Bir nefeste cinsellik tarihi. Karen Dolby

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Bir nefeste cinsellik tarihi - Karen Dolby страница 7

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Bir nefeste cinsellik tarihi - Karen Dolby

Скачать книгу

katı ‘arkana yaslan ve İngiltere’yi düşün’ mesajı Ortaçağ doktorlarının görüşlerine pek de uymuyordu. Siz kadın orgazmını 1960’ların cinsel devriminin bir bulgusu sanadurun, Ortaçağ’da döllenmenin hem kadın hem erkek orgazma ulaşmadan imkansız olduğuna inanılır, ancak bunun için gereken koşulların yoldan çıkarıcı olduğu düşünülürdü.

      Ta M.Ö. 4. Yüzyıl’da bile, Hipokrat ve Galen gibi klasik çağ doktorları, orgazm olan kadınların erkekler gibi meni ürettiği ve kadının hamile kalması için her iki tür meninin de gerekli olduğu kanısındaydılar. 11. Yüzyılda İbn-i Sina’dan ve 13. Yüzyıl’da Albertus Magnus’tan kalma yazılar onların da bu konuda hemfikir olduğunu gösterir. Aslına bakılırsa, bu kanı Victoria çağındaki anatomi çalışmaları tarafından çürütülünceye kadar sürmüştür.

      İdeal olan elbette ki uygun davranışlarla kur yapılan ve babasının rızasıyla alınan bakire bir gelindi. Bu oldukça ciddiye alınan bir konuydu, zira söz konusu olan sadece namus değil, aynı zamanda kaybedilebilecek bir başlık parasıydı.

      Yine klasik dönem doktorlarını takiben İbn-i Sina ve (1931 yılında aziz ilan edilen) Albertus Magnus ayrıntılarıyla ‘bekaret ve kaybının belirtileri’ni sıralamış, böylelikle bekaretini ‘tamir ettirmek’ isteyen kişilere kılavuzluk etmişlerdir.

      Astrenjan çözeltileri şırınga yordamıyla zerk etmenin, vajinal bölgeyi bütün şüpheleri yok edecek derecede sıkılaştıracağı söylenirdi. Kanama belirtilerini taklit etmek içinse kana bulanmış ufak bir sünger parçası ya da kanla doldurulmuş balık mesanesinin vajinanın içine yerleştirilmesi önerilirdi.

      Başına Buyruk Kadınlar

      1066’da İngiltere’ye yapılan Norman İşgali’nden sonra, Fatih William ve şövalyeleri, hakimiyetlerini sürdürmek ve çıkabilecek herhangi bir ayaklanmayı durdurmak için savaşmaya devam ediyorlardı. Normandiya’da bıraktıkları karılarıysa evlerinin rahatlığından yoksun bu vasat ama iş görür ülkeye gitmek için kanalı geçmeyi göze almıyor, yine de kocalarının fiziksel yakınlığını özlüyorlardı. Birçoğu, kocaları derhal eve gelmezse yataklarına bir sevgili almak zorunda kalacaklarına dair kesin koşullar koyan tehditler göndermişti.

      William ödül olarak toprak ve unvan vaat ederek ordusunu İngiltere’de tutmaya çalışmıştır. Bir kısmı kalmış, ancak çoğu gitmiştir. Bunların arasında, Hastings Kalesi’ni bırakan Onfroy du Tilleul ve Winchester valiliğini feda eden kayınbiraderi Hugh de Grandmesnil de vardır. Ne onlar ne de varisleri arkalarında bıraktıkları toprakları ya da unvanları geri kazanabilmiştir.

      Ordugah Takipçileri

      1096’da Papa II. Urban, Kudüs’ü geri almak için Birinci Haçlı Seferi’ni ilan ettiğinde, kadınlar yolculuk ve zorlu yaşam koşullarına daha sıcak bakmıştır. Birçoğu Haçlılara aşçı, çamaşırcı, temizlikçi ve bilhassa fahişe olarak katılmıştır. Seyyah olarak katılan birçok kadın birilerine muamele çekmenin kendilerini bu uzun yolculukta geçindirmek için en iyi yol olduğunu düşünmüştür. Belki de Haçlıları, kafirlere karşı giriştikleri bu kutsal savaşta desteklemeyi kendilerine bir görev bilmişlerdir; yol üzerinde meslek değiştirmeye karar verenlerin birçoğu elbette ki yolculuğun başında topluluğa rahibe olarak katılmış olanlardır.

      Kral I. Richard, ya da diğer adıyla Arslan Yürekli Rişar, birliklerini savaş boyunca hedefe kitlenmeye zorlamış ve kadınlara çok fazla para döktükleri için askerlerine kızmıştır. Birinci Haçlı Seferi’nin sonuna doğru, Papa II. Clement kadınları, özellikle çekici genç kadınları orduya eşlik etmekten alıkoyan bir kararname yayınlamıştır.

