Gülistan. Şeyh Sadi Şirazi

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Gülistan - Şeyh Sadi Şirazi страница 7

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Gülistan - Şeyh Sadi Şirazi

Скачать книгу

gün gelmiş, padişah o zalime kızıp onu bir kuyuya attırmış.

      Derviş gelmiş, o saklamış olduğu taşı onun başına atmış.

      Zalim demiş ki: “Kimsin; bu taşı benim başıma niçin vurdun?”

      Derviş: “Ben filancayım, bu taş da filan tarihte benim başıma vurmuş olduğun taştır.” demiş.

      Zalim: “Bu kadar zamandan beri neredeydin?” demiş.

      Derviş cevap vermiş: “Mansıbından korkarak yanına uğramıyordum. Şimdi seni kuyuda görünce fırsatı ganimet bildim.”

      Bir münasebetsiz adi kimseyi bahtiyar, mesut görünce akıllılar ona itiraz etmez, hoş görürler. Mademki keskin, yırtıcı tırnağı yoktur, öyleyse kötüler ile cenkleşme. Her kim polat kollu birisiyle pençeleşirse kendisinin gümüş gibi narin bileğini incitmiş olur. Sabret, felek o kötünün, polat kolunun elini bağlayınca o zaman istediğin gibi onun beynini çıkarırsın.

Hikâye

      Padişahlardan birisinin korkunç bir illeti vardı ki o illetin adını tekrarlamak caiz değildir.

      Yunan tabiplerinden bir cemaat, müttefikan dediler ki bu derdin devası ancak şu sıfatlarla mevsuf bir insanın ödü olabilir.

      Padişah emretti, her tarafa arayıcılar çıktılar, o sıfatlarla mevsuf bir insan aradılar. Araya araya bir köylü çocuğunu buldular ki tabiplerin dedikleri sıfatlar onda tamamıyla mevcut idi.

      Padişah, çocuğun anasını, babasını çağırttı, onlara birçok para, mal, mülk vererek onları razı etti.

      Sonra padişah işi kadıya havale ile çocuğun katli için fetva istedi.

      Kadı, padişahın vücudunun selameti için ahaliden birisinin kanını dökmek caizdir, diye fetva verdi. Çocuğu meydana getirdiler. Cellat geldi. Çocuğun boynunu vurmak için kılıcını çekti, hazırlandı, işaret bekledi. Tam o sırada çocuk gözlerini göğe dikti. Gülerek kendi kendine bir şeyler söylendi.

      Çocuğun gülmesi padişahın dikkatini celbetti: “Çocuk! Bu gülecek zaman mıdır?” diye sordu.

      Çocuk şöyle cevap verdi: “Padişahım, çocukların nazı anasına, babasına geçer; davayı kadıya götürürler; adaleti padişahlardan isterler. Gel gelelim şimdi benim anam babam dünyanın fâni malları için beni ölüme teslim ettiler; kadı kanımın dökülmesi için fetva verdi; padişah ise kendi sıhhatini benim ölümümde görüyor. Allah’tan başka, bir penahım kalmadı. Onun için göğe baktım; onun adaletini, merhametini istedim ve bana acıyacağını bildiğim için sevindim, güldüm…” dedi.

      “Senin elinden kime feryat edeyim? Senden yine sana şikâyetle adalet istiyorum.”

      Çocuğun bu sözünden padişah müteessir oldu, gözleri doldu: “Benim ölmem böyle bir bigünahın kanının dökülmesinden evladır!” dedi. Çocuğu kucakladı, başını, gözünü öptü. Ona hadsiz hesapsız para, mal, mülk verdi, onu azat etti.

      Bu hikâyeyi nakledenler derler ki padişah hemen o hafta içinde o dertten şifa buldu.

      Nil Nehri’nin kenarında bir filci beyit söylüyordu. Henüz hatırımdadır, diyordu ki: Ayağının altındaki karıncanın hâlini anlamazsan, bilmiş olasın ki filin ayağı altında senin hâlin gibidir.

Hikâye

      Amr İbni Leys’in kölelerinden birisi kaçmıştı. Arkasından adamlar gittiler, tuttular, getirdiler; huzura çıkardılar.

