Kahvenin hikayesi. Stewart Lee Allen
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Kahvenin hikayesi - Stewart Lee Allen страница 11
Üçüncü gün uyandım ve Qasid’in rıhtıma çekildiğini fark etim. Somalili kadınlar peçeleriyle yüzlerini örtmüşlerdi. Teknedeki arkadaşlarım bir kamyonete bindirildiler, ben de sarıklı askerlerle çevrili küçük bir barakaya götürüldüm. Barakanın içinde bir masanın arkasında oturmuş bir başka asker vardı.
“Pasaport.”
Pasaportumu uzattım. Sayfaları kızgın bir şekilde çevirdi.
“Evet,” dedi yüzüme bakmadan. “Geldiğin yer…”
“Etiyopya.”
“Burada Cibuti yazıyor. Hangisi doğru?”
“Evet, evet, Cibuti,” dedim. “Unutmuşum.”
Öfkeyle içini çekti. “Cibuti’yi unuttun. Savaşı da unuttun mu?”
“Savaş mı? Yemen ile Eritre arasındaki mi? Tabii ki hayır.”
“Tabii ki hayır,” diye tekrarladı ve sandalyesine yaslandı. “Senin, yani bir Amerikalının, şu an burada olması garip. Neden böyle diyorum biliyor musun?”
Savaşın iyi gitmediği anlaşılıyordu. Eritreliler, Yemenlileri Ha-niş Adaları’ndan sürmüştü. Elli kadar insan ölmüştü. Bu çok ciddi bir şeydi. Subaya göre de her şey, Eritrelilerin deniz dibi petrol sondajıyla ilgili bir anlaşmayı imzalayıp haklarını bir Amerikan petrol şirketine devretmesiyle başlamıştı. Petrol yatağı, Eritre’nin kıyı şeridiyle adalar arasındaydı, bu yüzden Eritre petrol üzerindeki haklarını sağlama almak için orayı istila etmişti.
Karşılarında komik şapkalı bir Amerikalı vardı. CIA’den geldiğim besbelli ortadaydı işte.
“El-Muha’ya geldiniz,” dedi başını sallayarak ve gülümseyerek.
“Vizemi görebildiniz mi?” diye sordum.
“Ah evet,” dedi küçümseyerek. “Vize.” Eşyalarımı işaret etti ve duvarın önünde duran bir masaya yaydı. “Fotoğraf makinen de var, ha?”
“Evet.”
“Fotoğraf çekiyor musun?”
“El-Muha’da değil.” Öfkeli bir ses tonu çıkarmaya çalıştım. “Burası askeri bölge!”
“Yaa. Peki neden el-Muha’ya geldiniz?”
“Kahve için,” diye açıkladım.
“Kahve? Muha’da mı?”
“Evet. Hani, Şâzelî… “
“Cami mi?” Pasaportuma tekrar baktı ve ilk sayfayı inceledi. “Fakat burada Müslüman olduğun yazmıyor.”
“Hayır, ama…”
“Sadece Müslümanlar camiye girebilir.”
“Sadece görmek, şöyle bir bakmak istiyorum.”
“Yaa… Önce kahve için geldiğini söylüyorsun. Sonra da turist olduğunu.” Bana inanmamıştı. “Gelgelelim, Eritreli suçlularla Yemen’e geliyorsun. Hem de bir fotoğraf makinesiyle.”
Sonuçta beni bir casus zannıyla nezarete atacaktı. Bir yatak ve su olduğu müddetçe benim için sorun yoktu. Yemen bürokrasisinin seyrini izlemek ilginç olabilirdi. Subay eşkâllimi gönderecek, diğer subaylar daha fazla soru soracaklar, o da verdiğim cevapları onlara gönderecekti. Daha fazla soru, daha fazla cevap; ama ikimiz de sonunda serbest kalacağımı biliyorduk.
Subay beni inceledi. Belki de zihnimi okudu; çünkü bir anda tüm bu çabaya değmediğime karar vermiş gibiydi. Yemen felsefesiyle özdeşleştirdiğim bir hareket yaptı: Sağ elini kulağına kadar kaldırdı ve durumdan sıkılmış gibi yukarı bakarak ilk üç parmağıyla “hadi git artık” anlamına geldiğini düşündüğüm tuhaf bir el hareketi yaptı. Sonra da makineli tüfek taşıyan iki askerinin dışarıya kadar bana eşlik etmesini emretti.
