Seçme Hikâyeler. Омер Сейфеддин

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Seçme Hikâyeler - Омер Сейфеддин страница 4

Жанр:
Серия:
Издательство:
Seçme Hikâyeler - Омер Сейфеддин

Скачать книгу

azlığı dikkati çekmektedir. Verilmiş olan bilgiler de hemen hemen aynı; pala bıyıklı, kalın pazulu, geniş omuzlu, kısacası güçlü kuvvetli klasik Türk tipi Görülüyor ki Ömer Seyfettin’in kahramanları fizik olarak zayıf kişiler değil. Tarif ettiği kişiler, genellikle kendi fiziğine ve psikolojisine çok benzer. Kahramanlarının fizik ve ruh olarak güçlü olmasını, yazarın kendini ve Türk milletini güçlü ve kuvvetli görme arzusunun bir özlemi olarak kabul edebiliriz.

      Destanlarda, çağdaş hikâye ve romanlarda olduğu gibi tabiat ve insan tasvirleri üzerinde fazla durulmaz; çünkü destanlarda esas olan vakadır. Onun için de destan kahramanları, destan boyunca aynı kaldığı hâlde, vakalar durmadan değişir. Tarihi hikâyenin en mühim özelliklerinden biri de olaya dayalı olmasıdır. Bu bakımdan tarihî hikâye destana benzer. Ömer Seyfettin’in hikâyelerinden çoğu, bilhassa tarihî hikâyeleri, vaka hikâyeleri olarak değerlendirilmelidir.

      Tarihî hikâyeler incelenirken hikâyelerin kaynaklarına da inmek gerekmektedir. Bu yapılmazsa ne olur? Hikâyenin anlaşılması güçleştiği gibi, iletmek istediği mesaj iyice anlaşılmayacağından hikâyecinin ve hikâyenin amacı da gerçekleşemeyecektir. Ömer Seyfettin, tarihi bilen biridir. Onda tarihi öğrenme merakı öğrencilik yıllarında başlamıştır. Kendi hatıralarından ve arkadaşları Ali Canib ve Süreyya Saltuk’un söylediklerinden öğrendiğimize göre tarihî hikâyelerinin konuları Peçevi, Naima ve Hammer’in tarihlerinden alınmıştır.4

      Bir tarihî eserin (roman, hikâye) teferruat bakımından tıpatıp tarihi vakalara uygun olmasını istemek sanatın mahiyetine aykırıdır. Sanat eseri kendi içinde bir dünya teşkil edebilmelidir. Onda aranacak başlıca meziyet budur.5 Yazar vesikanın ortaya koyduğu malzemeyi önce öğrenir; sonra kendine tesir eden unsurlar arasında seçmeler ayıklamalar yapar. Daha sonra da edebî yaratmanın sihri ile6 kendi amacına hizmet etmeleri için onlara can verir.

      Ömer Seyfettin, bazı hikâyelerini kaynağından aldığı gibi (“Başını Vermeyen Şehit”) aktarmıştır.7 Bazı hikâyelerinde de kaynaktaki olayı kendi isteği doğrultusunda (“Teselli”) değiştirmiştir. Ömer Seyfettin aynı hikâye için, bazen bir kaynaktan değil birkaç kaynaktan faydalanmıştır. Bazı hikâyelerinde de (bilhassa “Forsa”da hikâyenin içindeki vakalar tamamen tarihî gerçeklere uygun olmasına rağmen, kahramanların adlarının değişik olmaları, hikâyeye hayalî bir hava vermektedir. Tarihî hikâye ve roman yazan sanatçı, halk arasındaki rivayetler ile kesin vesikalara dayanmayan menkıbelerden de istifade edebilir. Ömer Seyfettin’in “Başını Vermeyen Şehit” hikâyesinde olduğu gibi. Kaldı ki bu menkıbedeki Deli Mehmet’in mezarının yeri bile bellidir8

      Ömer Seyfettin, hikâyelerinin başına; atasözleri, vecizeler veya tarihten alınmış kısa cümleler yazmaktaydı. Bu, onun alışkanlık hâline getirdiği bir özelliğidir. Bu alışkanlıkla, okuyucunun ilk bakışta hikâyenin konusuna intibakını sağlama amacı gütmüş olmalı ki yazar genellikle hikâyelerinde baş tarafa yazdığı bu sözlerin doğruluğunu ispata çalışmıştır. Hikâyelerin baş tarafına alınan sözlerin bir başka faydası da hikâyelerin kaynaklarını doğru olarak tespitimize yardımcı olacak bilgileri işaret etmesidir. “Kızılelma Neresi?”9 ve “Başını Vermeyen Şehit” hikâyelerini buna misal olarak verebiliriz.

