Çınaraltı Konuşmaları. Зия Гёкальп

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Çınaraltı Konuşmaları - Зия Гёкальп страница 5

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Çınaraltı Konuşmaları - Зия Гёкальп

Скачать книгу

için terbiyevi ve iktisadi mücahitler namıyla, daha iki büyük mücahit sınıfına muhtaç olduğumuzu ve bunları yetiştirmek için de kalplerimizi terbiyevi imanla iktisadi imana mukaddes bir mabet yapma iktiza ettiğini bildirmemiz kâfidir. Türk genci gayelerini bildikten sonra onlara ulaşmakta gecikmez.”

(Cumhuriyet, 15 Mayıs 1924)

      Aile Adları

      Dün meçhul filozofa, “Ailenin kuvvetlendirilmesi için ne yapmalı?” diye sordum. Şöyle cevap verdi:

      “Bence evvela aile adlarından başlamalıdır. Bütün medeni milletlerde her aileye mahsus bir unvan var ki ekseriya şahsi addan sonra gelir. Friedrich List, Victor Hugo gibi. Bu mürekkep isimlerdeki birinci kelime şahsi adı, ikincisi aile adıdır. Milletimizde ise bugün muntazam bir aile adı yoktur. Değil iki amcazadenin, hatta iki kardeşin bile aynı aileden oldukları isimlerinden anlaşılamaz. Sair milletlerde ise aile adı muntazam olduğundan, kim kimin akrabası olduğu kolayca anlaşılır. Bu isim iştiraki, akrabalar arasındaki tesanüt ve samimiliği de kuvvetlendirir.”

      “Bizde aile isimleri yok gibidir diyorsunuz. O hâlde bunları hangi kuvvet vücuda getirebilir?”

      “Nüfus kanunu bu işi yapabilir. Yeni nüfus kanunumuza şöyle bir ibare ilave edilebilir: Nüfusa tescil edilirken, her aileden bir aile adı kabul etmesi istenilir. Bir aile ismi gösteremeyenlere Kommon meclisince münasip bir aile ismi verilir. Bundan sonradır ki nüfus defterine her fert aile ismi ile beraber ailesinin sayfasına kaydolunur. Ondan sonra, resmî muamelelerde hep şahsi ismi ile beraber aile isminin beraber zikredilmesi ve yazılması şart kılınır. Bu suretle aile isimleri bizde de birleşmiş olur.”

      “Türklerde aile ismi hiçbir zaman mevcut olmamış mı?”

      “Bilakis eski Türklerde aile ismine çok ehemmiyet verirlerdi. Sonraları bu aile isimlerinin şekilleri değişmiş de esası gene baki kalmıştır. Yani her devirde aile ismi ailenin başka bir dairesine izafe edilmiştir. Türklerde aile isminin tarihi, aldığı muhtelif şekillere göre altı devre ayrılır:

      1. Boy devri: Eski Oğuzlarda, aile adı (boy) isminden ibaretti.

      Oğuz ili yirmi dört boydan mürekkepti. Bir adamın kim olduğunu tanıtmak için ‘Hangi boydansın?’ diye sorulurdu. O da mesela, ‘Beydili boyundanım.’ derse hangi aileye mensup olduğu anlaşılmış olurdu. ‘Boy’ eski Oğuzlarda ailenin en büyük ve en çok tesanütlü olan dairesiydi. Fakat eski Oğuzlarda bugünkü Avrupa milletlerinin aksine olarak boy ismi şahsi addan evvel gelirdi.

      Salor, Kazan, Yükdürür, Amen gibi (Dede Korkut kitabı)… Bunlardaki ‘Salor’ ve ‘Amen’ tabirleri birer Oğuz boyunun adıdır.

      Şu kadar var ki Macarlarda da aile ismi şahsi addan evvel gelir. Bu benzeyiş de Türklerle Macarlar arasında kadim bir münasebet olduğunu gösterir.

      Bununla beraber, Eski Oğuzlarda boy adının şahsi isimden sonra geldiği de görülmüştür: Yunus Emre, Tapdık Emre gibi. Emre bence Oğuz boylarından ‘Emre’dir ki bugün Emrali demekteyiz. O hâlde Türklerde de bugünkü Avrupa milletlerinin isimlerine benzer adlara rast gelmiş oluruz.

      2. Soy devri: Boyların inhilalinden sonra onların yerine ‘soy’lar gelir. Bu devrede soy ismi evvel getirilir, ondan sonra ‘oğlu’ yahut ‘oğullarından’ tabiri, bundan sonra da şahsi ad getirilirdi. Karaman oğlu Mehmet Bey, İsfendiyar oğlu Şemsi Paşa, Aydın oğullarından İsa Paşa gibi. Soyadı soyun müessisi olan bir dedenin adına istinat ederdi. Türkler İslam devletleri arasında ‘boy’ teşkilatını kaybettikten sonra, bu ikinci devir başladı.

