Abdülhamit ve afrodit. İskender Fahrettin Sertelli

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Abdülhamit ve afrodit - İskender Fahrettin Sertelli страница 3

Жанр:
Серия:
Издательство:
Abdülhamit ve afrodit - İskender Fahrettin Sertelli

Скачать книгу

style="font-size:15px;">      Abdülhamit o günlerde Fehim Paşa’ya mühim bir iş vermişti. Beyoğlu’nda birkaç Türk gencinin bazı mahallere Padişah aleyhinde beyannameler yapıştırması üzerine, meselenin gayet gizli bir surette takip edilmesi ve araştırılması görevi Fehim Paşa’ya havale edilmişti.

      Beyanname meselesinden Cevdet Bey’in de haberi vardı. Padişah bu husustaki endişesinden ona da bahsetmişti.

      Cevdet Bey, Fehim Paşa’ya sordu:

      “Hayırlı bir netice elde edebildiniz mi?”

      “Mümkün değil.”

      “Efendimiz bu işi çok merak ediyorlar.”

      “Size fazla açıklama yaptı mı?”

      “Her şeyden haberim var. Hatta bu sabah da sarayın kapılarından birinde aynı beyannamelerden bulmuşlar.”

      Fehim Paşa gözlerini açarak haykırdı:

      “Vay alçaklar! Buraya kadar el uzatmaya cesaret ha!”

      “Evet Paşam… Biz de hayretler içinde kaldık.”

      “Mesele, Zat-ı Şahane’ye bildirildi mi?”

      “Hayır.”

      “Ne duruyorsunuz?”

      “İzzet Paşa’yı bekliyoruz.”

      “Niçin? Vakit geçirmek caiz değil.”

      “Efendim, İzzet Paşa’nın hanesine de aynı beyannamelerden yapıştırmışlar. Telgrafla az evvel haber verdi ve biz de kendisine buradaki olayı söyledik. Kendisi gelinceye kadar Hünkâr ’a hiçbir şey bildirilmemesini emir buyurdular. Zaten meseleyi Zat-ı Şahane’ye arz etmeye kimsenin cesareti yok ki.”

      “Siz çok tabansızsınız doğrusu. Benim dairemde böyle bir hadise olsa derhal arz ederdim.”

      “Sizin dairenizde de oldu ve derhal Padişah’a arz ettiniz. Fakat hâlâ olumlu bir sonuç elde edemediniz!”

      Fehim Paşa, Cevdet Bey’in kulağına eğildi.

      “Azizim,” dedi, “saray geleneğini ve özellikle Zat-ı Şahane’nin tabiatını bilmiyor gibi davranıyorsunuz! Bu gibi işleri daima uzatmak ve Efendimizin gözünde büyütmek lazım, öyle değil mi?”

      Cevdet Bey uzun, siyah dişlerini göstererek sırıttı.

      “Hakkınız var, Paşam! Allah zekânızı artırsın.” Fehim Paşa ciddi bir tavırla sigarasını yaktı.

      “Ben Beyoğlu mutasarrıfı bulundukça, Efendimiz aleyhinde en ufak bir hareketin bile baş göstermesine ve büyümesine imkân yoktur. Ancak mevkimizi güçlendirmek için bu gibi meseleleri daima Zat-ı Şahane’nin gözünde büyütmeye ve ilgiyi artırmaya çalışmalıyız. Mamafih, size bunlardan bahsetmek küstahlıktır. Siz bu işlerin üstadısınız!”

      Bu esnada içeriye bir haremağası girdi ve Fehim Paşa’ya hitaben, “Paşa hazretleri! Efendimizi teşrifinizden haberdar ettim. Sizi bekliyorlar,” dedi.

      Fehim Paşa sigarasını söndürdü ve odanın köşesinde resimli mecmuaları karıştırmakla meşgul olan Melahat’e seslendi:

      “Allahaısmarladık, küçük hanım!”

