100 büyük düşünür. Sabri Kaliç

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу 100 büyük düşünür - Sabri Kaliç страница 9

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
100 büyük düşünür - Sabri Kaliç

Скачать книгу

yöntemiyle, yani diyalog sanatı ya da diyalektikle, insanlara bilgiye sahip olduklarını sandıklarını, oysa sahip olmadıklarını kanıtlıyordu. Bir karara varmak gerektiğinde, çaresiz kalan muhatapları, kendisinden, sorunla ilgili düşüncelerini aktarmasını talep ettiklerinde, filozofça geri çekiliyor, bu da genellikle muhataplarının öfkelenmesine yol açıyordu. Aynı dönem Atina’sının düşünürleri, Sokrates’in halkı toplayıp, belirli zamanlarda ders vermesini çekemediler ve Sokrates’in bilinenlerin aslında yanlış olduğu söylemi üzerine Sokrates’i mahkemeye verdiler. O günlerde Sokrates’in, halk tarafından çok sevilen bir filozof olması sebebiyle, Atina halkı mahkemeyi yakından takip etti. Mahkeme idam cezasını onaylanmadan önce, hakim Sokrates’e söz konusu söylemlerin kendisine ait olmadığını, bu söylemleri inkar ettiğini söylemesi durumunda, idam kararını bozacağını söyledi. Sokrates bu teklifi reddetti ve “Ben söylemedim dersem, düşüncelerimin insanlar için hiçbir önemi kalmaz. Beni idam edin, çünkü idam ederseniz, düşüncelerim sizin sayenizde bütün dünya insanlarına ulaşacak ve bundan binlerce sene sonra bile Sokrates adı biliniyor olacak” dedi. Hakim idamın iptali şartını yineleyince Sokrates “Evet ben bunları söyledim. Sözümün ve düşüncelerimin, hayatım pahasına arkasındayım” demiş ve af teklifini reddetmiştir. Bunun sonucunda da idam cezası baldıran zehiri içirilerek uygulanmıştır.

      Sokrates’in bütün düşüncesi, bütün çalışmaları ahlaka yönelmişti. Bu konuda çıkış noktası da “erdem ile bilginin özdeş, aynı oldukları” görüşüdür. Bu görüşün felsefe dışındaki nedeni için şu söylenebilir: Yunan toplumu o arada çok sarsıntılı bir değişim geçirmektedir. Bu yüzden öteden beri bilinen, alışılmış yaşama kurallarına ayak uydurmak çok güçleşmiştir. Bu değer anarşisi içinde bir sürü yaşama kuralı öğütleniyordu. Öbür yandan demokratik gelişme bir savaşmaya, yarışmaya yol açmıştı. İşte Sokrates bu kanıyı ahlaka aktarmakla, bu duruma en keskin anlatımını kazandırmıştır.

      Sokrates “Hiç kimse bile bile kötülük işlemez, kötülük bilginin eksikliğinden ileri gelir” der. Yine bu yüzden bütün öteki erdemler, ana erdem olan bilginin (episteme) içinde toplanmışlardır ve bilginin kendisi edinildiği ve öğrenildiği gibi, öteki erdemler de elde edilir ve öğretilebilir.

      Sokrates’in dinsiz ya da küfre sapmış bir kimse olduğu hiç de söylenemez. Olsa olsa, o da Xenophanes’ten beri gelişen bir din anlayışının içinde yer almıştır; yani halk dininin boş inançlarına bağlı değildi; halk dininin arınmasını, bunun için de Tanrılar için yakışıksız tasavvurların ortadan kalkmasını o da istemektedir.

      17

      PLATON

M.Ö. 427 – M.Ö. 347

      “İdealar dünyasını” anlattığı ünlü “mağara duvarı” benzetmesiyle tanınan Platon, başını Herakleitos’un çektiği materyalist filozofların karşısında yer alarak hayatı onlardan çok farklı biçimde yorumlamıştı.

      Soylu bir aileye mensup olan Platon Atina’da doğmuş ve iyi bir eğitim görmüştür. Yirmi yaşında Sokrates’le karşılaşınca felsefeye yönelmiş ve hocasının ölümüne kadar (MÖ 399) sekiz yıl boyunca öğrencisi olmuştur. Hocası ölünce diğer öğrencilerle birlikte Megara’ya gitmiş ama burada uzun süre kalmayarak önce Mısır’a, oradan da Pythagorasçıların etkili oldukları Sicilya ve Güney İtalya’ya geçmiştir. Bir ara korsanların eline düşmüş, fidye vererek kurtulduktan sonra, kırk yaşlarında Atina’ya dönmüştür. Atina’da “Akademi”yi kurarak dersler vermeye başlayan Platon MÖ 347 yılında 81 yaşındayken ölmüştür.