      Vezirlerden birisinin o köleye garezi vardı: “Padişahım, diğer kölelerin böyle bir harekette bulunmaması için bunun idamı lazımdır.” dedi.

      Bu söz üzerine köle, başını yere koydu ve şöyle dedi:

      “Padişahım, sen benim velinimetimsin. Hakkımda verilen hangi hükmü beğenirsen layıktır, razıyım. Kölenin ne diyeceği olur, söz efendisinindir.”

      Köle söze devam ile dedi ki: “Yalnız şu kadar var ki bu hanedanı alişanın nimetiyle beslenmişim, istemem ki yarın kıyamette benim kanımdan dolayı size bir muaheze vaki olsun. Eğer bu kulunuzu öldürmek istiyorsanız şeri şerife tatbik ile öldürünüz, ta ki kıyamette muaheze olunmayasınız.”

      Padişah sordu: “Katlinin şeri tatbik edilmesi nasıl olur?”

      Köle dedi ki: “Müsaade buyurunuz ben şu veziri öldüreyim, katil olayım, o zaman kısas suretiyle katlimi ferman buyurursunuz ve hakkıyla öldürtmüş olursunuz.”

      Padişah güldü, vezire hitap ile “Ne dersin?” dedi.

      Vezir cevap verdi: “Padişahım muhterem pederinizin kabri şerifi sadakası için olsun şu haramzadeyi af buyurunuz, ta ki belaya sokmasın. Kabahat bendedir ki hükema sözlerini nazarı dikkate almadım.” Hükema şöyle demiştir:

      “Kesek taş atanlarla cenk edecek olursan cehaletle kendi başını kırmış olursun. Düşmana karşı ok attığın zaman düşün ki sen de onun karşısına oturmuş hedeftesin.”

      Zevzen padişahının bir hocası (defterdarı) vardı. Ahlakı güzel, değerli bir zat idi. Herkese tevazu ile hürmet ederdi. Kimseyi arkasından çekiştirmezdi.

      Nasılsa bir hâli padişahın hoşuna gitmedi. Tekmil malını müsadere ettirdi. Kendisini de hapse atıp işkence edilmesini emretti.

      Ona işkenceye memur olan çavuşlar vaktiyle ondan iyilikler gördükleri, teşekküre borçlu oldukları için kendisine eziyet, işkenceler değil; iyi muamele eder ve zorlamayı, itap etmeyi reva görmezlerdi.

      Düşman ile sulh hâlinde bulunmak istersen o seni arkadan zemmettikçe sen onu yüzüne karşı takdir, tahsin et.

      Fena dilli bir kimsenin sözü nihayet onun ağzından çıkar. Acı söz istemezsen onun ağzını tatlı yapmaya çalış.

      Padişahın fermanı mucibince birçok işkenceye maruz olduktan sonra cezasının kalan kısmını da zindanda geçiriyordu.

      O taraflardaki padişahlardan birisi o hoca hakkında mahremi bulunan bir kimseye mektup gönderdi. Mektubunda şöyle diyordu: “Oranın padişahı böyle büyük bir zatın kadrini bilmedi, ona hürmetsizlikte bulundu. Bu bize ağır geldi. Eğer hoca hazretleri (Tanrı onun sonunu hayretsin) bizim tarafa iltifat buyuracak olursa hatırına son derece riayet edilecektir ve bu memleketin büyükleri onu görmeye muhtaçtırlar. Mektubun cevabını muntazırız.”

      Mektup gizlice hocaya verildi; hoca mektuba vâkıf olunca işin sonundaki vehameti düşündü. Münasip gördüğü veçhile kısa ve ele geçtiği zaman töhmeti mucip olmayacak bir cevap yazıp gönderdi.

      Zevzen padişahının adamlarından birisi bu işi öğrendi; padişaha bildirdi ve “Hapsettirmiş olduğunuz filanca, etraftaki padişahlar ile mektuplaşıyor.” dedi.

      Padişah kızdı ve bu işin meydana çıkarılması için emir verdi.

      Mektup götüren kimseyi tuttular, mektubu okudular. Yazmış ki: “Büyüklerin hakkımdaki hüsnüzanları

Скачать книгу