“Hoş geldiniz. Pasaportunuzu unutmayın,” dedi. “Fakat kahve için geldiyseniz, üç yüz yıl kadar geç kaldınız.”
EL-MUHA LİMANI, NEREDEYSE BİN YILDIR kahveyle özdeşleşmiş durumda. Afrika’dan getirilen ilk kahve çekirdeklerinin kaynağı burasıydı ve ismi “Muha” olarak değişen el-Muha, sonradan kahve demlemenin evrensel adı gibi olmuştu. Görünen o ki, 1200’lerde Şâzelî adında Müslüman bir dervişin kahveyi ilk kez demlediği yer yine Muha’ydı. Etiyopyalılar uzun zamandır kahve çekirdeğini çiğniyor ve belki de yapraklarından çay yapıyor olsalar da, çoğu insan el-Muhalı Şâzelî’nin kahve çekirdeğinden içecek yapan ilk kişi olduğunu düşünmektedir.
“Bize ulaşan birçok rivayete göre, qahwayı tanıtan ve kahve içimini Yemen’de yaygın ve popüler bir gelenek haline getiren ilk kişi Şâzelîlik tarikatı üstatlarından, üstadımız Şeyh Ali Bin Ömer el-Şâzelî’dir,” demişti Fakhr el-Din al-Makki.
Şâzelî isminin pek çok farklı yazılış şekli vardır, onun bu keşfi nasıl yaptığını anlatan hikâyeler de en az ismi kadar farklılık göstermektedir. Bir gece ibadet ettikten sonra eve yürürken keşfetmiştir kahveyi; yok yok, aslında yabanda oruç tutarken keşfetmiştir bitkinin güçlerini. Bazıları, ağzına yirmi yıl boyunca kahve çekirdeklerinden başka bir şey koymadığını söyler; başkaları da, sadece kahve tüketmenin kişiyi evliyalığa götüreceğini vahiyle Şâzelî’ye bildirenin Cebrail olduğunu iddia edecek kadar ileri gitmektedir. En garip hikâyeye göre de kahramanımız, kralın kızıyla ilişki kurmakla itham edilir ve yabana sürgün edilir. Cebrail, Şâzelî’ye kralın bir cilt hastalığına yakalandığını ve onu bir fincan sihirli kahveyle tedavi edebileceğini bildirene kadar, Şâzelî burada sadece kahve çekirdekleriyle beslenir.
Bazı tarihsel rivayetlere göre Şâzelî veya tarikat üyelerinden biri, Etiyopya ziyaretinde insanları kahve içerken görmüş ve bu alışkanlığı kendi ülkesine taşımıştır. Başka bir rivayet ise Portekizli denizcileri deniz tutunca, gemilerinin Muha’ya çekildiğinden bahseder. Hayırsever Şâzelî yıllardır içmekte olduğu sihirli iksiri hasta ve zayıf düşmüş denizcilere tavsiye ettiğinde hepsi ölmek üzeredir. Kahveyi içer ve birkaç gün içinde yelken açacak kadar iyileşirler. Yola çıkarken Şâzelî’nin denizcilere “Bunu unutmayın, Muha’nın içeceği!” diye haykırdığı söylenir. Böylelikle de tarihi değiştiren içecek ilk kez Batı’ya getirilmiş ve Muha’nın ünü sonsuza dek garantilenmiş olur.
Her neyse. Aslında Şâzelîlik bir Sufi tarikatıdır ve 1200-1500 yılları arasında bir avuç Şâzelî dervişi, kahve kokulu dini deneyimler yaşayarak Arap yarımadası civarında gezinmişlerdir. Şâzelî dervişleri sonunda farklı din ve kültürlerin bir araya getirilmesi için çalışan bir Hıristiyan/Müslüman grubun bulunduğu İspanya’ya kadar yayılmıştır ve şu an hâlâ Cezayir’de “bir fincan Şâzelî” diye isteyeceğiniz kahveyle yakın bir ilişkileri vardır. Aslında herkesin gerçekten bildiği tek şey, el-Muha’da yaşayan bir Şâzelî tarikatı üyesinin kahveyi dünyayla tanıştırmış olması ve içtikleri her neyse,