Kahramanların Görevi . Морган Райс
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Kahramanların Görevi - Морган Райс страница 4
Kafile, Thor’un evine yakın bir mesafede durdu. Şahlanan atlar, burunlarından soluyorlardı. Kalkan tozun içinde kalan kafileyi görmeye çalışan Thor, askerlerin üzerindeki zırh ve kılıçları seçebilmeye uğraşıyordu. Gümüşler’e daha önce hiç bu kadar yaklaşmamış olduğundan, aşırı heyecanlanmıştı.
Kafilenin en önündeki askerin atından inmesiyle Thor, hayatında ilk defa gerçek bir Gümüş gördü. Halkaları parlayan zincir zırhı ve uzun bir kılıcı olan bu adam, otuzlarındaydı. Kirli sakalı, yaralarla dolu suratı ve savaştan kırdığı burnu ile gerçek bir askerdi. Thor hayatında bu kadar sağlam yapılı bir adam hiç görmemişti. Kafiledeki herkesten en az iki kat daha iri olan bu askerin suratındaki ifade, onun yetkili biri olduğunu belli ediyordu.
Toprak yola atladıktan sonra sıraya dizilmiş oğlanların yanına ilerlemeye başlayan adamın mahmuzları şakırdıyordu.
Neredeyse tüm köy boyunca baştan aşağı hazır ola geçmiş olan oğlanlar, büyük bir umutla kendi sıralarını bekliyorlardı. Gümüşler’e katılmak demek, savaş meydanlarında geçirilecek onurlu bir yaşam, şan, şöhret, zafer ve zenginlik manasına geliyordu. Kişinin ailesini de onurlandıracak böylesi bir yaşam için atılması gereken ilk adım, Lejyon’a katılabilmekti.
Geniş, altın renkli at arabalarını inceleyen Thor, bunların fazla kişi alamayacağını biliyordu. Çünkü burası büyük bir krallıktı ve bu askerlerin daha gezmeleri gereken onlarca kasaba vardı. Seçilme şansının düşündüğünden bile az olduğunu fark edince, yutkundu. Kendi ağabeyleri dahil, diğerleri de iyi dövüşçüler olan tüm adayları yenmesi gerekecekti ve bunu düşünmek, onu iyice kaygılandırıyordu.
Umut dolu kalabalığı sessizce inceleyen askere bakan Thor’un nefesi, tıkanacak gibi olmuştu. İncelemelerine sokağın bir ucundan başlayan asker, yavaşça ilerliyordu. Sıraya dizilmiş oğlanların hepsini tanıyan Thor, ailelerinin çok istemesine rağmen, içten içe seçilmemek için dua edenlerin hangileri olduğunu çok iyi biliyordu. Thor, korkudan titreyen bu oğlanların iyi birer asker olamayacaklarından emindi.
Thor bunun adil olmadığını düşünüyordu. Çünkü ona göre, en az onlar kadar seçilmeye hakkı vardı. Ağabeylerinin ondan daha büyük, iri ve güçlü olması, oraya çıkıp da, seçilemeyeceği anlamına gelmemeliydi. Babasına karşı içi büyük bir öfkeyle doldu.
Ağabeylerine doğru yaklaşan asker, tam önlerinde durdu. Onları baştan aşağı inceleyen adam, etkilenmiş gibiydi. İçlerinden birinin kılıcının kınını tutarak, sıkılığını görmek için yerinden çekti.
Ardından suratında sırıtan bir ifade belirdi.
Drake’e “Henüz kılıcını hiçbir savaşta kullanmadın, değil mi?” diye sordu.
Thor hayatında ilk defa Drake’in endişelendiğini gördü.
Yutkunan Drake, “Hayır, komutanım. Ancak onunla çok fazla idman yaptım ve umuyorum ki-”
“İdmanmış!”
Kahkahayı basan asker, dönüp de diğer askerlere bakınca, onlar da Drake’e gülmeye başladılar.
Utançtan suratı kızaran Drake’in bu görüntüsü, Thor’u şaşırtmıştı. Çünkü genelde başkalarını utandıran kişi, Drake’in kendisi olurdu.
“O zaman unutturma da düşmanlarına senden korkmaları gerektiğini söyleyeyim. Hani idmanlarda çok iyiymişsin ya!”
Askerlerden oluşan güruh tekrar kahkahalara boğuldu.
Ardından diğer kardeşlere dönen asker, kirli sakalını kaşıyarak, “Bu üçü de aynı malzemeden” dedi. “Bu işimize yarayabilir. Cüsse olarak uygunsunuz. Gerçi deneyiminiz yok ama, neyse. Elemeleri geçebilmek istiyorsanız, daha çok çalışmanız gerekecek.”
Bir an durdu.
“Sizi koyabilecek bir yer buluruz sanırım.”
Kafasıyla yük arabalarından birini işaret etti.
“Çabuk olun. Ben fikrimi değiştirmeden hemen binin.”
Büyük bir sevinçle yerlerinden fırlayan üç kardeş, hızla arabaya doğru ilerlediler. Babasının yaşadığı sevinç, Thor’un gözünden kaçmamıştı.
Ancak onların böyle ayrıldığını görmek, babasını gene hüzünlendirmişti.
Asker bir sonraki eve doğru ilerlemeye başlamıştı ki, Thor daha fazla dayanamadı ve “Efendim!” diye bağırdı.
Öfkeyle ona dönen babası bile artık umurunda değildi.
İlerleyişini kesen asker, yavaşça ona doğru döndü.
Kendinden emin bir tavırla ileri doğru bir adım atan Thor, aslında heyecandan bayılacak gibiydi.
“Beni incelemediniz, efendim” dedi.
Şaşıran asker, bunun bir şaka olup olmadığını anlamak ister gibi Thor’a baktı.
“Öyle mi yapmışım?” diye sorduktan sonra, kahkahalara boğuldu.
Fakat Thor ne onun ne de adamlarının kahkahalarına aldırmıyordu. Bu onun tek fırsatıydı. Ya şimdi, ya hiç.
“Ben de Lejyon’a katılmak istiyorum!” dedi askere.
Adam, Thor’a doğru ilerlemeye başladı.
“İstediğin bu mu?”
Eğleniyormuş gibi bir havası vardı.
“On dördüncü yaşına girdin mi bari?”
“Girdim, efendim. Yaklaşık iki hafta önce.”
“İki hafta önceymiş!”
Avazı çıktığınca bir kahkaha atan askere, yanındaki diğer askerlerde katıldı.
“O zaman seni gören düşmanlarımızın kaçacak yer arayacaklarından
hiçbir şüphem yok.”
Thor’un gururu kırılmıştı. Bir şeyler yapması gerekiyordu. Bu işin peşini bırakamazdı. Asker tam ondan uzaklaşmaya başlamıştı ki, ileriye fırlayan Thor, bağırdı, “Efendim! Büyük bir hata yapıyorsunuz!”
Askerin tekrar Thor’a döndüğünü gören kalabalık, nefeslerini tuttu.
Askerin bakışları sertleşmişti.
Thor’un omuzundan çekiştiren babası, “Salak çocuk, içeri gir!” diye bağırdı.
“Girmeyeceğim!” diyen bağıran Thor, babasının elinden kurtuldu.
Askerin Thor’a yaklaştığını gören babası, geriye çekildi.
Asker öfkeyle, “Bir Gümüş’e hakaret