Türk Tarihi. Necib Âsım Yazıksız

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Türk Tarihi - Necib Âsım Yazıksız страница 37

Жанр:
Серия:
Издательство:
Türk Tarihi - Necib Âsım Yazıksız

Скачать книгу

diye kaydettikleri hakan ile erkek kardeşi Kül Tigin, milâdî 720 yılında “Türklerin Zuhuru” bahsinde görüldüğü gibi açıktan açığa Çin himayesine girdiler. Bunların ikisi de Kutluğ Han’ın oğulları idi. Tanglar bunların adına kendi zamanları üzerine Kara-kurum ve Kara Balsagun harabeleri yakınında Koşo Çaydam adlı bölgede Çin ve Türk dilleri ile yazılmış olan bir abide dikmiştir. İşte bu abide sayesinde bugün en eski Türk yazısının anahtarı bulunmuştur.184 (Dikkate şayan olan bu yazıtların tahlili bundan önce beyan edilmişti.)

      Kül Tigin adına sabitlenen dikili taş bize, Maveraünnehir’i Araplar istila edip kendilerini kuzeydoğu ahalisi karşısında bulundukları zamanda Çin himayesine giren Türklerin Dîn-i Mübîn-i Ahmedî’yi kabul eden İran memleketi üzerine saldırganca el uzatabileceklerini göstermektedir.

      Yedinci asrın sonu ve sekizinci asrın başlangıcında yani Arap krizinin en velveleli zamanında Kül Tigin süvarilerini Seyhun Nehri’nin185 öte tarafına, Maveraünnehir’de Demir Kapı’ya ve eski Bahter Beyane’ye186 kadar sevk etti. Güneydoğu ve doğu taraflarında Koko Nur Tangutları ve Tibetlileri mağlup etti. Nehr-i Asfer ve Doğu Gobi bölgesinde bulunan ormanlık büyük dağa kadar akın sevk etti. Kuzey ve kuzeydoğu taraflarında İrtiş Nehri’ni aşıp Yir Bayırkuların187 memleketine vardı. Kardeş ve amcazadeleri olan Pe-Lu bölgesinde bulunan Beş Balık Uygurlarını mağlup edip Kırgızları, kuvvet ve nüfuz sahibi Karlukları, vaktiyle Azerbaycan ve Kürdistan taraflarını silahlarıyla titreten Oğuzlar bölünmekten kurtardı. Önceleri Çin’in sahibi olan Mançurya Hıtayları ile dahi güreşti. Bundan dolayı bu sebeple iftihar ettiği Orhun Abidesi’nde görülüyor: Tengrinin inayeti ile ve çünkü talih benimle beraber bulunduğundan kendim kağan oldum. Kağan olduktan sonra milleti hiçlikten ve zaruretten kurtardım. Fakir kavmi zengin ettim. Az ahaliyi çoğalttım… ilh.188

      Hakanın milletine Araplar gayet dehşetli iki kuvvetle karşılık veriyorlardı ki bu kuvvetler adı geçen millete pek meçhuldü. Bu kuvvetlerden birisi din, diğeri ırkçılık düşüncesidir. İbn-i Haldun’un meşhur tarihinin mukaddimesinde diyor ki: Devletler fütuhatla temel atar. Beldelerin fethi için milliyetçilik fikri ile ruh bulmuş ve yalnız bu maksada hizmet etmeye azmetmiş bir cemaat birlikteliğine dayanmak gerekir.

      Milliyetçilik fikri beşerin varlığı için huy ve karakter gibidir. Tabiat dört unsurun karışımıdır. Ümidi birbirinin hükmünü yürürlükten kaldıran unsurların karışımı bir mizaç meydana getirmez. Bir mizaç oluşması için bahsedilen unsurlardan birisinin diğerine hâkim olması mutlak surette gereklidir. 189

      Maveraünnehir fatihi “Emîr Kuteybe”, İbn-i Haldun’un idrak ettiği sebeple milliyetçilik fikrinin müşahhas örneğini gösterir. Yarattığı milliyetçilik fikrinin tabii yönlendirmesi Türkler ve İranlılar arasındaki eski düşmanlık ve entrikaların keşif ve temyizine sebep oldu. O ana kadar eski kin ve düşmanlığın birbirinden ayırdığı bu putperestlerle Zerdüştler arasına nifak düşürerek istenildiği gibi kullanmaya başlandı.

