Hz. Muhammed, Halifelik, Dört Halife ve Hz. Hasan. Hasan Yılmaz

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Hz. Muhammed, Halifelik, Dört Halife ve Hz. Hasan - Hasan Yılmaz страница 3

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Hz. Muhammed, Halifelik, Dört Halife ve Hz. Hasan - Hasan Yılmaz

Скачать книгу

büyüyüp fasih Arapça öğrenmesi için Hevazin kabilesi’nden Halime’ye verildi.

      Hz. Muhammed’e iki yıl süreyle bakan Halime, iki yılın sonunda annesine teslim etmek üzere onu Mekke’ye getirir. O sırada Mekke’de veba salgını olduğu için oğlunu korumak isteyen Amine, oğlunun bir süre daha Halime’de kalmasını ister. Hz. Muhammed’i yanına aldıktan sonra bolluğa kavuşan Halime, beş yaşına kadar ona bakar.

      Hz. Muhammed altı yaşına girdiğinde cariyesi Ümmü Eymen’le birlikte onu yanına alan Amine, akrabalarını ve eşinin kabrini ziyaret etmek üzere Medine’ye gitti. Eski adı Yesrib olan Medine’de bir ay kadar kalan Amine, Mekke’ye dönmek için yola çıktığında Medine’nin 190 kilometre dışında kalan Ebva mevkisinde hastalanıp hayatını kaybetti. Böylece Hz. Muhammed, yetim olarak geldiği dünyada altı yaşında öksüz kaldı.

      Torununun sorumluluğunu üstlenen Abdülmuttalib, ona öksüzlüğü hissettirmemeye çalıştı. Abdülmuttalib, Hz. Muhammed sekiz yaşına geldiğinde hayata gözlerini kapadı. Ölmeden önce de torununu oğlu Ebu Talib’e emanet etti. Ebu Talib, çocukları çok seven biriydi. Muhammed’i de kendi çocuklarından ayrı tutmadı.

      Mensubu olduğu Kureyş Kabilesi’nden olan kişiler ticaretle uğraşıyordu. O da kumaş ve tahıl ticareti yapan amcası Ebu Talib’e yardım ederek ticaret hayatına başladı. Mekkeli diğer erkekler gibi ilk ticaret seferine dokuz yaşında çıktı. Suriye’ye giden bir kervan ile yola çıkan Hz. Muhammed, burada Busra denilen köyde konakladı. O konaklama esnasında kendisindeki olağanüstü özellikleri fark eden Bahira adındaki rahibin, Şam’da bulunan Yahudilerin ona zarar verebilecekleri uyarısıyla Busra’dan daha ileri gitmedi.

      Büyüdüğü ortamda Ebu Talib’in işlerine yardım etti. On yaşında iken onun koyunlarını da güttü. Peygamber olduktan sonra kendisine yöneltilen bir soru üzerine her peygamberin koyun güttüğünü söylemiştir.

      Mekke, coğrafi konumu yanında toprak yapısı ve bitki örtüsü yönünden ziraat ve hayvancılık yapmaya uygun değildi. Aşırı sıcak oluşu ve yeterli su kaynağı bulunmaması nedeniyle tarım ve hayvancılık yapmak mümkün değildi. İnsanlar, bu nedenle ticaret yaparak geçimlerini temin etmek zorundaydı. Tarım, daha çok güneyde, doğuda ve Hicaz’ın Medine, Hayber, Taif ve Vadilkura gibi vahalarında yapılabiliyordu.

      Arabistan’da ticaretin en canlı olduğu dönemler, fuar zamanları idi. Habeşistan ve Yemen gibi Mekke’den uzak bölgelerde yapılan fuarlara katılmak için o da yolculuklar yaptı. Böylece bir yandan ticaret ile uğraşırken, diğer yandan Arabistan’ın ekonomik, sosyal ve kültürel yapısını öğrenme imkânı buldu.

      Yaşı yirmiye geldiğinde büyük mal sahiplerinden, kendi malını işletmesi için ona teklifte bulunanlar oldu. Dürüstlüğü, samimiyeti ve emaneti koruması ona olan güveni giderek arttırdı. Onun Hz. Hatice ile evlenmesine de ticaret vesile oldu.

      Hz. Hatice, önceki iki kocasını kaybetmiş, dul bir kadındı. Zengin ve soylu bir hanım olan Hz. Hatice, çevresindeki insanların tavsiyesi ile Hz. Muhammed’e malını işletmesi karşılığında ortaklık teklifinde bulundu. Aralarında yaptıkları anlaşma sonrasında Suriye’ye götürdüğü kervanla kârlı bir ticaret yaptı. Sonuç Hz. Hatice’nin ona olan güvenini arttırdı. Hz. Muhammed 25 yaşına girdiğinde Hz. Hatice’den, Nefise binti Ümeyye adlı kadın aracılığı ile evlilik teklifi aldı. Evlendikten sonra Hz. Muhammed, bir rivayete göre kendisinden 15, diğer bir rivayete göre 3 yaş büyük olan Hz. Hatice’nin evine taşındı.

