Gülistan. Şeyh Sadi Şirazi

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Gülistan - Şeyh Sadi Şirazi страница 6

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Gülistan - Şeyh Sadi Şirazi

Скачать книгу

ayağını onun başı üzerine koyar.

      “Sözü kısa keseyim; türlü ukubete giriftar oldum. Nihayet bu hafta ‘Hacılar geliyor.’ diye müjde gelince bu müjde şerefine beni ağır zincirden çıkardılar. Fakat kendime mahsus olan malımı, mülkümü hazine namına zapt ettiler.”

      Dedim: “Evvelce benim nasihatimi kabul etmedin. Ben demiştim ki padişah işi deniz yolculuğu gibidir. Hem faydalı hem korkuludur. O, tılsımlı hazineyi açmak için uğraşmaya benzer ki ya hazineyi elde edersin, yahut tılsımın tesiriyle ölürsün.”

      Tüccar, ya sahilde iki eliyle altınları kucağına çeker; yahut bir gün dalga onu ölü olarak bir sahile atar. Fazla söyleyerek kalbinin yarasını deşmek, hem de üstüne tuz ekmek istemedim. Sözümü şu iki beyit ile bitirdim:

      “Bilmedin mi ki kulağına insan nasihati girmezse ayağını zincirde görürsün?”

      Şimdi sana bir nasihat daha edeyim: “Eğer iğne acısına dayanamazsan parmağını akrebin deliğine sokma.”

Hikâye

      Birkaç ahbabım vardı. Bunlar görünüşte iyi insanlar idiler.

      Büyüklerden birisi bunların haklarında fazla hüsnüzanda bulundu. Bunlara tayınat bağladı. Nasılsa içlerinden birisi dervişlerin hâllerine yakışmayacak bir harekette bulundu. Bundan dolayı o zatın hüsnüzannı bozuldu ve bunların tayınları kesildi.

      Bir suretle bunların tayınlarını tekrar bağlatmak istedim. O büyük zatı görmeye, ona hürmetlerimi takdim etmeye gittim. Kapıcı beni içeri bırakmadı ve bana cefa etti. Kapıcıyı mazur gördüm; çünkü hükema demiştir ki:

      “Bir vasıta olmadıkça beyin, vezirin, sultanın kapısının etrafında dolaşma. Zira köpek ile kapıcı bir soydandır. Bir garibi görünce köpek onun eteğine, kapıcı da yakasına yapışır.”

      Bu sırada o büyük zatın yanında bulunan şerefli zatlar benim hâlime vâkıf oldular ve beni izaz, ikram ile huzura götürdüler. Huzurda bana en yukarı bir yer gösterdilerse de tevazuyla aşağı bir yere oturdum.

      “Ben kusurlu bir kul olduğum için beni bırak, bendeler sırasına oturayım.”dedim.

      Ben böyle deyince o muhterem zat: “Allah Allah bu nasıl sözdür?” diye bana iltifatta bulundu ve şöyle dedi:

      “Eğer sen benim başım, gözüm üzerinde otursan ben senin nazını çekerim; çünkü sen nazı çekilecek bir zatsın.”

      Hulâsaikelâm, oturdum. Öteden beriden konuştuk. Nihayet söz sırası bizim ahbapların işledikleri hataya geldi. Şöyle dedim:

      “Evvelce ihsanı, inamı sebkeden velinimet ne cürüm gördü ki bendelerini nazarında hakir tutuyor? Kulun cürmünü gördüğü hâlde, ekmeğini eskisi gibi vermek büyüklüğü, lütfu Cenabıhakk’a mahsustur.”

      Bu söz valinin çok hoşuna gitti ve dostlarımın tayınlarının eskisi gibi verilmesini ve kaç gün tatile uğramış ise onun da ilave edilmesini emirle maişetleri esbabını temin buyurdu.

      O zatın lütfuna teşekkür ettim, lazım gelen hürmeti yaptım ve böyle bir tasdia cesaretimden dolayı özür dileyerek huzurundan çıkarken şu sözü söyledim:

      “Kâbe, hacetler kıblesi olduğu cihetle nice fersahlık yerlerden halk onu görmeye gelir. Senin gibi büyük zatlar bizim gibi fakirlerin tasdilerine tahammül etmelidirler. Çünkü meyvesiz ağaca kimse taş atmaz.”