      En eski Arap tarihlerinin Muğ yahut Maz olarak adlandırdıkları ve Kül Tigin şerefine dikilen taşta Soğdak yahut Soğdî denilen Maveraünnehir İranlıları, Tele yahut Ak Hunlar ve diğer Türk muhacirleriyle karışarak onların hükmü altında yaşıyorlar idiyse de hakikatte kağana tabi idiler. Bunlar kuzey kavimlerine olan tiksintilerini ve daimi surette mağlup ve perişan olmaya alışmış adamlarda kanı donduragelen cinayetlerini göz önüne almayarak yalnız dindarane hissiyata tabi olarak, birkaç kez silaha sarılıp İslâm askeri üzerine yürüdüler. Hicretin elli birinci yılı Halife Muaviye adına Horasan valisi olan Ubeydullah bin Ziyad el-Harisi ilk defa olarak Oxus’u geçip milâdî 674’te de Buhara önünde gözüktü. Kuteybe adı geçen şehre ancak milâdî 706’da tamamıyla sahip oldu. Semerkant’ın Araplara malum olması medeniyet âlemi için büyük bir nimet olarak algılanmalıdır. Çünkü bu şehirde Araplar pamuktan kâğıt imalini öğrenmiş ve bunu bütün batıya, İspanya ve Avrupa’ya tanıtmışlardır.

      Vakıa bu sanatta Çinliler, Türkler tarafından biliniyorsa da bunlar kâğıdı kendi memleketlerinde pek bol olan ipekten yaparlardı. Türklerse kendi memleketlerinin mahsulü olan pamukla imal etmeyi başarmışlardır.

      Biz yine hikâyemize devam edelim. Ne zaman ki kale içinde bulunan Müslüman muhafızlar, gayrimüslim Türkler üzerine cihad etmek üzere kaleden çıkarsa hemen İran mevbedleri (ateşperestleri) uyandırırlar idi. Buhara ahalisi Araplara karşı kendilerini İslâmî ayinleri icra ediyor gibi gösterip bunların hareketlerinden sonra eski dinlerine dönerlerdi. 412 yılında kati ve resmî şekilde mezhep değiştirdikten sonra mezhebe karşılık diğer şekil kabul gördü. Kendilerini basiret ve ilahi ilhama erişmiş zanneden İranlıların zorlanan dimağlarında hırs, tasavvur ve garazın ortaya çıkarabileceği bütün sapkınlık ve bid’atleri şiddetle yasaklamak için gereğini yaptı.

      Din ve ayak takımının kargaşası bertaraf edildiği ve Arapların Maveraünnehir’de görünmeleri hatıra durumuna geldiği anda Sâmânoğulları millî sülaleden itibaren eski Zerdüşt şehri yani Buhara İslâm âlemine dâhil oldu. Ve ulema ve mutasavvıflara karargâh olan yeni Buhara doğdu. Fakat inançsızlık açısından verimli olan bu arazide yere bırakılan eski inançlar saplanmış cersûmesinin tamamıyla kökten kazınması için iki asırlık zaman sarf edildi.