      Hz. Muhammed, kendisine peygamberlik görevi verilene kadar adına leke getirmeden yaşamış bir insandı. Hep doğruyu söylemesi sebebiyle “Emin” lakabını alan Hz. Muhammed’in hayatında peygamberlikten önceki en önemli olaylardan biri 605 yılında meydana geldi. O yıl, Kâbe, Kureyşliler tarafından yeniden inşa edilmeye başlandı. İnşaat tamamlanınca Hacerülesved denilen siyah taşı yerine kimin koyacağı konusunda anlaşmazlık çıktı ve bu nedenle kabileler birbiriyle çatışma noktasına geldi. Kureyş Kabilesi’nin önde gelen isimlerinden Ebu Ümeyye b. Mugire, Beni Şeybe kapısından Kâbe’ye ilk girecek kimsenin vereceği karara uyulmasını teklif etti. Beni Şeybe kapısından ilk giren kişi Hz. Muhammed oldu. Hacerülesved ona verildi. O da taşı bir örtü içine koyup, bütün kabile üyelerine örtünün bir ucundan tutturarak kaldırdıktan sonra taşı bugünkü yerine koydu. Böylece anlaşmazlığı sona erdirmiş oldu.

      “Yaradan Rabb’inin Adıyla Oku!” Emri Geldiğinde Çok Korktu

      Ünlü İslam bilginlerinden Muhammed Hamidullah, Hz. Muhammed’e ilk ayet indirilmeden önce Mekke ortamını şöyle anlatmıştır:

      “İslam’ın ortaya çıkışından önce Mekkeliler putperest olmakla birlikte, aslında mutlak kudret sahibi, yüce ve tek bir Allah düşüncesine de sahiptiler. Putlar ise Allah’la aralarında aracı durumundaydılar. Merak duygusu, tabii olarak çok az sayıda insanı kendisine çeken Hristiyanlık, Zerdüşt ateşperestliği gibi ‘yabancı’ dinlerin ve ateizm vb. felsefi düşüncelerin girişini kolaylaştırıyordu. Ne tuhaftır ki bu insanlar arasında hiç beklenmeyen bir hoşgörü vardı. Nitekim aynı aile farklı dinlerden bireyleri barındırabiliyordu. Dahası Kâbe’nin çevresinde, Arabistan’ın çok sayıda kabilesini temsil eden yüzlerce put bulunuyordu. Kâbe’nin iç duvarlarına işlenmiş resimler arasında İbrahim’i (a.s.), İsmail’i, (a.s), İsa’yı (a.s), Hz. Meryem’i tasvir eden resimler de bulunmaktaydı.”

      Kâbe’de Arabistan’daki her bir kabileye ait üç yüz altmış put bulunmaktaydı ve o, hiçbir putun önünde eğilmedi. Bu putların en büyükleri, Lat, Uzza, Menat ve Hubel idi. Menat’a; Ensar kabileleri, Sa’d ve Huza kabileleri tapardı. Lat putu Taiflilerindi. Uzza; Gatafan, Gânî ve Bahîle kabilelerine aitti. Kırmızı akikten yapılmış Hubel ise Kureyş Kabilesi’ne aitti. Bunların dışında İs’af, Naile, Vedd, Suva, Yağûs ve Ya’ûk vb. adlarla meşhur başka putları da vardı.

      O, Hz. İbrahim’in dini üzere yaşamaya çalışan az sayıdaki Hanif inancına mensup insan gibi inanıyordu. Hanifler, Allah’ın birliğine inanırlar, putlara ibadeti reddederler, hesap gününe itikat ederler, cahiliye âdetlerini kabul etmezlerdi. O nedenle ibadet etmek için çoklukla Mekke dışına çıkarlardı. Hz. Muhammed de ibadet etmek istediği zaman Hira Dağı’nda kendisiyle baş başa kalıyordu. Peygamberlik görevinden birkaç yıl önce Hira Dağı’na daha sık çıkmaya başladı. Yiyeceği tükenince Mekke’ye iniyor, Kâbe’yi tavaf ediyor ve yiyecek alarak mağaraya dönüyordu. Bazı zamanlar Hz. Hatice’yi de yanına alıyordu.

      610 yılının Ramazan ayında, Kadir Gecesi ilk vahiy indirildi. Vahiy meleği olan Cebrail, Hira Dağı’nda bulunduğu gün, “Yaratan Rabb’inin adıyla oku!” anlamındaki ilk ayeti ona tebliğ etti. Bu olay onda korku, endişe ve heyecan uyandırdı. Hira Dağı’ndan inip Hz. Hatice’nin yanına gitti ve yatağa girerek Hz. Hatice’den üstünü örtmesini istedi. Kalktığında sakinleşti ve başına gelenleri teker teker anlattı. Ona ilk inanan Hz. Hatice oldu.

      Hz. Hatice’nin amcası Varaka bin Nevfel, kutsal inançları bilen, bilge bir kişiydi. Hz. Hatice, Hz. Muhammed’i ona götürdü. Hira Dağı’nda başından geçenleri dinledikten sonra kendisine gelen meleğin bütün peygamberlere vahiy getiren melek olduğunu söyledi.

      Varaka bin Nevfel’in açıklamalarıyla gönlü sakinleşen Hz. Muhammed, Cebrail’in ikici kez gelişini beklemek için sık sık Hira Dağı’na gitmeye başladı. Uzun süre Cebrail’in gelmeyişinden

Скачать книгу