Fetih 1453. İskender Fahrettin Sertelli

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Fetih 1453 - İskender Fahrettin Sertelli страница 4

Жанр:
Серия:
Издательство:
Fetih 1453 - İskender Fahrettin Sertelli

Скачать книгу

bir rüzgâr esiyordu.

      Edirne uzaktan görünmüştü.

      Arabadaki asker yanındaki kadının boynuna sarıldı.

      “Klio!”

      “Ne var, Anivas?”

      “Üşüdün mü?”

      “Biraz.”

      “Paltomu vereyim mi?”

      “Ya sen?”

      “Ben üşümüyorum.”

      Genç asker, paltosunun pelerinini yanındaki kadının omuzlarına örttü.

      “Hava gittikçe sertleşiyor.”

      “Edirne’nin havası bizi fena karşıladı.”

      “Kötüye yorma, Klio; siz kadınlar, daima, her şeyden bir anlam çıkarırsınız!”

      “Seninle ilk tanıştığımız geceyi hatırlar mısın, Anivas? Pencerenin önünde sessizce otururken birdenbire müthiş bir fırtına çıkmıştı. O vakit ben sana, ‘Eyvah, bu çılgın rüzgâr bize fena bir haber getirdi!’ demiştim. Sense, ‘Şu kocakarı laflarına hâlâ inanıyor musun?’ diye sormuştun. Fakat biraz sonra başımıza neler geldiğini, nasıl basıldığımızı hatırlarsın, değil mi?”

      “Rica ederim, Klio bırak artık şu mânâsız lafları! Bu kocakarı inançlarına esir olmaktan kurtulamayacaksın.”

      Rüzgâr, arabanın tentesini koparırcasına kamçılıyordu.

      Sultan Mehmed’e giden heyete girmeyi başaran Ani-vas, geleceği için bu seyahatten çok şey ümit ediyordu.

      Heyetin Edirne’den muzaffer olarak döndüğü günü düşündükçe, arabanın içinde sevincinden ne yapacağını, ne söyleyeceğini bilmiyordu.

      “İşte! Edirne’nin minareleri göründü, Klio! Yarım saat sonra şehrin kapısına varacağız.”

      “Rüzgârdan korkuyorum.”

      “Korkma!”

      “Korkuyorum dedim ya! Vahşi rüzgâr içime bir korku saldı. Eğer suratlarımız asık, önümüze bakarak dönersek, artık beni Bizans’ta yaşatmazlar, Anivas! Halbuki sen bir askersin. Sana bir şey yapmazlar!”

      “Niçin böyle fena şeyler düşünüyorsun?”

      “Düşünmez olur muyum? İmparatorun böyle şeylere ne kadar önem veren bir adam olduğunu unuttun galiba?”

      “Bundan sonra aramıza hiç kimse giremez, Klio! Mademki senin benimle gelmene izin verdiler, artık sen benimsin. Benim olacaksın!”

      Klio güldü.

      “Peki. Zaten seninim, çok daha senin olacağım. Fakat zaferle dönemezsek, Bizans’ta bana ‘uğursuz kız!’ demelerine mani olabilecek misin?”

      “Söz veriyorum.”

      “Nasıl?”

      “Nasıl mı? Fakat yarınki vaziyeti şimdiden nasıl tahmin edebilirim?”

      “Anivas, aklını başına topla! Nereye ve kimin huzuruna gittiğimizi unuttun mu?”

      “Hayır, unutmadım. Nereye ve kiminle görüşmeye gittiğimizi pekâlâ biliyorum. Padişah teklifimizi kabul etmezse, ben de Bizans sokaklarında şerefsiz bir asker gibi gezeceğime, askerlikten istifa eder ve hürriyetime, sonra da sana kavuşurum. İşte Edirne’nin kızıl seması ile şu çılgın rüzgârlar şahidim olsun, senden ölünceye kadar ayrılmayacağım.”

      Arabalar durdu. Türk sarayına mensup birçok adam, Bizans elçilerinin etrafını sardı. Anivas, sevgilisini kolundan tutarak aşağıya indirdi.

      Karşılamaya gelen memurlar, Bizans heyetindeki üyelerin ayrı ayrı hatırlarını sordular.

      Anivas, sevgilisinin kulağına eğildi.

      “İltifat yerinde.”

      “Bizi bu şekilde karşılayacaklarını hiç tahmin etmezdim.”

      “Anlaşılıyor ki Türkler de Bizanslılarla dostluğun devamına taraftardırlar.”

      “Hayal kırıklığına uğramayalım!”

      “İhtimali yok! Eğer bizim için fena fikirleri olsa, on günlük yoldan gelen heyetimizi böyle mi karşılarlardı?”

      Klio cevap vermedi.

      Teşrifatçılarla beraber tatlı tatlı konuşarak saraya doğru yürümeye başladılar.

      Heyet reisi Agripas, Konstantin’in en sadık ve güvenilir adamlarından biriydi. O da Anivas gibi olumlu görünüyor ve Padişah tarafından iyi niyetle kabul göreceklerini kuvvetle ümit ediyordu. Kendilerini karşılamaya gelen Yunus Bey, sarayda heyete rehberlik ediyordu. Evvela elçilerin hepsini ayrı ayrı odalara yerleştirdiler. Yunus Bey,

      “Hünkâr tarafından dinlenmenizi sağlamakla görevliyim. Padişahımızın hepinize selamı vardır. Biraz dinleniniz. Bendeniz, hangi saatte huzura kabul buyrulacağınızı size haber veririm,” demişti.

      Türk sarayında ayrı ayrı odalara yerleştiler. Klio, genç askerin boynuna sarıldı:

      “Anivas! Ben rüzgâr hakkındaki fikir ve kanaatimi bu dakikadan itibaren değiştirdim.”

      “Ben sana yolda da söylemiştim. İşte, dediğim çıktı.”

      “Hakkın var, Anivas! Bize gösterilen saygı ve iltifata hiç diyecek yok.”

      “Sultan Mehmed’in bize karşı fena bir fikir ve maksadı olsaydı, karşılamaya gelen adamlar muhakkak bizi geldiğimiz yere gönderirlerdi.”

      “Sen geleceğin büyük bir diplomatı olacaksın! Artık sözlerine güveneceğim.”

      Klio odayı incelemeye başladı. Odanın içinde eski bir Acem halısı ile örtülmüş uzunca bir sedirden başka göze çarpacak kıymetli eşya görünmüyordu.

      “Anivas! Bu ne biçim saray?”

      “Yavrum, sen Konstantin’in sarayına geldiğin zaman altın sedirler üzerinde oturmaya ve Horasan halıları üstünde gezmeye alışmışsın! Bu mütevazı sarayda ne görsen beğenemezsin.”

      “Acaba bizi ne zaman çağıracaklar?”

      “Kırk yıl burada kalmayacağız ya!”

      “Bu gece Padişahın huzuruna çıkabilecek miyiz?”

      “Zannederim.”

      “Belki de yarın çağırır.”

      “Sultan Mehmed’in çok sabırsız bir hükümdar olduğunu işitmiştim. Eğer

Скачать книгу