk terler dökerken tekrar pencereye döndü ve elinin tersiyle alnını sildi. Aşağıdakileri izledi. Ordu yaklaştı; Thor o mesafeden bile belli oluyordu; o aptal insanlar onu bir kahramanmış gibi karşılamak için akın akın oraya gidiyordu. Bu manzara Gareth’ı öfkeden delirtiyor, kıskançlıktan kavuruyordu. Eyleme geçirdiği her plan çökmüştü: Kendrick serbest kalmıştı; Thor hayattaydı; Godfrey bile nasıl olduysa bir atı öldürebilecek kadar kuvvetli zehirden kurtulmayı başarmıştı.
Ama bir yandan da işe yarmış olan planları da vardı: En azından, Firth ölmüştü ve babasını öldürdüğüne dair hiçbir şahit kalmamıştı. Gareth rahatlayarak içine derin bir nefes çekti ve işlerin göründüğü kadar da kötü olmadığını düşündü. Ne de olsa, Nevarunların konvoyu hala Gwendolyn’i Halka’nın korkunç bir köşesine götürmek ve evlendirmek üzere yoldaydı. Gareth bunu düşününce gülümsedi, kendini daha iyi hissetmeye başladı. Evet, en azından, Gwendolyn’den kısa bir sure sonra kurtulacaktı.
Gareth’ın vakti vardı. Kendrick’le, Thor’la ve Godfrey’le başa çıkmanın başka yollarını bulacaktı; her birini öldürmek için türlü türlü planı vardı. Dahası, bunları gerçekleştirebilmek için dünyanın zamanına ve gücüne sahipti. Evet, bu raundu onlar kazanmıştı, ama bir sonrakini kazanamayacaklardı.
Gareth bir inleme daha duyunca, yine hızla arkasına döndü, ama odada hiçbir şey görmedi. Oradan çıkması gerekiyordu. Buna artık tahammül edemiyordu.
Dönüp hızla kapıya yöneldi, kapı o açmadan her hareketini dikkatle izleyen uşakları tarafından açıldı.
Gareth babasının pelerinini ve tacını giydi, asasını aldı ve koridorda sert adımlarla ilerlemeye koyuldu. Yüksek kemerli bir tavanı ve mozaikli pencereleri olan, sabahın ilk ışıklarıyla aydınlanmış şık bir taş oda olan özel yemek odasına varana dek koridorlarda yürüdü. Açık kapının önünde iki uşak bekliyordu, bir diğeri de masanın başında duruyordu. Uzun bir ziyafet masasıydı; uzunluğu elli fite varıyordu ve her iki tarafına düzinelerce sandalye yerleştirilmişti. Gareth yaklaşırken uşak onun babasının defalarca oturduğu eski meşe sandalyeyi onun için çekti.
Gareth oturunca, o odadan ne kadar nefret ettiğini fark etti. Çocukluğunda nasıl tüm ailenin etrafına dizildiği masada oturmaya zorlandığını, babası ve annesi tarafından nasıl azarlandığını hatırladı. Artık oda son derece tenhaydı. Orada ondan başkası yoktu… Ne erkek ya da kız kardeşleri, ne de ebeveynleri veya arkadaşları vardı. Danışmanları bile yoktu. Son birkaç gün içinde, kendini herkesten uzaklaştırmayı başarmıştı ve artık yalnız yemek yiyordu. Zaten öyle olmayı da tercih ediyordu. Babasının hayaletini orada o kadar sık görmüştü ki, bunu başkalarının yanında korkuyla çığlık atarak belli etmekten utanır hale gelmişti.
Gareth uzanıp sabah çorbasından bir yudum aldı; sonra, aniden gümüş kaşığı tabağa fırlattı.
“Bu çorba yeteri kadar sıcak değil!” diye bağırdı.
Aslında, çorba sıcaktı, ama onun sevdiği gibi kaynar değildi ve Gareth etrafında bir hata daha yapılmasına izin vermeyecekti. Uşaklardan biri hemen yanına geldi.
“Özür dilerim, efendim,” dedi uşak başını önüne eğip kâseyi alırken. Ama Gareth kâseyi kaptığı gibi, sıcak çorbayı uşağın suratına fırlattı.
Uşak sıcak çorbadan yanmış bir halde çığlık atarak gözlerini tutu. Gareth sonra kâseyi kavradı, başının üstüne kaldırdı ve adamın kafasına