      “Her memlekette olduğu gibi bizde de milliyet, fikir ve duyguların kuvvetlenmesi, aydın kesimin millî kültüre sahip olabilmesi için başvurulan çarelerden biri de sanatkârların millî destanlardan, halk hikâye ve masallarından faydalanarak eserler yazmalarıdır. Maziyi canlandıran bu eserler, o milletin geçmişteki hayatını yeni nesillerin gözleri önüne sermek, onların millî duygu ve kültürlerini kuvvetlendirmek, maziye bağlılıklarını ve geleceğe uzanmalarını sağlama10 bakımından şüphesiz en verimli hizmetlerden birini yerine getirmektedirler.” Bu sebepledir ki milli edebiyatın öteki yazarları (Ziya Gökalp, Fuat Köprülü, Ahmet Hikmet Müftüoğlu) gibi Ömer Seyfettin de millî destan devrine yabancı kalmamış; Türk destan ve menkıbelerinden faydalanarak “Ergenekon’dan Çıkış”, “Kırk Kız”, “Köroğlu Kimdi” ve “Altun Destan” başlıklı şiirlerini yazmıştır. Ömer Seyfettin’in millî destanlarımızdan aldığı ilhamları tarihî hikâyelerini yazarken de malzeme olarak kullandığını görürüz. Zaten tarihî hikâyelerin destan özelliği taşıdığını “Kaç Yerinden?” hikâyesinin girişinde Ömer Seyfettin’in kendisi de açıkça belirtiyor11.

      “O ne? Yazdığın roman mı?”

      “Değil.”

      “Ya ne?”

      “Birkaç destan.”

      “Harbe dair mi?”

      “Eski kahramanların hayatına dair.”

      Ömer Seyfettin, millî destanlarımızın yanı sıra 1918 yılında “İlya-da”, 1919 yılında da “Kalevela” tercümelerine başlar. Bu tercümeler ile uğraştığı yıllarda yazdığı hikâyelerin çoğu tarihî hikâyelerdir. Bu bakımdan Ömer Seyfettin’in tarihî hikâyelerinde yabancıların destanlarının da tesirleri olmuştur. Bu tesiri “Teke Tek” hikâyesinde en bariz şekilde görmek mümkündür.

      Birçok yazarımız eserlerinde masal ve destan unsurlarını kullanmıştır. Ancak bu unsurların, yazarlarımızın eserlerinde farklı şekillerde kullanıldıklarına şahit olmaktayız. O hâlde, bu konuda bizim yapacağımız, bulduğumuz bu unsurların yazarlarımız tarafından hangi fonksiyonlar içinde kullanıldığını da araştırmaktır. Ömer Seyfettin, bu motifleri genellikle alışılmış fonksiyonlarıyla kullanmıştır. Bunun en belirgin örneğini de “rüya” motifinin kullanılışında görüyoruz.

      Ömer Seyfettin hikâyelerini yazarken halk edebiyatı mahsullerinden de faydalanmak istemiş; hatta arkadaşı Ali Canib’in annesine halk masalları anlattırarak bunlardan konular çıkartmaya çalışmıştır.12

      Ömer Seyfettin bazı hikâyelerinin konularını bizzat kendi hayatından almıştır (“Ant”, “Falaka”, “Kaşağı”vs.). Bazen de hiç farkında olmadan hatıralarını hikâyelerinde vermiştir. Ömer Seyfettin zaman zaman kahramanların yerine geçmiş; kendi fikirlerini kahramanlarına söyletmiştir: “Pembe İncili Kaftan”daki Muhsin Çelebi’yi, “Diyet”teki Koca Ali’yi ve “Efruz Bey”de dil üzerine nutuk çeken kahramanı örnek olarak verebiliriz. Ömer Seyfettin’in kendine yöneltilen suçlamalara zaman zaman hikâyelerinde de cevap verdiğini görüyoruz. Mesela, onun, Harbiye Nazırlığının açtığı “Harp Edebiyatı Kampanyası”na katılışının para kazanmak için olduğunu söyleyenlere “Pembe İncili Kaftan” hikâyesindeki Muhsin Çelebi ağzından verdiği cevap oldukça anlamlıdır:

      “Mademki bu bir fedakârlıktır ücretle olmaz. Hasbi olur. Devlete karşı ücretle yapılacak bir fedakârlık, ne olursa olsun, hakikatte şahsi bir kazançtan başka bir şey değildir. Ben maaş, mansıp ücret falan istemem. Fahri olarak bu hizmeti görürüm. Şartım budur!”

      Ömer Seyfettin, çoğu hikâyesinde (“Kurbağa

Скачать книгу


<p>4</p>

Ali Canib Yöntem; “Ömer Seyfettin”, Remzi kitabevi, İst., 1947, s. 38

<p>5</p>

Mehmet Kaplan; “Edebiyatımızın İçinden” İst., 1978, s.304

<p>6</p>

Sadık K. Tural; a.g.e. “Atsız Armağanı”, s.XCV

<p>7</p>

“Tarihi Peçevi” cildi evvel, 15 sefer sene 1283. “Grejgal Palangası Destanı” s.355–363

<p>8</p>

Evliya Çelebi; “Seyahatname”, İst., 1928, Cilt:7,S. 48-49

<p>9</p>

Zeki Gürel; “Kızıl Elma Hikâyesi Üzerine” Divan dergisi, ‘Temmuz- Ağustos 1979 Nu; 9–10, S. 28-33

<p>10</p>

Ömer Seyfettin Şiirleri”, Araştıran ve Haz.; Fevziye Abdullah Tansel, Ank 1972, S. 61

<p>11</p>

“Ömer Seyfettin’in Bütün Hikâyeleri”, Cilt II. İst., 1974, s.61

<p>12</p>

Ali Canip Yöntem; a.g.e., s. 32