Okuma sanatı. Damon Young

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Okuma sanatı - Damon Young страница 8

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Okuma sanatı - Damon Young

Скачать книгу

Dâhi

      Borges’in dikkatle okuduğu İskoç filozof David Hume, İnsan Doğası Üzerine Bir İnceleme’de bir bölümü merak konusuna ayırmıştır. Hume, merakı “doğruluk aşkı” olarak tanımlamış olsa da bu tanım yanıltıcı olabilir. Merak, gerçekler hatta doğruluk için değil, emek ve keşif için bir arzudur. “En keyifli ve makul şey, dikkatimizi toplayıp dehamızı açığa çıkardığımız andır,” diye yazmıştır Hume. Elbette ki alelade bir doğru işe yaramaz: kolay yapbozlar sıkıcıdır. Borges, örneğin Cleridge’in rüyalarındaki hayallere olan göndermeleri sayıp çetere tutabilirdi. Bu tamamen doğru ama bütünüyle sıkıcı olurdu. Borges’in merakını kışkırtan ve temsil eden şey, Moğol bir general ve Lake dönemi şairi arasındaki ya da Tanrı, De Quincey ve Swift arasındaki ideal bir bağ fikriydi. Hume bu başarının tadını kendisi çıkarmıştır, kariyer ya da para amacı yoktur.

      Bu merak, toplum ve insan ruhunun balçığı üzerinde “saf” bir ilgi demek değildir. Hume, keyfi de işin içine katarak entelektüel merakın da biraz meyil gerektirdiğini açığa çıkarmıştır. Tarafgirlik bizi daha yakından bakmaya teşvik eder ve aşikâr durumları görmezden gelmemizi öğütler. Sözde “tarafsız” araştırma hali bir çeşit yönelimdir. Önemli olan nokta, Hume’un merakının çıkarcı ya da görevle ilgili olmamasıdır.

      Bu durum edebi gururla çelişir. Bir akademisyen, Borges’in hikâyelerindeki ayna figürüne dair yaptığı dikkatli analizle işin içine girer, emekten keyif almadan da gurur duyabilir. Bu basitçe, yılın zorunlu edebiyat eleştiri kotasını doldurmak adına sebatla tamamlanmış, profesyonel bir zorunluluk olabilir. Hume’un açısından merak, kendi başına gerçeği kovalamakla ilgilidir; kovalamayı gerçekleştiren “ben” ile ilgili değildir. Eylemin içindeki, eylemi gerçekleştirmeye duyulan heyecandır.

      Hume, aynı zamanda merakın önem vermeyi gerektirdiğini de savunmuştur; çünkü merak dikkati artırır. “Dikkatsiz ve ihmalkâr olduğumuzda, aynı türden bir anlayışın üzerimizde hiçbir etkisi kalmaz,” der Hume. Bu değer duygusu kişiliği değiştirir. O nedenle Borges’in edebi değerleri, kütüphanedeki maço iş arkadaşlarından farklıdır. (Bunlardan biri, kataloglanmış yazarlardan birinin daha isminin Jorge Luis Borges olmasını komik bulmuştu.) Ama Hume’un söylemeye çalıştığı şey açıktır: Merak, işin içine giren gerçeklik tarafından teşvik edilir. Büyük şeyler, sonsuzluklar, hayal dünyaları, yüzyıllık sırlar vb. Borges’in burnunu kitapların dibinde tutmasına neden olmuştur. Bunun önemli olup olmamasının bir değeri olmadığını söyler Hume. Bunların metafiziksel ihtişamları ya da politik faydaları tamamıyla uydurma olabilir. Önemli olan ana şey psikolojik önemleridir, aklı ilgili tutan ağırlıktır.

      Borges sürekli ve hararetle okumuş olsa da dedikodudan hoşlanan biri olmamıştır. Öyle ki, Elsa Astete Millán ile yaptığı son ve lanetli evlilik, kadının dedikodu merakıyla daha da içinden çıkmaz bir hal almıştır. (Bir arkadaşının iddiasına göre Borges, Elsa ile birbirlerini çok önceden beri tanıdıkları için evlenmişti. Tıpkı bir romanda göreceğiniz türden bir sebep.) İnceleme’de Hume, gerçek merak ve “komşuların yaptıkları ve içinde bulundukları duruma karşı, doyumsuz bir merak” arasında faydalı bir ayrım yapmıştır. Dedikodu çoğu zaman yenilik peşinde koşmak olarak çizilse de Hume, bu arzunun aslında yeni bir şeylere karşı duyulan korku olduğunu iddia etmiştir. Onların küçük dünyası durağan ve düzenlidir, değişikliği rahatsız edici bulurlar. “Çok ani ya da şiddetli değişiklik bizim için keyifsizdir,” diye yazmıştır, “nesneler kendi içlerinde ne kadar kayıtsız olsalar da geçirdikleri değişiklikler huzursuzluk yaratır.” Bu açıdan bakıldığında, dedikodu ve skandala arzu duymak, sinir bozucu belirsizliği uzaklaştırma yöntemidir.