      Melahat yerinden kımıldamadı. Sadece başını çevirdi.

      “Güle güle efendim.”

      Fehim Paşa ince, kıvrık bıyıklarını bükerek, “Cevdet Bey,” dedi, “ben huzura gidiyorum, dönüşte tekrar uğrarım.”

      Fehim Paşa odadan çıkar çıkmaz, Melahat, Cevdet Bey’ in yanına koştu ve sordu:

      “Baba? Siz de bu fikirde misiniz?”

      “Bir daha bu gibi sözlerle ilgilendiğini görmek istemem. Burada konuşulan şeyleri işitmemiş gibi yapacaksın, anladın mı?”

      Melahat, önemli şeyler söylemek isteyip de söylemeye cesaret edemeyen kimseler gibi dudaklarını ısırarak, bir müddet ağzını açmadan hızlı hızlı soludu. Sonra, “Peki, baba!” dedi, “merak etmeyiniz! Kimseye bir şey söylemem.”

      Cevdet Bey başını önüne eğmiş, Padişah’a hitaben yeni bir jurnal yazmaya başlamıştı.

      Genç kız onun yanından ayrıldı ve doğruca odasına gitti.

      BİRİNCİ TUZAK: FEHİM PAŞA’NIN TALİMATI

      “Aman Nazikter, şu pencereyi aç! Huzurda çok bunaldım, biraz hava alayım.”

      “Ne var? Dünden beri Hünkâr ’ın şiddetinden yanına varılmıyor gene.”

      “Offf! Üzerime fenalık geldi. Şimdi düşüp bayılacağım. Çabuk bana bir bardak soğuk su ver!”

      Fehim Paşa, Abdülhamit’in huzurundan çıkınca doğruca Nazikter’in odasına gitmişti.

      Padişah, beyanname meselesine çok önem vermiş ve Fehim Paşa’yı fazla sıkıştırmıştı.

      Nazikter’in hiçbir şeyden haberi yoktu. Fehim Paşa’nın çok gizli olarak münasebette bulunduğu bu güzel Çerkez kızının, Padişah’a sadakati olduğu kadar Fehim Paşa’ya da sevgisi vardı.

      Nazikter’i Adapazarı’ndan getirip saraya sokan Fehim Paşa’ydı. Fakat Nazikter üç dört sene zarfında o kadar güzelleşmiş, o derece şakrak ve cazibeli bir kız olmuştu ki, Padişah’a en yakın ve en ünlü gözdelerden biri haline gelmişti.

      Nazikter, son zamanlarda elde ettiği bu yüksek mevkinin şerefini korumaya çalışmakla beraber, eski efendisi olan Fehim Paşa’yı da unutmuyor ve onun gizli ziyaretlerini hoş görüyordu.

      Fehim Paşa biraz dinlenmiş ve asabiyeti geçmişti. Nazikter’i yanına oturttu ve çenesini okşayarak, “Nazikter,” dedi, “sana bir şey söyleyeceğim, fakat kızmayacaksın!”

      “Peki, söyleyiniz.”

      “Aynı zamanda senin yardımını da isteyeceğim. Bunu bana vaat et bakayım!”

      “Olmayacak bir şeyse, nasıl vaat edeyim?”

      “Hayır, çok kolay bir şey, fakat senin elinde.”

      “O halde söz veriyorum, söyleyiniz!”

      Fehim Paşa, Çerkez güzelinin elini sıkarak yalvarmaya başladı:

      “Sen benim ilk göz ağrımsın, Nazikter! Seni katiyen unutmayacağım. Fakat sen benden ziyade Hünkâr ’ınsın. Efendimize hıyanet etmek, onun sevdiği bir kıza el uzatmak istemem. Bunun için senden bir ricam var. Muhakkak yapacaksın, değil mi?”

      “Beni merakta bırakmayınız, sizin için elimden gelen şeyi ardıma koyar mıyım? Çabuk

Скачать книгу