      Bu sırada, evde tek başına bırakılmış kadınlar da Kilise için başka bir ahlaki ikilem arz ediyordu. Bu durumun vahameti anlaşılır anlaşılmaz Papa II. Urban Haçlıların yolculuğa çıkmasından kısa bir süre sonra bir mektup yazmış, evli erkeklere Kutsal Topraklara gitmeden karılarının rızasını almalarını tavsiye etmiştir.

      Zorla Bekaret

      Metalden bir bekaret kemeri

      Ortaçağ mizahının ve alayının merkezinde olan bekaret kemerleri ilk defa 14. Yüzyıl’da, Floransa kuşağı adıyla çıkmıştır. Oysaki bu kemerlerin İtalya’da icat edildiği şüphelidir; aslında bu frenginin İngiltere’de Fransız hastalığı, Fransa’da İngiliz hastalığı olarak bilinmesi hikayesine benzer. Kemerlerin yedek anahtarlarına dair şakalar da aynı zamanlarda çıkmıştır. 1930’lara kadar tıbbi cihazlar kataloglarında bekaret kemerleri de yerlerini almıştır.

      13. Yüzyıl’ın sonlarından itibaren, günümüze kadar gelmiş dava kayıtlarının gittikçe artan bir kısmı seks ve evlilik, zina, aldatma ve fuhuşla ilgilidir. Davaların yüzde altmışı ile doksanı, takip eden üç yüzyıl boyunca bu konuların çevresinde dönmeye devam etmiştir. Cezalar çeşitlidir, ancak çoğu zaman toplum içinde aşağılanma ve dayak yemeye başvurulmuş, kadınlaraysa kimi zaman fakirlere sadaka verme yahut kutsal yolculuğa çıkma cezası verilmiştir. Bu, suçluya günahları üzerinde düşünmek için bir süre tanımaya benzese de, esasen aynı suçun daha sıklıkla işlenmesine fırsat vermiştir.

      Ölmeden Önce Mürevvet

      Arzuları söndürmek bir yana, veba salgını ve özellikle 1347-51 arası nüfusun üçte birinin canını alan ve Avrupa’yı mahveden Büyük Veba Salgını (Kara Ölüm), ateşe adeta körükle gitmiştir. Bir çıkarcılık ruhu halkı sarıp sarmalamış ve hastalığı daha fazla yayacak olmasına rağmen meyhaneler ve genelevler daha da çok insanla dolup taşmıştı.

      Ticaret canlanmıştı, zira birçok insan cinsel birleşmenin, özellikle bir fahişeyle seks yapmanın kişiyi hastalıktan koruduğuna inanıyordu. Ayrıca dul kadınlarla ve ölmeden önce mürüvvetlerini görmek isteyen kimselerle yangından mal kaçırır gibi evlenmek de revaçtaydı.

      Saray Aşkları

      Genelevler ve pezevenklerle birlikte, artık yaygınlığını kaybeden ‘saray aşkı’ kavramı da giderek gelişiyordu. Ortaçağ’ın başlarında, kadınlar baştan çıkarıcı addedilir, insanlığın cennetten kovuluşunun sebebi Havva Ana sayılırdı. Ancak seyyahlar ve Haçlılar, Bizans’tan dönerken, insanla Tanrı’nın aracısı olan, kadınlık ve cinsellik bakımından en üstün seviyedeki, annelerin en yücesi Meryem Ana’ya bağlılık geleneğini de beraberlerinde getirmişlerdir.

      Bu gelenek, saray aşkalarının yahut ince ruhlu bir aşk idealinin, Güney Fransa ozanlarının şiir ve şarkılarına girmesine yol açmıştır. 1100 ile 1350 arasında değişik saraylara bağlı ozanlar türemiştir. 12. Yüzyıl’dan önce aşk edebiyatına dair bir gelenek olmasa da İspanya ve Sicilya’ya giden ziyaretçiler burada duydukları Arapça aşk şiirleri ve felsefesinden etkilenmeye başlamışlardır.

      ‘Soylulaştıran aşk’ teması Poitiers Kontu ve Aquitaine Dükü Guilhem’in şiirlerinde görülmeye başlamış, bu gelenek daha sonra Guilhem’in torunu Aquitaine’li Eleanor gibi güçlü asiller tarafından da sürdürülmüştür. Eleanor ve kızı Champagne’li Marie 12. Yüzyıl’ın sonunda Poitiers kentinde, kadınlar tarafından idare edilen bir

Скачать книгу