      Soğd Hristiyanları için Arap istilası, Türklere geldiği gibi bir baskın değildi. Her ne kadar bazı Zerdüştleri İslâmîyet bir devlet inancından kurtarıyor idiyse de Nasturî kilisesini idare eden kimseler Süryanî Arapları, Lisan-ı Ârâmî adamları olduklarından Müslüman Araplarla vatandaş idiler. Lehçe, tabiat, dil, kıyafet, düşünce tarzı ve genel noktalarda yüce inanca, İslâmîyet’e bigâne değildiler. Zerdüştlerin resmî taassubuyla İslâmî çaba arasında Nasturî ayinlerinden bir şey terk etmeyen bu Hristiyanlar dinî icraatlar hususunda tereddüt etmiyorlardı. Arya memleketinde Hristiyanlık, İslâmîyet tarafından mukabele görmedi. İran’da İslâmîyet’in yayılmasına hiç karşı çıkan olmadı. Bu önemli din değişikliği harp gürültüsü arasında Arapların mızrakları190 ile Türk süvarilerinin kılıçlarıyla yapıldı, bitti. Eğer Araplar fevkalade zeki olmasalardı Türkler galip olacaklardı. Siyasî hatipler, güzel vuruşmayı bilen eski askerlere galip gelmeden muzaffer oldu.

      Kanunî veraset gereğince Soğd Türklerinde bir kadın yönetici idi. Arap tarihleri bu kadını saymıyor hatta adını bile anmıyor yalnız Türkçe Hatun-Kadın diyor ki kraliçe demek olacak. Bunun hüküm ve nüfuzu Buhara’nın ötelerine ve civarına kadar yayılmıştır. O şehir tamamen bir dinî başkent, bir piskoposun ruhanî idaresine karargâh olup içkale mukaddes mevkilerden sayılıyor idi. Nevruzda güneşin doğuşundan önce mevbed (Mecusî reisi) Keykavus’un oğlu ve Turan Hükümdarı Afrasyab’ın damadı, efsanelere ait Siyavuş’un mezarı üzerinde bir horoz kurban ederlerdi: Buhara ahalisi Siyavuş’un ölümünden dolayı sagu (mersiye) yaptılar ki bunlar her tarafa dağılmıştır. Musıkişinaslar onun faziletini anlatmak için besteler yapmışlardır. Ve raviler onları mevbedlerin gözyaşları olarak adlandırdılar.191 Bu hikâyeyi bize nakleden Nerşahî, eserini hicrî 332 yılında yazmıştır. Buhara Müslümanların eline geçtikten bir buçuk asır sonra bu eski İran şehrinde daha Keyaniyanların muzafferiyeti ve kaybedilen

Скачать книгу


<p>184</p>

Zikredilen abidenin Çin dili üzere olan yazıtları Muki lien Hakan ile erkek kardeşinin medh ü senasından ibaret ise de Türkçe metnin tercümesi değildir. Bu metinde Muki lien Hakan’ın adı zikrolunmayıp fakat Bilge Kağan “Âlim Han” unvanıyla yâd olunmuştur.

<p>185</p>

Seyhun Nehri; Yençü (Yinçügüz), Zerefşan, Sirderya, Oxus, Yaksart adlarıyla da bilinir. (ç.n.)

<p>186</p>

Bahter Zemin, yani Belh havalisi: Toharistan.

<p>187</p>

Mösyö Thomsen bu ismin “Yir Bayırgu” beyan ile Çinlilerin Pa ye kou dedikleri kavmin bunlar olduğunu iddia etmiştir. Bayırkular, Ti lu veya Uygur kavimlerinden bir taife olup Gobi’nin kuzeyinde yerleşik bulundukları ve Muçou tarafından eğitildikten sonra kılıç artıklarının bir ormanda gizlenerek Muçou’yu idam ettiklerine bakılırsa bunların “Yir Bayırku” olması akla gelmektedir.

<p>188</p>

Tengri yarlıkadukın üçün, özüm kutum bar üçün kağan olurtım. Kağan olurup yok çığany bodunug köp kubartdım. Çıgany bodunug bay kıldım. Az bodunug öküş kıldım. Kül Tigin sütunu: Kuzey cephenin yedinci ve güney cephenin onuncu satırları.

<p>189</p>

Mukaddime-i İbn-i Haldun, s. 341.

<p>190</p>

Arapların silahı beş metre uzunluğunda, ramata)denilen mızraktı.

<p>191</p>

Nerşahî, Zeyl, s. 21-s. 271.