12 yıllık esaret. Соломон Нортап
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу 12 yıllık esaret - Соломон Нортап страница 1
“Solomon Northup’ın Red Nehri’ndeki bir tarlaya götürülmesi, oranın Tom Amca’nın da esir tutulduğu yer olması ve Northup’ın kendi tarlasını, oradaki yaşam koşullarını ve başka bazı olayları anlatışı, Tom Amca’nın hikayesiyle çarpıcı bir benzerlik gösteriyor.”
“İnsanoğlu geleneklerle öyle kandırılmış, milat olmuşlara saygı duymaya o kadar meyillidir ki, ve onun kullanışlı olduğunu söylemeye öyle hazırdır ki, belaların en beteri olan kölelik bile, babadan oğula geçtiği için, kutsal bir şey gibi korunup saklanır. ama akla hayale sığar mı ki, kendi gibi hükmettiği köle de, gönlündeki coşkulu duygularla doğmuşken, bir adam amansız bir tiran olsun, ve yaşadığı yerin tek özgür insanının kendisi olduğunu söylesin?”
Resimlerin Listesi
Solomon tarla kıyafetiyle
Washington’daki köle hücresindeki sahne
Eliza’nın son yavrusundan ayrılışı
Chapin, Solomon’u asılmaktan kurtarıyor
Patsey’nin kazığa bağlanıp kırbaçlanışı
Pamuk tarlasındaki sahne: Solomon geri alınıyor
Solomon’un eve varışı ve karısı ve çocuklarıyla ilk görüşmesi
Solomon Northup’ın Hikayesi
1. Bölüm
Özgür bir adam olarak doğmamın, otuz yıldan fazladır hür bir eyalette özgürlüğün nimetlerinin tadını çıkarmamın ve ardından kaçırılıp on iki yıllık bir esaret sonrası 1853 yılının o talihli Ocak ayında azat edilene kadar köle tüccarlarına verilmemin ardından bana, hayatımın ve talihimin insanlar için hiç de yavan bir hikaye olmayacağı söylendi.
Tekrar özgür oluşumdan bu yana, Kuzey Eyaletleri’nde kölelik konusuna giderek artan ilgi gözümden kaçmadı. Köleliği bir yandan hoş bir yandan da itici yönleriyle tasvire kalkan kurmaca eserler, eşi benzeri görülmemiş bir hızla yayıldı ve anlayabildiğim kadarıyla da bereketli bir tartışma alanı açtı.
Ben kölelikten yalnızca kendi gördüğüm kadarıyla söz edebilirim; ondan sadece benliğimin bildiği ve deneyimlediği kadarıyla bahsedebilirim. Benim amacım, yaşananların samimi ve dürüst bir ifadesini ortaya koymak. Gayem, hayat hikayemi abartmadan ortaya koymak ki başkaları karar verebilsin kurmaca eserlerin sayfaları bile canice yanlışları veya daha ağır bir esareti gözler önüne serebiliyor mu, seremiyor mu.
Geçmişe dönük saptayabldiğim en eski bilgi baba tarafından atalarımın Rhode Island’da köle olmaları. Northup adındaki bir aileye aitlermiş ve aileden biri, yanına babam Mintus Northup’ı da alarak New York eyaletine gelip Rensselaer vilayetinde bulunan Hoosic’e yerleşmiş. Yaklaşık elli yıl önce gerçekleşmiş olması muhtemel olan bu beyefendinin ölümünün üzerine, vasiyetindeki bir beyanla, babam özgür kalmış.
Mevcut hürriyetimi ve karımla çocuklarıma yeniden kavuşmamı borçlu olduğum, Sandy Tepesi’nden seçkin bir avukat olan Henry B. Northup Beyefendi, atalarımın hizmet ettiği ve benim şu an taşıdığım adı aldığım ailenin bir akrabasıymış. Tabii özgürlüğüme kavuşmamda benim adıma gösterdiği yoğun çabaların etkisini de unutmamak lazım.
