Mehmet Akif ve İstiklal Marşı. İbrahim Halil Er

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Mehmet Akif ve İstiklal Marşı - İbrahim Halil Er страница 7

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Mehmet Akif ve İstiklal Marşı - İbrahim Halil Er

Скачать книгу

inanmıyorum. Hiçbirisi beni esaret altına alamaz, köleleştiremez.

      Bu arada aynı zamanda Avrupalı emperyalist devletleri, yani Birinci Dünya Savaşı’ndaki düşmanlarımızı birer deliye benzetmektedir. O devletler, dünyayı yok etmek, fesada boğmak için saldırmaktadırlar. Bunların birbirlerinden farkı yok. Hepsi bir diğerinden deli, emperyalist ve art niyetli. Bu dönemde bazıları İngiliz veya Amerikan mandacılığını savunurken Mehmet Akif, hepsinin aynı olduğunu, birbirlerinden farkları olmadığını ve amaçlarının dünyayı köleleştirmek olduğunu (zincir vurmak), sadece kendilerini düşündüklerini anlatmakta ve onları deli olarak nitelemektedir. Deliler çünkü bizi de diğer devletler gibi egemenlikleri altına alacaklarını düşünmektedirler. Deliler çünkü dünyayı bir deli gibi istila etmekte, insanları yok etmekte, dünyayı fesada boğmaktadırlar.

      Osmanlı’ya saldıran devletler, aynı zamanda köleci devletlerdi. Tüm dünyada farklı ırkları zincire vurup ülkelerine götürüp köleleştirdiler. Mehmet Akif, bir anlamda bu medeni olarak nitelendirilen devletlerin tarihlerindeki vahşeti de hatırlatmaktadır. Onlar, medeni değil vahşidirler; başka ulusları zincire vurup köleleştirmektedirler demektedir. Böylece medeni Avrupalılara köleci geçmişlerini hatırlattığı gibi, zenginliklerin altında başka ulusları sömürmeleri olduğunu da vurgulamış olmaktadır.

      İtilaf devletlerinin (İngiltere, Fransa, Amerika gibi dönemin süper devletleri) her taraftan kuşattığı ve her gün saldırılar tertiplediği ortamda Mehmet Akif’in bunu haykırması, düşmanı küçümsemesi, önemli bir moral kaynağıdır. Hâlbuki bu dönemde insanların gözünde bu devletler yenilmezdi. Onlara karşı hiçbir şey yapamayız; en iyisi bunlardan birilerinin mandacılığını kabul edelim diye düşünüyorlardı. Ama Mehmet Akif mandacılık ve başarısızlığı kabul etmemekte, bütün bu düşünceleri taşıyanlara gülmektedir. Burada Mehmet Akif sadece düşmana değil, içeride de bu düşünceleri taşıyanlara tepki göstermektedir.

      Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım.

      Bu milletin bir sağanak yağmuru gibi düşmanın üzerine atılacağını, önünde hiçbir seddin, dağların duramayacağını anlatmaktadır. Sağanak yağmur sonucunda oluşan seli örnek göstermektedir. Bir anlamda Mehmet Akif, bireysel olarak yağmur taneleri gibi zayıf olabilirsek de bir araya geldiğimizde ve hep birlikte hareket ettiğimizde nasıl o zayıf olan yağmur taneleri sele dönüşüp önüne gelen her şeyi silip süpürürse bizim de öyle olacağımızı anlatmaktadır.

      Bu yağmur ve seli hiçbir bent, yani engel durduramayacaktır diyerek hem kararlı olunması gerektiğini ve hem de birlikte harekete geçilmesi durumunda başarının geleceğini vurgulamaktadır. Şair, başarının sırrının birlik ve beraberlikte olduğunu belirttiği gibi, bu birliğin de aynı anda ve aynı stratejiyle harekete geçilmesi durumunda başarılı olacağını vurgulamaktadır.

      “Bendimi çiğner aşarım.” ifadesi ile kişinin içindeki engelleri ve sınırları da aşacağını ifade etmektedir. Bizi sınırlayan ve engelleyen her türlü olumsuz düşünce ve motivasyonu aşacağımızı belirtmektedir. Çünkü bazen en büyük engel bizzat kendimiz, kendi nefsimizdir. Nefsimizi aştığımızda, kendimizi aştığımızda bütün engelleri de aşarız. Mehmet Akif, burada en büyük düşmanımızın kendi nefsimiz olduğunu, başarıya ulaşmamız için de onu aşmamız ve onunla mücadele etmemiz gerektiğini anlatmaktadır.