      Platon hocası Sokrates gibi sokaklarda ve pazar yerlerinde öğretim yapmak istemiyordu; tam tersine ne yaptığını bilmeyen kuru kalabalıktan uzak bir yerde bir okul kurarak, seçkin öğrenciler yetiştirmeyi düşünüyordu. Atina’nın batısında bulunan ve adını bir Yunan kahramanı Academios’tan alan bölge, bu amaç için çok uygundu. Platon meşhur okulu Akademi’yi burada kurdu. Bu dönemde, Akademi bölgesinde esin perileri “Müz”ler için bir tapınak, öğrenciler ve öğretmenler için odalar, toplantı odaları, konferans salonları ve yemekhaneler yapılmıştı. Ancak öğretimin nasıl yürütüldüğüne ilişkin yeterli bilgiye sahip değiliz. Büyük bir olasılıkla Sokrates’in diyalektik yöntemi uygulanmış, yani öğretim esnasında konferans yöntemi yerine tartışma yöntemi benimsenmiştir. Platon’un amacı, öğrencilerine bilgi aşkını aşılayarak, onları filozof bir yönetici olarak yetiştirmektir; bu yüzden ahlak ve siyasete ağırlık vermiş, ancak bunları mantık ve matematikle temellendirmeyi ihmal etmemiştir.

      Platon’un ölümünden sonra Akademi’nin başına kız kardeşinin oğlu geçmiş ve Platon’un düşüncelerinin yerleşmesi ve gelenekselleşmesi için uğraşmıştır. Akademi uzun bir süre seçkin yöneticilerin yönetiminde ve denetiminde, seçkin öğrenciler yetiştirmiş ve 6. yüzyılın başlarında bir Pagan okulu olduğu gerekçesiyle Bizans İmparatoru Justinianus tarafından kapatılmıştır. Hıristiyanların tehditlerinden kaçan öğretmenlerden ve öğrencilerden bazıları Sâsânî Kralı Anuşirvan’ın (MS 531-579) Cundişapur’da kurmuş olduğu tıp okuluna sığınmışlardır. Bu, uygarlık tarihi açısından çok önemli bir gelişmedir; çünkü buraya yerleşen Yunan filozofları ve hekimleri, birkaç yüzyıl sonra İslâm dünyasında yeşerecek olan bilim ağacının tohumlarını atacak ve böylece bilim ve felsefe Atina’dan Bağdat’a taşınacaktır. Batı’nın Rönesans’a kadar yaşadığı Ortaçağ karanlığının en önemli nedenlerinden birinin Akademi’nin Justinianus tarafından kapatılması olduğunu söylemek hiç de abartılı bir saptama olmayacaktır.

      Platon “barbar”larla dost olmasa da, onlara karşı Aristoteles kadar katı bir tutum içerisinde de değildir. Mısır’a yapmış olduğu gezi sırasında, Mısırlıların bilimleri, dinleri ve yaşam biçimlerine ilişkin bilgi edinmiş ve Mısır uygarlığının Yunan uygarlığından daha önce geliştiğini ve onun biçimlenmesine yardımcı olduğunu anlamıştır. Platon Mezopotamyalılara ilişkin fazla bir bilgiye sahip olmasa da Asur hükümdarı Ninos’un kanunlarına atıfta bulunması, bu uygarlığa tamamen yabancı olmadığını göstermektedir. Eserlerinde görülen astroloji anlayışı büyük ölçüde Babillilerden gelmiştir. Yunanlıların sürekli düşmanları olan Persleri ise Platon çok iyi tanımaktaydı. Olasılıkla Herodotos ve diğer Yunan tarihçilerinin yapıtlarını okuyarak Achaemenidian İmparatorluğu’na hayranlık duymuştur. Perslerin otokrasisi ona Yunanlıların demokrasisinden daha sempatik görünüyordu.

      18

      SİNOPLU DİYOJEN

M.Ö. 412 – M.Ö. 323

      Sinoplu Diyojen fıçı içinde yaşayarak geçirdiği yaşamı, Büyük İskender’e dediği “gölge etme, başka ihsan istemem” sözü ve gündüzleri sokakta fenerle gezerek “adam araması” gibi anekdotları nedeniyle en bilinen filozoflardan biridir.

      Sinop’ta dünyaya gelmiştir. Babası Sinop’tan sürüldüğü için babasıyla birlikte Atina’ya yerleşmek zorunda kalmıştır. Tarihte Sinoplu Diogenes (okunuşu: Diyojen) diye ün yapan bu kinik filozofun MÖ 411 ya da 412 yılında doğduğu söylenmektedir.

      Elinde bir fenerle gündüz zamanı sokaklarda gezerek soranlara “adam arıyorum”

Скачать книгу