Ejderhaların Yükselişi . Морган Райс
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Ejderhaların Yükselişi - Морган Райс страница 3
Brandon ve Braxton onu yolun aşağısına doğru, kaleden uzağa, uzak ormanlığa giden ıssız yolda kaba bir şekilde sürüklediler ve kız onların, Aidan’ı bir mızrak kullanmaya zorladıklarını gördü, kendisi için fazla büyük bir mızrak. Aidan onlar için sataşılması çok kolay bir hedef haline gelmişti; Brandon ve Braxton kabadayılardı. Güçlülerdi, cesur sayılırlardı fakat gerçek yetenekten çok gösteriş yaparlar ve her zaman kendilerini içinden kendi başlarına çıkamayacakları belalara sokarlardı. Bu delirticiydi.
Kyra neler olduğunu anlamıştı. Brandon ve Braxton Aidan’ı avlarından birine sürüklemeye çalışıyordu. Ellerindeki şarap mataralarını fark etti ve daha öncesinden beri içmekte olduklarını anlayıp çok öfkelendi. Anlamsızca hayvan öldürmeye gidecekleri yetmiyormuş gibi, şimdi bir de tüm itirazlarına rağmen küçük kardeşlerini peşlerinden sürüklemeye çalışıyorlardı.
Kyra’nın içgüdüleri harekete geçti, eyleme geçti ve onlarla yüzleşmek üzere bayır aşağı koşmaya başladı; Leo da yanında koşuyordu.
“Yeteri kadar büyüdün artık,” dedi Brandon Aidan’a.
“Artık büyüyüp erkek oldun,” dedi Braxton.
Çim tepelerden aşağı doğru giderken Kyra kalben, onlara yetişmesinin çok da vaktini almayacağını biliyordu. Yola doğru koştu ve onlardan önce durdu; sert nefes alıp veriyordu, Leo da yanında duruyor, yolu kapatıyorlardı. Ağabeyleri de aniden durdular, şok olmuş halde ona bakıyorlardı.
Kız, Aidan’ın yüzündeki rahatlamayı görebiliyordu.
“Kayıp mı oldun?” diye alay edercesine sordu Braxton.
“Yolumuzu kapatıyorsun,” dedi Brandon. “Oklarına ve çubuklarına geri dön.”
İkisi alaycı şekilde güldüler, fakat o kaşlarını çatmış, kararlı bir ifade takınmıştı, Leo da yanında hırlıyordu.
“Şu yaratığı bizden uzaklaştır,” dedi Braxton, cesurca konuşmaya çalışmıştı ama sesindeki korku belli oluyordu ve mızrağının kabzasını sıktı.
“Peki Aidan’ı nereye götürdüğünüzü sanıyorsunuz?” diye sordu, son derece ciddiydi ve gözünü kırpmadan onlara bakıyordu.
Durakladılar, yüzleri yavaşça sertleşmeye başlamıştı.
“Canımız nereye isterse oraya götürüyoruz,” dedi Brandon.
“Onu avlanmaya götürüyoruz ve nasıl erkek olunacağını öğrenecek,” dedi Braxton, erkek kelimesinin üzerine özellikle can acıtıcı bir vurgu yapmıştı.
Fakat o pes etmedi.
“O daha çok küçük,” dedi kesin bir ifadeyle.
Brandon kaşlarını çattı.
“Kim demiş?” dedi.
“Ben diyorum.”
“Ve sen annesi misin?” dedi Braxton.
Kyra kıpkırmızı oldu, öfke doluydu ve annelerin o an orada olmasını her zamankinden çok istiyordu.
“Senin onun babası olduğun kadar,” diye yanıtladı.
Orada gergin bir sessizlik içinde durdular bir süre. Kyra Aidan’a baktı; çocuk korku dolu gözlerle kendisine bakıyordu.
“Aidan,” dedi, “bu yapmak istediğin bir şey mi?”