      Resulullah (sav) Efendimiz hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuştur:

      “Senin en büyük düşmanın, seni çepeçevre kuşatan nefsindir.” (Deylemi)

      “İnsanın en kuvvetli düşmanı nefsidir, sonra çoluk çocuğu gelir.” (Deylemi)

      Furkan Suresi’nin 43. ayetinde ise “Kendi nefsinin arzusunu kendisine ilah edineni gördün mü? Ona sen mi vekil olacaksın?” denmektedir.

      Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.

      Yağmur nasıl çoğalıp sele dönüşüp önündeki bendi, barajı, engelleri aşıyorsa biz de birlikte hareket ettiğimizde aynı sonuca ulaşacağız.

      Dağlar ve diğer engeller bizi durduramaz. Biz bunları yırtıp yola devam edeceğiz. Benim öylesine güçlü bir membam var ki ben o kaynağa ulaştığımda coşacağım ve taşacağım. Beni hiçbir şey durduramayacak… Dağları bile yırtacak, enginlere bile sığmayacak kaynağımız bizzat ilahi kökenlidir.

      Nasıl ki Hz. Musa’ya iman edip Firavun’a meydan okuyan azınlık ve zayıf bir kavmi denizler bile durduramadıysa, deniz bile açılıp yol verdiyse, denizi bile yarıp geçtilerse, ben de o ilahi kaynağa dönersem kükremiş sel gibi taşarım, önümde hiçbir şey durmaz, kimse beni hâkimiyeti altına alamaz. Çünkü çok güçlü bir kaynaktan beslenmekteyim.

      Burada Mehmet Akif aynı zamanda Ergenekon Destanı’na da işaret etmektedir. Bu destanda bir dağın gerisinde bulunan Türkler, dağdaki demir madenlerini eriterek bir geçit yapıp kurtulmuşlardı. Yani dağ onların önünde bir engel olamamıştı. Dağı yırtıp geçmişlerdi.

      Tarihten örnekler vermek, milletlerin kendilerini bulmalarını ve atalarımız yapmışsa biz de yapabiliriz duygusunun oluşmasını sağlama amacına yöneliktir. Pedagojik anlamda da bir çocuğa baban böyle yaptı, annen böyle yaptı, demek ki sen de yapabilirsin denildiğinde bu etkili olmaktadır. Bu, onlar yapabilirse ben de yapabilirim düşüncesini aşılamaktadır.

      Bir milletinin tarihinden örnek vermek hem o milleti tanıdığını ve hem de o millete geçmişten örnekler vererek öz güvenini kazanmasın sağlamaya çalıştığını göstermektedir. Çünkü bu dönemde düşman saldırısı ile karşı karşıya olan milletin öz güvene ihtiyacı vardır. Milletin harekete geçmesi için dinî ve millî söylemlere ihtiyacı olduğu aşikârdır.

4. Kıta

      Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar,

      Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.

      Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar,

      “Medeniyet!” dediğin tek dişi kalmış canavar?

Kelimeler&Kavramlar

      Garp: Batı, batıda bulunan yerler.

      Afak: Ufuklar.

      Zırh: Silah darbelerinden korunmak için giyilen demir tel veya levhadan yapılmış savaş giyeceği, savaş gemilerine kaplanan çelik levha.

      İman: İnanmak, inanç, Allah’a inanma, İslam dinine inanma.

      Serhat: Sınır, hudut, sınır başı, iki devlet arasındaki sınır.

      Ulus: Oymakların, kabilelerin meydana getirdiği topluluk. Cemaat, halk, kavim, millet.

      Medeniyet: Şehirlilik, bir topluluğun hayat tarzı, bilgi seviyesi, sanat gücü, maddi ve manevi varlığı ile ilgili vasıfların bütünü. Bir topluluğun bu bakımdan ileri olma hâli.

Söz Sanatı

      “Garbın âfâkı” ile Batı sınırları belirtildiğinden; mecaz.

      “Çelik zırhlı duvar” ile teknolojik güç, silahlar anlatıldığından; açık istiare.

Скачать книгу