      3. Osmanlı devri: Osmanlı devrinde ‘oğul’ yerine ‘zade’ tabiri getirildi. Bekir Paşazade Tevfik, Müftizade Osman, Kâtipzade Hasan gibi. Bugün ekseriyetle bu şekil muteberdir. Fakat Türkçülük cereyanından sonra yeniden ‘zade’ yerine ‘oğul’ kullanılmaya başlamıştır.

      4. Muhles devri: Dördüncü devirde aile adı yerine şahsi addan sonra ‘muhles’ denilen bir ad getirilmiş ve aile adı ikinci planda kalmıştır. Tevfik Fikret, Tahsin Nahit gibi. Bu devirde aile isimlerinin ihmale uğradığını, şahsi isimlerin çifteleştiğini görüyoruz.

      5. Yanlış taklit devri: Bu devirde Avrupa milletlerinde olduğu gibi aile adı yerini tutan ‘babanın ismi’ getirilmeye başlandı. Ve güya ‘babanın ismi’ bir aile adı oldu. Fakat her nesilde baba değiştiğinden aile adının da değişmesi lazım geldi: Akil Muhtar, Halil Ethem, Hamdullah Subhi gibi.

      6. Avrupai devir: Avrupai devirde dedelerinden birinin şahsi ismi yahut hirfetinin ismi, Avrupa’da olduğu gibi aile ismi itibar olunarak bütün nesillerde şahsi isimden sonra getirilmek suretiyle başlayacaktır. Ali Çapan, Ahmet Avunduk gibi mesela Hamdullah Subhi olacaktır.

      İşte yeni nüfus defterlerinde esas olacak olan aile ismi şu son tarzda olmalıdır. Bu şekilde hem aile ismi birçok nesil devam eder hem de ilk devir, yani boy devrine tetabuk eder. Hem de ‘oğlu’ ve ‘zade’ gibi fazla tabirlerden azade bulunmuş olur.

      Münevverlerimiz, kanundan evvel bunu kabul etseler daha iyi olur.”

(Cumhuriyet, 18 Mayıs 1924)

      Türk Ailesi Nasıldı, Nasıl Olacak?

      Dün meçhul filozofa sordum:

      “Türk ailesi, aile enmüzeçlerinden hangisine mensuptur ve onu ne suretle ıslah etmeliyiz?”

      Şöyle cevap verdi:

      “Aile iptida, maderî semiye hâlinde başlamıştır. Bu devirde, çocuk anasının semiyesine nispet edilirdi; babasının semiyesiyle hiçbir akrabalığı yoktu. Semiyenin inkısamıyla, bu müşterek kütükten üç dal ayrıldı: Maderî aile, asabevi aile, pederî aile.

      1. Maderî aile:

      Bu enmüzece yalnız iptidai cemiyetlerde rast gelinir. Bunda da maderî semiyede olduğu gibi nispet yalnız ana cihetinden muteberdir; babanın aile içinde hiçbir mevkisi yoktur. Bazıları bu enmüzece, ‘maderşahi aile’ derseler de, doğru değildir. Çünkü bu ailelerde velayet anada değil, dayıdadır; bu sebeple buna ‘halaşahi aile’ denilebilir. Ailenin en eski şekli bu ‘dayılık’ devridir.

      2. Asabevi aile:

      Bu enmüzece pederî semiyenin inkısamından husule gelir. Asa-be, baba cihetinden olan erkek akrabalardır. Asabevi aile davası tesanütten doğmuştur. Bu sebeple, kan, yalnız kan davası mücadelelerinde işe yarayan kadınları muhtevi değildir. Hatta asabeden olup da eli silah tutmayan çocukları da mirastan mahrum etmesi, bu nevi ailenin doğrudan doğruya kan davası mücadelesinden doğduğunu gösterir. Maktulün diyetini alan, onun babası yahut kardeşleri değil, bütün asabedir. Diyeti vermek de yine yalnız yakın akrabaların borcu olmayıp bütün asabenin borcudur. İntikam da yalnız katilden değil, onun asabesine mensup herhangi bir fertten alınabilir. İntikam almakla mükellef olanlar da asabenin bütün fertleridir.

      Asabevi aile bir cins olup bundan üç aile nevi doğar: a) Biraderler arasında zevcelerin taaddüdü, b) Taksim görmemiş asabe, c) Pederşahi aile.

      a) Biraderane taaddüdü ezvac:

      Bu enmüzecde, babanın

Скачать книгу