Aidan yere baktı, utanmıştı. Sessizce duruyor ve kızın bakışlarından kaçınıyordu. Kyra onun konuşmaktan korktuğunun ve ağabeylerinin kınama duygularını kışkırtmak istemediğinin farkındaydı.
“İşte sen de gördün,” dedi Brandon. “İtiraz etmiyor.”
Kyra öylece durdu, hayal kırıklığı içindeydi, Aidan’ın konuşmasını istiyordu fakat onu zorlayamazdı.
“Onu sizinle ava götürmeniz akıllıca olmaz,” dedi. “Fırtına geliyor. Çok yakında hava kararacak. Ormanlık tehlikelerle dolu. Eğer ona avlanmayı öğretmek istiyorsanız, onu biraz daha büyüdüğünde, başka bir gün götürün.”
Rahatsız bir şekilde kaşlarını çattılar.
“Sen avlanmak hakkında ne biliyorsun ki?” diye sordu Braxton. “Şu ağaçlarından başka ne avladın bugüne kadar?”
“Herhangi biri seni ısırdı mı hiç?” diye ekledi Brandon da.
Her ikisi de gülerken Kyra yanıyor ve ne yapması gerektiğini düşünüyordu. Aidan konuşmazsa yapabileceği çok fazla bir şey de yoktu.
“Çok fazla endişeleniyorsun kız kardeşim,” dedi sonunda Brandon. “Bizim gözetimimiz altındayken Aidan’a hiçbir şey olmayacak. Onu sadece biraz daha sertleştirmek istiyoruz, öldürmek değil. Onu düşünen tek kişinin sen olduğunu düşünebiliyor musun gerçekten?”
“Ayrıca, babamız da izliyor,” dedi Braxton. “Onu hayal kırıklığına uğratmak mı istiyorsun?”
Kyra ikisinin omuzlarının üzerinden çabucak yukarı baktı ve kulenin yukarısında, kemerli, dışarı bakan pencerede babasının durduğunu ve onları izlediğini gördü. Bu duruma engel olmadığı için içinde olağanüstü bir hayal kırıklı olduğunu hissetti.
Oğlanlar yanından geçmeye kalktılar fakat Kyra, inatçı bir şekilde yollarını tıkayarak durmaya devam etti. Eğer yapabilselerdi onu itekleyecek gibi bakıyorlardı fakat Leo aralarına girmiş hırlıyordu ve onlar da vazgeçtiler.
“Aidan, çok geç oldu,” dedi kız. “Bunu yapmak zorunda değilsin. Benimle kaleye dönmek ister misin?”
Küçük çocuğa dikkatle baktığında gözlerine dolan yaşları görebiliyor; aynı zamanda yaşadığı işkenceyi de hissedebiliyordu. Uğuldayan bir rüzgâr ve hızlanan kardan başka hiçbir şeyin bozmadığı uzun bir sessizlik oldu.
Sonunda eğilip bükülerek,
“Ava gitmek istiyorum,” diye yarım ağızla mırıldandı.
Ağabeyleri kızın yanından, omzuna çarparak ve Aidan’ı da sürükleyerek geçip yolun aşağısına doğru aceleyle yürüdüler. Kyra arkasını dönüp onları izlerken midesinde berbat bir his oluştu.
Yüzünü kaleye dönüp kulenin yukarısına baktı fakat babası çoktan gitmişti.
Kyra üç erkek kardeşini yaklaşan fırtınanın içine, Dikenli Ormana doğru gözden kaybolurlarken izledi ve midesinde bir ağrı oluştu. Aidan’ı kapıp geri getirmeyi düşündü ama onu utandırmak da istemiyordu.
Oluruna bırakması gerektiğini biliyordu ama bırakamıyordu. İçinde bir şey ona izin vermiyordu. Bir tehlike seziyordu, özellikle de Kış Ayı arifesinde. Ağabeylerine güvenmemişti;