Hikâye

      Bir melikzade, babasından miras olarak birçok hazineye malik oldu. Kerem elini açtı, sahaveti bütün manasıyla icra etti. O bitmez tükenmez sanılan hazineyi askere ve ahaliye saçtı.

      Öd ağacından yapılan bir tabla güzel kokmaz. Kokmadığı için de burun ondan güzel bir koku alıp da rahat edemez. O öd ağacını ateş üzerine koy ki amber gibi koksun. Sana büyüklük lazım ise ihsan inam et. Çünkü daneyi saçmazsan bitmez.

      İdare ve tedbir hususunda kâfi derecede ehliyete sahip olmayan vezirlerden birisi ona nasihate başladı ve dedi ki: “Senden evvelki padişahlar bu kadar parayı çalışarak kazanmış ve lüzumlu bir gün için saklamışlar. Bu hâle devam etme; zira önümüzde müşkül zamanlar, arkamızda düşmanlar var. Hazineyi böyle dağıtırsan lüzumu zamanında âciz kalırsın.

      Eğer halka bir hazineyi dağıtacak olursan her aile reisine pirinç kadar bir şey düşer. Niçin halkın her birinden her gün bir arpa miktarı gümüş almıyorsun? Her gün sana bir hazine hâsıl olur.”

      Melikzade yüksek yaradılışına uymayan bu sözden yüzünü ekşitti, veziri cezalandırdı ve şöyle dedi: “Hak Teala Hazretleri, yemek ve ihsan etmek için beni bu memlekete malik kılmıştır. Bekçi değilim ki bekleyeyim.

      Karun’un kırk ev dolusu hazinesi varken öldü gitti, iyi bir adı kalmadı. Fakat Nuşirevan ölmedi, çünkü iyi bir ad bıraktı.”

Hikâye

      Nuşirevan (lakabı “Adil”) için bir av yerinde bir avı kebap edeceklermiş, fakat tuz yokmuş. Bir parça tuz getirmek üzere uşaklardan birini köye göndermişler. Nuşirevan, uşağı çağırıp “Tuzu para ile al, ta ki köyden tuz almak hükûmetçe bir âdet olup köy harap olmasın.” diye tembih etmiş.

      Nuşirevan’ın yanında bulunanlar: “Bir parça tuzdan ne fenalık çıkar?” demişler.

      Nuşirevan: “Zulmün esası cihanda evvela az imiş. Sonra her gelen bir parça arttırmakla bugünkü dereceyi bulmuştur.” demiş.

      Eğer ahalinin bahçesinden padişah bir elma yerse uşakları, ağacı kökünden çıkarırlar.

      Birisinden yarım yumurta almak suretiyle padişah, zulmü reva görecek olursa padişahın askerleri bin tavuğu şişe geçirirler.

Hikâye

      İşittim ki bir vali, sultanın hazinesini mamur etmek için ahalinin evini yıkarmış. Hükemanın şu sözlerinden haberi yokmuş. Hükema demiş ki: “Her kim halkın gönlünü elde etmek için Cenabıhakk’ı gücendirirse Cenabıhak o halkı onun üzerine musallat kılar. Onun dünyadan kökünü kaldırır.”

      Kalbi mahzun, hatırı mecruh bir kimsenin gönlünün tütünü zalimi öyle yakar ki ateş, üzerliği o nispette yakamaz.

      Derler ki tekmil hayvanların reisi aslan, canlıların en aşağısı da merkeptir. Mamafih akıllılar: “Yük çeken eşek, adam paralayan aslandan hayırlıdır.” derler.

      Zavallı eşeğin her ne kadar idraki yoksa da yük çektiği için değeri vardır. Yük taşıyan öküzler, eşekler, adam inciten insanlardan daha iyidir.

      O valinin kötü huylarından bir kısmı padişahın malumu olmuş; ona işkence edilmesini emretmişti.

      Ahalinin gönlünü aramazsan padişah senden razı ve memnun olmaz. Eğer Cenabıhakk’ın lütuf ve ihsanını istersen Allah’ın kullarına iyilik et.

      Vaktiyle o validen zulüm görmüş olanlardan birisi ona rastlamış, hâlinin perişanlığını görüp şöyle demiş:

      “Kolunun kuvvetine

Скачать книгу