Şövalyelerin Mızrak Dövüşü . Морган Райс

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Şövalyelerin Mızrak Dövüşü - Морган Райс страница 5

Şövalyelerin Mızrak Dövüşü  - Морган Райс Felsefe Yüzüğü

Скачать книгу

      “Bu küçük kaleye hükmeden siz olabilirsiniz,” dedi kara bir ifadeyle, “fakat bir Kraliçe ile konuştuğunuzu unutmayın. Özgür bir Kraliçe’yle. Size veya bir başka birine yaşadığım sürece hesap vermeyeceğim. Artık bunu yapmayacağım. Böylece tehlikeli hatta sizden çok daha tehlikeli biri oluyorum.”

      Prens ona baktı ve Gwen’i şaşırtan bir biçimde gülümsedi.

      “Sizden hoşlandım Kraliçe Gwendolyn,” diye cevapladı. “Düşündüğümden de fazla.”

      Kalbi hızla çarpan Gwendolyn dönüp gitmesini, koridorun içinde karanlıkta kaybolmasını izledi. Ayak seslerinin yankısı gittikçe zayıflarken Gwen merak etmekten kendini alamadı:

      Bu sarayda onu ne gibi tehlikeler bekliyor olabilirdi?

      ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

      Kendrick çöl zemininde, Brandt ve Atme bir yanında; Halka kardeşliğinden geriye kalan yarım düzine Gümüş üyesi arkasında eski günlerdeki gibi atını sürerek ilerliyordu. Büyük Çöl’de giderek derinlere geçerken, Kendrick üstüne nostaljinin ve üzüntünün çöktüğünü hissetti. Bu yolculuk ona Halka’nın altın çağını hatırlatmıştı. O zamanlar, Gümüş’le, asker arkadaşları ve binlerce adamla beraber savaşa katılırlardı. Kraliyetin en iyi savaşçılarıyla bir aradaydı, hepsi birbirinden büyük savaşçılarla beraber her yere atlarını sürerlerken trompetler çalar, onu karşılamak için köylüler yollara çıkardı. O ve adamları her yerde hoş karşılanır ve savaş, kahramanlık hikayelerini, kanyondan daha da kötüsü vahşi diyardan çıkan en korkunç canavarlara karşı verdikleri mücadeleleri anlatırken gece geç saatlere kadar ayakta kalırlardı.

      Kendrick gözlerindeki tozdan kurtulmak için gözlerini kırptı. Şimdi farklı bir zaman ve farklı bir yerdeydi. Etrafına bakınca Gümüş’ün sekiz adamını gördü, yanlarında binlercesini görmeyi bekledi. Fakat gerçeklik hemen yüzüne çarptı, geriye kalan artık yalnızca sekiz kişiydi, işlerin ne kadar çok değiştiğini fark etti. Eski günlerin o ihtişamı yerine yeniden gelecek miydi diye merak etti.

      Kendrick’in bir savaşçıyı savaşçı yapan şeylerle ilgili fikirleri yıllar içinde değişti, mesela bu günlerde bir savaşçıyı savaşçı yapanın yetenek ve onur değil, hayatta kalabilme becerisi olduğunu hissediyordu. Yaşamak için devam etme yetisi olmalıydı. Hayat yoluna çok sayıda engel, felaket, trajedi, kayıp ve hepsinden önemlisi değişim bırakıyordu; sayamayacağı kadar çok arkadaşını kaybetmişti, uğruna hayatını vereceği Kral ise artık yaşamıyordu. Vatanı yitmişti. Fakat yine de ne için olduğunu bilmese bile yaşamaya devam etmişti. Amacını aradığını biliyordu. Bir savaşçıyı savaşçı yapan, bir adamın diğerleri birer birer düşerken zamanın sınavlarına dayanmasını sağlayan şey belki de hepsinden önemli derecede devam etme yetisiydi. Bu, gerçek savaşçıları, tabanları yağlayanlardan ayırıyordu.

      “İLERİDE KUM DUVARI VAR!” diye bağırdı bir ses.

      Bu, Kendrick’in hala alışmaya çalıştığı yabancı bir sesti, dönüp bakınca, Kral’ın büyük oğlu Koldo’yu gördü; siyah derisi grubun arasında çok dikkat çekerken, Ridge’in bir grup askerine önderlik ediyordu. Kendrick’in onu tanıdığı bu kısa süre zarfında Kendrick Koldo’nun adamlarına önderlik etmesine ve ona duydukları hayranlığa bakarak saygı duymaya başlamıştı. O, Kendrick’in birlikte at sürmekten gurur duyacağı bir şövalyeydi.