      Borges, Dante’nin Araf’ını ya da H. G. Wells’in Görünmez Adam’ını eline aldığında dedikodunun ve emniyetli gerçeklerin avuntusunun peşinde değildir. Fanilik ve cismin idealist ihtiyatı konusundaki Budistvari yaklaşımı onu huzursuz biri yapmıştır. Borges ofisindeki raflarda tahmin edilebilirlik aramış olsa da bu beklentisi kitaplığının içeriği için geçerli değildir. Eserlere yıllar sonra geri dönme konusu da bundan kaynaklanmıştır. Bu, onun için kapakların içinde ve arasında yeni ilişkiler açığa çıkarma yoludur. “Yeniden okumayı, okumaya tercih ederim,” demiştir Maine Üniversitesi’ndeki bir grup dinleyiciye, “çünkü yeniden okuduğun bir şeyin detaylarına girebilirsin.”

      Babil’de Maceralar

      Borges’in edebiyatını allayıp pullamamak büyük önem taşır. Onda, John Updike’ın “The Author as a Librarian”da dediği gibi “ateşli bir dar kafalılık” vardır. Özellikle kadınlar tarafından yazılmış birçok muhteşem esere karşı dışlayıcıdır. Jane Austen, George Eliot, Virginia Woolf, Iris Murdoch İngiliz edebiyatının önemli yazarları arasında değildir onun için. Hangi kadın yazarları sevdiği sorulduğunda şöyle cevaplamıştır: “Sanırım kendimi bir tanesiyle sınırlandırırım ve o da Emily Dickinson olur.” Sosyal ve politik ilimler konusuna çok az ilgi gösterir ki bu durum Arjantin’le ilgili hantal görüşlerini derinleştirmiştir. Borges, cunta yönetimi altında öldürülen hemşerilerini görmezden gelmekle suçlandığında, kayıtlara geçen cevabı dehşete düşürücüdür: “Ben gazete okumam.” Biyografi yazarı James Woodall da onu “acınası bir tarihçi” olarak tanımlamıştır. Özetle Borges’in okuyucu olarak keyif aldığı şeyler kendine has ve bazen de budalacadır. Antik Yunan anlayışına göre ise mahrem ve benmerkezci.

      Yine de Borges’in merakı, belirli bir sınır içinde örnek alınasıdır. İlk kez okuyanları bu kadar etkilemesinin de nedeni budur. Borges okumak, Clive James’in tanımıyla “gençleri heyecanlandırması kesin olan entelektüel bir macera”dır. Arjantin’in Babil ve sonsuzluklarla birlikte Hume’un teorisine kattığı başkalığın önemi, her belirli ifadenin ardında bekleyen “belki”dir. Samimi olarak meraklanmak biraz gergin olmak; mevcut sayfayı, başka birçok ihtimalin ışığında yorumlanmış birçok ihtimalden biri olarak görmektir. Bu ne telaş ne de kendini beğenmişliktir. Borges’in durumunda olduğu gibi, sabır ve haysiyetle bir arada bulunabilir. Biraz tevazu hayatidir. İhtimaller sonsuz olduğu için son okuma diye bir şey mümkün değildir. Merak, okuyucunun bu keşiften memnun olmasına ve bu arayıştan zevk almasına izin verir. “Babil Kütüphanesi’nin gerçek kahramanı,” diye yazar Umberto Eco, “kütüphane değil okuyucunun ta kendisidir (…) hareket halinde, maceraperest ve her daim yaratıcıdır.”

      Gerçeğin Çekiciliği

      Belki de en hayati merak, varoluşun hissizliğine karşı olan dirençtir. Bir şeylerin çoktan ve açıkça varoluşu gerekli görünür. Meraklı okuyucu metne bir ihtimalmiş gibi davranır, birçok ihtimalin içinde bir tanesi gibi. Bu, eleştirmenlerin yaptığı bilinçli bir hamle, yazarı bir nevi yanlış romanı ya da şiiri yazdığı için köşeye sıkıştırma hareketi değildir. Bunun yerine merak, yaradılışın hassasiyetine karşı kadirşinas bir hassasiyettir; her sanat eserinin bir şeyin parçası olduğu hissidir.

      Örneğin Batman, kanuni bir ağırlığa sahiptir. Dönemin, hikâyeleri uyarlanan, hicvedilen ve on yıllar boyu kopyalanan sembol kahramanlarından biridir. Süper kahraman türü içerisinde, Yeşil Fener, Moon Knight ve Iron Man, Batman taklitleri olarak değersizleştirilmişlerdir. Bunlara ek olarak Çin, Rusya, Fransa ve Avusturya temsilciliklerinin resmi olarak ürettiği Kara Şövalye versiyonlarından söz etmeye gerek bile yok. Eğer bir yüzyıl geriye gidersek Zorro, Gölge ve Jean-Paul Sartre’ın sevgili Nick

Скачать книгу