Ejderhaların Yükselişi . Морган Райс
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Ejderhaların Yükselişi - Морган Райс страница 13
Fakat burada, hiç olmazsa Savaşçıların Geçidinde bir zamanlar oldukları gibi özgürler, birbirleriyle yarışabilecek, kendilerini eğitebilecek ve yeteneklerini keskinleştirebilecek savaşçılardı. Escalon’unun en iyilerini temsil ediyorlardı. Pandesia’nın sunabileceği herhangi bir savaşçıdan daha iyi savaşçılardı. Tamamı Ateş Duvarlarının kıdemli askerleriydi ve orada, bir günlük sürüş mesafesi kadar uzakta vardiyalar halinde hizmet veriyorlardı. Kyra onların saflarına katılmayı, kendini ispatlamayı, Ateş Duvarlarında mevzilenmeyi, gerçek troller duvarı geçmeye kalktığında onlara karşı savaşmayı ve krallığı istiladan korumayı her şeyden çok istedi.
Fakat biliyordu ki buna asla izin verilmeyecekti. Seçilmek için çok gençti ve o bir kızdı. Saflarda başka kız yoktu ve olsa bile babası buna asla izin vermezdi. Ayrıca babasının adamları da yıllar önce o ziyaret etmeye başladığında onu bir çocuk olarak görüyorlardı ve onun varlığından rahatsız oluyorlardı. Fakat adamlar gittikten sonra, o geride, tek başına kalıyor, boş alanda gece gündüz çalışıyor, silahlarını ve hedeflerini kullanıyordu. Adamlar eğitim alanına geldikleri bir gün ilk defa hedeflerinde ok izleri gördüklerinde şaşırmışlar, izlerin tam merkezde olduğunu görünce daha da çok şaşırmışlardı. Fakat zamanla buna alışmışlardı.
Kyra saygılarını kazanmaya başlamıştı ve özellikle bazı nadir olaylarda aralarına katılmasına izin verilir olmuştu. Artık, iki yıldan sonra, onun birçoğundan daha iyi atış yapabileceğini biliyorlardı ve ona karşı toleransları başka bir şeye dönüşmüştü, ona saygı duymaya. Elbette, diğer adamların yaptığı gibi bir savaşta henüz yer almamış, henüz kimseyi öldürmemiş veya Ateş Duvarlarında nöbet tutmamış ve bir savaşta bir trole karşılaşmamıştı. Bir kılıç, bir savaş baltası veya bir baltalı kargı savuramaz veya bu adamların güreştiği gibi güreşemezdi. Onların sahip olduğu fiziksel güce sahip değildi ve bundan pişman olduğu çok açıktı.
Fakat Kyra iki silaha karşı doğal yeteneği olduğunu öğrenmişti ve boyutuna ve cinsiyetine karşın bu iki silah onu zorlu bir rakip haline getirmişti: yayı ve asası. Birincisini çok doğal bir şekilde kazanmıştı ama ikincisini ise, aylar önce, iki elli kılıcı kaldıramadığında, tesadüfen bulmuştu. O zaman adamlar, bir kılıcı kaldıramayışına gülmüşler ve bir aşağılama olarak ona, içlerinden biri alaycı bir şekilde bir asa atmıştı.
“Bak bakalım, belki bu çubuğu kaldırabilirsin!” diye bağırmıştı ve diğerleri gülmüştü. Kyra o zaman yaşadığı utancı hiçbir zaman unutmamıştı.
İlk zamanlar babasının adamları asasına bir şaka gözüyle bakmışlardı. Ne de olsa bu adamlar bir asayı çok nadir olarak eğitim silahı olarak kullanan, iki elli kılıçlar, baltalar ve baltalı kargılar taşıyan ve bir ağacı tek bir vuruşla kesebilecek adamlardı. Ağaçtan sopasına bir oyuncak gözüyle bakmışlardı ve bu ona sahip olduğundan da az saygı getirmişti.
Fakat kız bir şakayı hiç beklenmedik bir intikam silahına dönüştürmüştü, korkulacak bir silah. Artık babasının birçok adamının bile kendini savunamadığı bir silah. Kyra asanın hafifliğine şaşırmış, fakat onunla doğal uyumuna, askerler daha kılıçlarını çekerken yapabildiği çok hızlı vuruşlara ise daha fazla şaşırmıştı. Asasıyla birden fazla adamı yara bere içinde bırakmış, her seferinde bir vuruşla saygınlığa giden yolunu açmıştı.