      Koldo ufku işaret ederken Kendrick gösterdiği yere baktı, aslında görmeden önce de ne olduğunu duydu. Acı bir ıslıktı bu, sanki bir fırtınaydı ancak Kendrick, Çöl’deki zamanını, yarı baygın halde sürüklendiğini hatırladı. Kızgın kumların, asla sona ermeyen bir hortum gibi sürekli dikilerek göğe kadar yükselen katı bir duvar oluşturduğu aklına geldi. Nüfuz edilemez gibiydi, sanki gerçek bir duvardı bu şekilde Ridge, İmparatorluk’un geri kalanından görünmez hale geliyordu.

      Islık giderek büyürken Kendrick buraya yeniden girmekten çekiniyordu.

      “ATKILAR!” diye emretti bir ses.

      Kendrick, Kral’ın daha büyük ikizi Ludvig’in uzun, iç içe geçen beyaz bir kumaşı alıp yüzüne sardığını gördü. Sırayla askerler onu takip ederek aynı şeyi yaptılar.

      Kendrick’in yanına kendini Naten olarak tanıtan bir asker atıyla geldi, Kendrick bu adamı görür görmez ondan hazzetmemişti. Kendrick’e verilen liderliğe karşı isyankardı ve saygısız hareketleri gözüne batıyordu.

      Naten, yakına gelirken Kendrick ve adamlarına küçümseyerek baktı.

      “Bu yolculuğa önderlik ettiğini düşünüyorsun,” dedi, “sırf Kral sana bu görevi verdi diye. Ancak adamlarını Kum Duvarı’ndan koruyacak kadar bile bir şey bilmiyorsun.”

      Kendrick adama bakınca, gözlerinde ona karş duyduğu nedensiz bir nefret barındırdığını gördü. Başlangıçta Kendrick, bir şekilde onun yüzünden kendini tehdit altında hissetmiş olabileceğini düşündü. Ne de olsa bir yabancıydı ama şimdi bu adamın nefreti sevdiğini anlıyordu.

      “Ona atkıları verin!” diye bağırdı Koldo Naten’a, sabırsız bir şekilde.

      Bir zaman geçip de duvara git gide yaklaşınca kumlar şiddetlendi ve ancak o zaman Naten nihayet uzanıp atkı çuvalını Kendrick’e fırlattı, çuval at üstündeki Kendrick’in göğsüne sertçe çarpıp durdu.

      “Bunu adamlarına dağıt,” dedi, “yoksa duvar sizi haklar. Seçim senin, gerçekten umurumda değil.”

      Naten atını adamlarının olduğu yere döndürerek gitti, Kendrick her birinin yanına giderek atkıları adamlarına tek tek dağıttı. Sonrasında kendi atkısını Ridge’den gelen diğerlerinin yaptığı gibi nefes alacak kadar boşluk bırakarak güvende olmasını sağlayarak kafasına ve yüzüne tekrar tekrar doladı. Dışarıyı zar zor görebiliyordu, dünya ışık altında bulanıktı.

      İyice yakınlaşıp döne döne havaya çıkan kumlar kulaklarını sağır edici hale gelince kendini duruma hazırladı. Şimdiden sadece elli metre uzağındayken, hava zırhına çarparak seken kum sesleriyle doluyordu ve bir an sonra hissetmeye de başladı.

      Kendrick Kum Duvar’ına dalarken sanki kendini bir kum okyanusuna bırakıyormuş gibi hissetti. Çıkardığı ses o kadar yüksekti ki, kendi kalbinin atışını kulaklarında zar zor duyuyordu. Tüm vücudu kumla kaplanmış, içeri girmeye çalışıp onu yırtıyorlardı. Dönerek kalkan tozlar o kadar yoğundu ki sadece bir kaç adım yanında olan Brandt’ı ya da Atme’yi göremiyordu bile.

      “SÜRMEYE DEVAM EDİN!” diye bağırdı Kendrick adamlarına, onu duyabileceklerinden emin bile değildi ama sesini duyurarak onlara olduğu kadar kendine de güven vermek istiyordu. Atlar deli gibi kişniyor, yavaşlıyor, garip hareketlerde bulunuyorlardı. Kendrick aşağı bakınca kumun atların gözlerine girdiğini gördü, gittikçe daha sert darbelerle vuruyordu kum, atların durmaması için dua etti.

      Kendrick hiç durmadan ilerlerken bunun asla sonu gelmeyeceğini düşünmeye başladı ta ki nihayet duvardan

Скачать книгу