Babam, özgür kalmasından bir süre sonra, New York’taki Essex vilayetinde bulunan Minerva’ya taşınmış. Ben 1808’in Temmuz ayında burada doğmuşum. Minerva’da tam olarak ne kadar kaldığını teyit edecek imkanım yok. Oradan da Slyborough denilen bir yerin yakınında bulunan Washington vilayetindeki Granville’e taşınmış ve birkaç yıl kadar yine eski efendisinin akrabası olan Clark Northup’ın çiftliğinde çalışmış. Ve oradan da Sandy Tepesi’nin biraz kuzeyinde, Moss Street’teki Alden çiftliğine taşınmış. Daha sonra da, şimdi Russel Pratt’in sahibi olduğu, Fort Edward’dan Argyle’e giden yol üzerine konuşlanmış çiftliğe taşınmış ve 22 Kasım 1829 tarihinde ölene kadar orada yaşamaya devam etmiş. Arkada bir dul ve iki çocuk bırakmış: Ben ve abim Joseph. Abim hâlâ aynı Oswego vilayetindeki Oswego şehrinde yaşıyor. Annemse benim esaret dönemimde ölmüş.
Köle olarak doğmuş olmasına ve talihsiz ırkımdan herkes gibi felaket koşullarda çalışmış olmasına rağmen, onu hatırlayan pek çok kişinin de doğrulayacağı gibi babam, gayreti ve uyumundan dolayı saygı duyulan bir adammış. Hayatını tarım işlerinde huzurla geçirmiş; özellikle Afrika’nın çocuklarına tahsis edilmiş gibi görünen o bayağı hizmet işlerine hiçbir zaman bakmamış. Genelde bizim durumumuzdakilere verilen eğitimden çok daha fazlasını bize veren babam, çalışkanlığı ve tutumluluğu sayesinde kendisine oy kullanma hakkı sağlayacak kadar mal sahibi de olmuş. Babam bize sık sık hayatının ilk yıllarını anlatırdı; kölesi olduğu aileyi her zaman en içten duygularıyla, iyilik ve sevgiyle anmasına rağmen kölelik sisteminin ne demek olduğunu iyi bilir ve ırkının aşağılanmasından kederle bahsederdi. Zihnimizi ahlaki duyarlılıkla işlemeye özen gösterir, bize, acizlerin ve güçlülerin kollayıcısı olan Tanrı’ya güvenmemizi tembihlerdi. O zamanlardan beri babamın nasihatleri ne çok aklıma gelmiştir: Louisiana’nın uzak ve iç bayıltıcı bölgelerindeki bir köle kulübesinde gaddar bir efendinin açtığı insafsız yaralarla uğraşırken, babamı çevreleyen mezarın beni de zalimin kırbacından korumasını dilerken… Sandy Tepesi’ndeki kilise bahçesinde basit bir taş, Tanrı’nın ona verdiği düşük rütbenin gerektirdiği görevleri layığıyla yerine getirdikten sonra nerede yattığını gösteriyor.
Bir noktaya kadar, babamla münasebetim çiftlik işleriyle ilgili oldu. Boş zamanlarımda ya kitaplarla haşır neşir oluyor ya da gençlik tutkum olan kemanı çalıyordum. Keman aynı zamanda benim teselli kaynağımdı çünkü aynı kaderi paylaştığım, benim gibi basit insanlara mutluluk veriyor, beni de karanlık talihimle ilgili sonu gelmez düşüncelerden alıkoyuyordu.
1829 Noel’inde bizim oralarda oturan siyahi bir kızla, Anne Hampton’la evlendim. Tören, Fort Edward’da, bölgenin hâkimi ve seçkin bir vatandaş olan Timothy Eddy Beyefendi tarafından gerçekleştirildi. Eşim uzun zaman Sandy Tepesi’nde, Salemli Rahip Alexander Proudfit’in ailesinden Eagle Tavernası’nın sahibi Bay Baird’la kalmış. Bu bey uzun zaman Salem’deki Presbiteryen Kilisesi’ne başkanlık etmiş, ilimi ve dindarlığı ile öne çıkmış birisiymiş. Anne hâlâ bu iyi adamın muazzam nezaketini ve güçlü nasihatlerini şükranla hatırlar. Anne, kendisinin tam olarak hangi soydan geldiğini bilmiyor ama damarlarında üç ırkın da kanı akıyor. Kırmızının mı, beyazın mı, yoksa siyahın mı baskın geldiğini söylemek güç. Ama hepsinin karışımı ona olağandışı ama hoş bir ifade vermiş; böylesi nadiren görülür. Biraz benzese de tam olarak bir zenci melezi denemez ona ki söylemeyi unuttum; annem de bu ırktan geliyor.
Temmuz ayında yirmi bir yaşına