Kyra, gecelerce yaptığı tek başına çalışmalar ve eğitimle, adamları büyüleyen hareketlerde ustalaşmıştı, hiçbir adamın tam olarak ne yaptığını anlayamadığı hareketler. Asasına karşı bir ilgi doğmuştu ve o da onlara öğretmişti. Kyra’ya göre yayı ve asası birbirini tamamlıyordu, ikisi de eşit öneme sahipti. Yayına uzun menzilli çatışmalarda ihtiyacı vardı ve asasına da yakın dövüşlerde..
Kyra ayrıca bu adamların sahip olmadığı doğuştan gelen bir yeteneği olduğunu keşfetti; inanılmaz atikti. Yavaş yüzen köpekbalıklarının arasındaki golyan balığı gibiydi. Bu adamlar ne kadar güçlü de olsa, Kyra onların etrafında dans edebilir, havaya sıçrayabilir ve hatta üzerlerinden atlayarak, ayaklarının üzerine, mükemmel bir pozisyonda iniş yapabilirdi. Atikliğiyle asa kullanım şekli birleştiğinde onu ölümcül bir silah haline getirmişti.
“O burada ne yapıyor?” dedi sevimsiz bir ses.
Kyra, Anvin ve Vidar’ın yanında, eğitim alanının kenarında duruyordu. Yaklaşan at seslerini duydu ve at sürerek gelmekte olan Maltren’i gördü. Bir grup arkadaşıyla birlikte, hala elinde kılıç, sert şekilde nefes alıp veriyor, alandan yeni dönüyordu. Kıza hor görerek baktı ve kızın karnı burkuldu. Babasının tüm adamları içinde onu sevmeyen tek kişi Maltren’di. Onu ilk gördüğü günden beri bir sebepten ondan nefret ediyordu..
Maltren atının üstünde oturuyordu ve öfkeliydi; düz burnu, çirkin yüzüyle nefret etmeye âşık bir adamdı ve Kyra’da bir hedef görmüş gibiydi. Onun eğitim alanında olmasına her zaman karşı çıkardı, büyük ihtimalle de kız olduğu için.
“Babanın kalesine dönmelisin kızım,” dedi, “diğer cahil genç kızlarla birlikte ziyafete hazırlanıyor olmalısın.”
Kyra’nın yanında durmakta olan Leo Maltren’e hırladı ve Kyra hayvanın başına, teskin edici şekilde elini koyup, geride kalmasını sağladı.
“Ve neden alanımızda bir kurt var?” diye ekledi Maltren.
Anvin ve Vidar Kyra’nın tarafını tutarak Maltren’e soğuk ve sert bir şekilde baktı. Kyra arkasında bir koruma olduğunu ve alanı terk etmeye zorlanamayacağını bilerek yerini korudu ve gülümsedi.
“Belki de sen eğitim alanına ger dönmelisin,” diye karşılık verdi, sesi alaycıydı “ve kafanı cahil genç bir kızın gelip gitmesine yormamalısın.”
Maltren kızardı. Cevap veremiyordu. Arkasını döndü, öfkeyle gitmeye hazırlanıyordu fakat son bir iğneleyici söz etmeden gitmedi.
“Bugün mızrak günü,” dedi. “Gerçek erkekler gerçek silahları fırlatırken ayak altında dolanmasan iyi olur.”
Arkasını dönüp diğerleriyle birlikte uzaklaştı. Kızın orada bulunmaktan aldığı keyif onun varlığıyla bozulmuştu.
Anvin kıza teskin edici şekilde baktı ve bir elini omzuna koydu.
“Bir savaşçının ilk dersi,” dedi, “ondan nefret edenlerle yaşamaya alışmaktır. Sev ya da sevme, bir gün kendini onlarla yan yana savaşırken bulursun, hayatlarınız birbirinizinkine bağlıdır. Çoğunlukla en kötü düşmanın dışarıdan değil, içeriden gelir.”
“Ve her kim savaşma kabiliyetine sahip değilse, ağzı daha çok çalışır,” diye bir ses duyuldu.
Kyra döndü ve gülümseyerek yaklaşan ve her zaman olduğu gibi onun tarafını tutan Arthfael’i gördü. Anvin ve Vidar gibi Arthfael de sert, dazlak kafalı, uzun, sert siyah sakallı ve kız için her zaman yumuşak bir noktası olan, uzun boylu, amansız bir savaşçıydı. En iyi kılıç kullananlardan biriydi. Çok nadir yenilirdi ve her zaman